Yazan: Şule Sepin İçli
Çocuklar laf dinlemeyi çok severler. Büyükler de hem çocukların duymasını istemezler, hem de onlara aldırmadan kaptırırlar kendilerini, ne var ne yok konuşurlar. Çocuk aldırma sözünü çocukken duymuştum. Kürtaj sözcüğü daha sonra girdi hayatıma.
Kürtajın kötü olduğu, kürtaj yaptıranların da katil olduğu anlatılır. Peki, doğum kontrol araçlarının pahalılığından, ücretsiz dağıtılanların piyasada bulunmamasından, tecavüze maruz kalan kadınların ertesi günü haplarına erişemediği için gebe kalmasından kim sorumlu? Sadece kadın mı? Hayır. Erkek eşler de devlet de sorumlu. Kolay kolay istemez bir kadın kürtaj yaptırmayı. Antibiyotik kullanmanın zararları olduğu halde iyileşebilmek için içiyoruz bu ilaçları. Çaresiz kalınca kürtaj yaptırmak da bir hak… İstenmeyen bir çocuğa hele şu zor ekonomik koşullarda bakmak kolay mı?
Biz kadınlar, sorunlarımızın çözümlerini bulup haklarımız için mücadele ediyoruz. Elde ettiğimiz haklar zorla elimizden alınınca mücadele alanlarına yetişemiyoruz. Öyle ki hepsi güncel ve ertelemeye gelmiyor. Kürtajla ilgili kadınlar giderek artan, kadın ölümlerine varan sorunlar yaşamaya başladılar. Biz de dergimiz aracılığıyla bunları araştırmalardan yararlanarak irdelemek istedik. Kürtaj yaptırmak isteyen kadınların karşılaştıkları sorunları, merdiven altı yerlere yönelmelerinin nedenleriyle ilgili Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Prof. Dr. Ayşe Akın, TTB Onur Kurulu Üyesi Dr. Irmak Saraç, TTB Merkez Konseyi Üyesi Meltem Günbeği, Avukat Tuba Torun ve Kürtaj: AKP ve Biyopolitika isimli kitabın yazarı Dr. Sedef Erkmen’in çarpıcı açıklamalarını yorumlamaya çalışalım. Ayrıca Kadir Has Üniversitesinin yaptığı araştırma sonuçları da bize çok üzücü, şaşırtıcı, bilgiler veriyor. Halk Sağlığı Uzmanı Nuriye Ortaylı ve Kadir Has üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Eşitliği bölümünden Deniz Altuntaş’ın katıldığı bir söyleşiyi dinledim. Çok çarpıcı bilgiler verdiler.
Peşinen söyleyelim, kürtaj, bir doğum kontrol yöntemi değildir. Doğum kontrol yöntemlerini bilen ve gebeliği önleyici ilaçlara ve araçlara erişebilen kadınlar, kürtaj olmayı bile isteye seçmezler.
Kürtaj daha çok yoksul kadınların sorunu. Ekonomik durumu iyi olanlar, istedikleri konforda ve özel sağlık hizmetlerinden kolayca yararlanabilirler. 1960’larda meclisimizde bu konu tartışılıyor. Farklı görüşler belirtilirken, bir vekil, “Siz evlisiniz ve bir-iki çocuğunuz var. Demek ki siz doğum kontrol yöntemlerini kullanıyorsunuz. Bu bir anayasal haktır.” Diyor.
İnsanlar öncelikli olarak devlet hastanelerine gitmeyi tercih eder. Araştırma için başvurulduğunda, 295 hastaneye ulaşılabilmiş. 223 hastane yanıt vermemiş. 295 hastanenin sadece onunda isteğe bağlı kürtaj yapılabiliyor, üstelik bunlar sekiz ilde. Kürtaj yapmayan hastane görevlilerinin verdiği yanıtlar çok şaşırtıcı. “Yasak, üstlerimiz onay vermiyor, Günah, savcılıktan izin alınması gerek! Bekârsa, vukuatlı nüfus örneği, dökümlü olarak bekâr olduğuna dair aile toplum kâğıdı isteniyor. Özel hastaneler bile gizli yapıyor, “ Bayan personele yönlendireyim,” “Keyfi olarak kürtaj yaptırıyorlar.” “Buna gerek yok, neden kürtaj yaptırmak istiyorsun?” gibi tepkiler. Devlet hastanelerinin bu tutumları karşısında, ekonomik durumu iyi olanlar özel hastanelere, ya da özel doktorlara, yoksullarsa merdiven altı, olumsuz sağlık koşullarında kürtaja zorunlu bırakılacak. İnternetten, yakın çevreden duydukları yöntemleri denemek durumunda kalacaklar. Bekârlık gibi bilgiler, kişinin mahrem alanıdır ve sorgulanmamalıdır. Bekârların gebe olduğu ailelerine haber veriliyor. Darp ediliyorlar. Aileden ölüm tehditleri alıyorlar. İsteğe bağlı kürtaj yaptıramayanların oranı yüzde 54’e yükselmiş durumda. Tıbbi zorunluluktan, yani bebeğin annenin sağlığı için tehdit oluşturması, tecavüz gibi nedenlerden dolayı kürtaj yaptırma oranı, yüzde 78’den yüzde 14’e düşmüş. Kürtajdan dolayı kaç kadının öldüğü gizli tutuluyor, dahası kaç kadının yanlış yöntemler kullanması sonucu öldüğü resmi kayıtlara yansımıyor. Devlet büyüklerinin kadınların çocuk doğurması konusunda yaptığı telkinlerin sonucunda doğum kontrol yöntemlerinin kullanılmasında giderek düşüş yaşanıyor. Kürtajın hak olmadığını savunanlar, doğum kontrol yöntemlerinin ülkenin geleceğine zarar verdiğini düşünenler giderek artıyor. Doğum kontrol yöntemlerinin ücretsiz olması gerektiği kadınların ve erkeklerin çoğunluğu tarafından kabul ediliyor. Ne yazık ki çocuk doğurmanın ve korunmanın sorumlusu kadınlar olarak görülüyor. Oysa kadın ve erkeğin ortak sorumluluğudur. Hala oğlan doğurmadığı için kadınların sorumlu tutulduğu dönemdeyiz anlaşılan. Kadınların cinsellik konusunda erkekleri memnun edemediklerinden yakınan erkekleri düşündüm de bir kadın gebe kalma riskinin olduğunu düşünürken, nasıl dilediği gibi cinselliğini yaşasın? Evli olmayan kadınların doğum kontrol yöntemlerini kullanmaması gerektiğini düşünenler yarı yarıya. Bu durumda bilgisizlikten gebe kalan genç kızların neden intihar etmek zorunda kaldıkları ortada.
Araştırmada 454 özel hastaneye ulaşılmış. Bunlardan 22 ilde kürtaj yok. Bu illerdeki kadınlar ne yapacak? Temel ihtiyaçlarını mı karşılasın? Kürtaja mı para ayırsın? Başka bir ile gitme, ulaşım ve kalma sorunlarını varın siz düşünün. Özel hastanelerden gelen tepkilerse şöyle: ‘yasal değil, yasak, kendi isteğiyle kürtaj yaptıramaz, bir günlük bile olsa embriyo değildir bebektir, biz bebek dostu bir hastaneyiz, doktorumuz yapmak istemiyor, SGK. Karşılamıyor, işlem ücretleri ve muayene ücretleri bekârlara daha fazla, sevgilisi burayı basarsa ne yapacağız? Şehir dışından gelme, Türk vatandaşı olup olmamaya göre ücretler değişir, altı haftayı bir gün bile geçse yapamayız. Eşitlik ilkesi sıfır. Yasal süre on hafta olduğu halde kafalarına göre süre belirliyorlar.
Özel hastanelerde kürtaj yapan doktorların çoğu yaptıkları işleme başka bir işlem adı yazıyor. Neden? Baskılardan.
Kürtajın sadece doktor müdahalesiyle yapıldığını biliyoruz. Oysa ilk gün hapları, yani medikal kürtaj da yapılabilir. Bu haplar çok çok pahalı. Birçok gelişmiş ülkede bu yöntem kullanılıyor. Bizde bu ilaca ruhsat verilmiyor. Başta sağlık çalışanları olmak üzere, kadınlar bu yönteme önyargılı bakıyor, çok zararlı olduğunu düşünüyorlar. Oysa her iki yöntemin de zararları var.
Tıp alanı bilimsel verilere dayalı gelişmesi gereken bir alandır. Ne yazık ki son on yıldır tıp fakültelerinde kürtaj konusunda vicdani ret kavramı konuşuluyor ve eğitim müfredatına bu uygulamadan kaçınabilecekleri bilgileri yerleştirilmiş durumda.
Şimdi de yaşanan acı örneklere bakalım. Bir kadın 2019 yılında altı haftalık gebeliğini sonlandırmak için merdiven altı kürtaj yaptırıyor ve solunumu duruyor, ölüyor. Devlet hastanelere kürtaj yapmamaları için baskı yapıyor. Erzurum’da bir kadın eşinin rızası olduğu halde devlet hastanesi, pandemi gerekçesiyle kürtaj yapmıyor. Özel hastane de yapmak istemiyor. İl dışı yasağı olduğu için başka bir ile de gidemiyor. Türk Tabipleri Birliği yetkililerine ulaşıyor ve sorun çözülüyor. Mersin’de bir kız tecavüze uğruyor ve gebe kalıyor. Gebeliğin sonlandırılması talebini mahkeme tam dört kez reddediyor. Süreç uzayınca çocuk doğmak zorunda kalıyor. Cinsel istismara maruz kalan genç kızların gebe kaldıklarını çok zor fark edebileceklerini dikkate bile almamış yüce mahkememiz.
Prof. Dr. Ayşe Akın, kürtajın yasal olmadığı yıllarda binlerce kadının yaşamını yitirdiğini vurgulayarak, yaşanan süreci şöyle anlattı:
"Kadınlar elimizde ölüyordu. Kadını ölümden korumak için Aile Planlaması Yasası hazırlandı. Bu yasa istenmeyen gebelikten kaynaklı kadın ölümlerini önleyemedi. 1970’lerde yapılan araştırmalara göre yılda yaklaşık 400 bin kadın isteyerek düşük yapıyordu. Ve bu kadınların 50 bininin düşüğü kendi yöntemleri ile yaptığı ortaya çıktı. Bunun adı ölümdür.”
Akın, kürtajın yasal olmamasının kadınları merdiven altı yöntemlere iteceğini belirterek, “Kürtajı hangi ülke yasaklarsa orada anne ölümleri artar. Kürtaj yasasından önce yapılan bir araştırmada anne ölümlerinin içinde yasa dışı düşüğe bağlı ölüm payı yüzde 53. Yani bütün anne ölümlerinin yüzde 53’ü yasa dışı düşüğe bağlı. Kürtajın yasal olmasıyla beraber bu sayı yüzde 2 düştü’’ dedi.
Peki, ne yapabiliriz? Kadın örgütlerinin işi başından aşkın. İstanbul Sözleşmesinin iptali, kadın cinayetleri, 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi yasası gibi pek çok hakkın geri alınması konularıyla ilgilenirken, kürtaj konusunu da gündeme almak gerekiyor. Çocuklarını besleyemeyen kadınlar yeni bir çocuğun beslenme sorunuyla baş edemiyorlar. İstemedikleri gebeliği sonlandırma hakkı ellerinden alınan kadınlar, her yolu deneyerek yaşamlarını tehlikeye atabiliyorlar. Anne ölümleri çocukların yaşamını zorlaştırıyor. Parası olanlar bile sıkıntı yaşayabiliyor.
Medya da üzerine düşeni yapmalı ve bu tür sıkıntılar yaşayan kadınları görünür hale getirerek kamuoyu oluşturulmasını sağlamalı. Olaylar daha yakından izlenmeli.
Kürtaj konusunun yasal süreçleri hukuksal açıdan izlenmeli. Yasaya göre devlet ‘ertesi gün’ haplarını ücretsiz karşılamak zorunda. Oysa sağlık kuruluşları, “Bizde yok, satın alın, haftaya gebelik testi yapabiliriz, ona gelin” diyebiliyorlar. Bir hafta beklese, kürtaj yaptırmak zorunda kalacak. Bu haplar giderek pahalanıyor. Bu hapları satmak istemeyen eczaneler bile var. Kadınların bedeni her türlü engelle karşı karşıya.
Judy Bagler, engeli eşik olarak tanımlıyor. Bunları engel görmek yerine, eşik olarak değerlendirip bu eşikten atlamanın yollarını bulmanın gerektiğini düşünüyor. Bu bakış açısını çok beğendim. Ülkemizin sağlık sorunlarının üstesinden gelmeye gücü var. Yeter ki çözülen sorunları, geriye götürerek sorun yumağı haline getirmesinler. Biz kadınların ayağa kalkma zamanı. Anlaşılan hep ayakta olmamız gerekiyor.
20 Ağustos 2022
Çocuklar laf dinlemeyi çok severler. Büyükler de hem çocukların duymasını istemezler, hem de onlara aldırmadan kaptırırlar kendilerini, ne var ne yok konuşurlar. Çocuk aldırma sözünü çocukken duymuştum. Kürtaj sözcüğü daha sonra girdi hayatıma.
Kürtajın kötü olduğu, kürtaj yaptıranların da katil olduğu anlatılır. Peki, doğum kontrol araçlarının pahalılığından, ücretsiz dağıtılanların piyasada bulunmamasından, tecavüze maruz kalan kadınların ertesi günü haplarına erişemediği için gebe kalmasından kim sorumlu? Sadece kadın mı? Hayır. Erkek eşler de devlet de sorumlu. Kolay kolay istemez bir kadın kürtaj yaptırmayı. Antibiyotik kullanmanın zararları olduğu halde iyileşebilmek için içiyoruz bu ilaçları. Çaresiz kalınca kürtaj yaptırmak da bir hak… İstenmeyen bir çocuğa hele şu zor ekonomik koşullarda bakmak kolay mı?
Biz kadınlar, sorunlarımızın çözümlerini bulup haklarımız için mücadele ediyoruz. Elde ettiğimiz haklar zorla elimizden alınınca mücadele alanlarına yetişemiyoruz. Öyle ki hepsi güncel ve ertelemeye gelmiyor. Kürtajla ilgili kadınlar giderek artan, kadın ölümlerine varan sorunlar yaşamaya başladılar. Biz de dergimiz aracılığıyla bunları araştırmalardan yararlanarak irdelemek istedik. Kürtaj yaptırmak isteyen kadınların karşılaştıkları sorunları, merdiven altı yerlere yönelmelerinin nedenleriyle ilgili Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Prof. Dr. Ayşe Akın, TTB Onur Kurulu Üyesi Dr. Irmak Saraç, TTB Merkez Konseyi Üyesi Meltem Günbeği, Avukat Tuba Torun ve Kürtaj: AKP ve Biyopolitika isimli kitabın yazarı Dr. Sedef Erkmen’in çarpıcı açıklamalarını yorumlamaya çalışalım. Ayrıca Kadir Has Üniversitesinin yaptığı araştırma sonuçları da bize çok üzücü, şaşırtıcı, bilgiler veriyor. Halk Sağlığı Uzmanı Nuriye Ortaylı ve Kadir Has üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Eşitliği bölümünden Deniz Altuntaş’ın katıldığı bir söyleşiyi dinledim. Çok çarpıcı bilgiler verdiler.
Peşinen söyleyelim, kürtaj, bir doğum kontrol yöntemi değildir. Doğum kontrol yöntemlerini bilen ve gebeliği önleyici ilaçlara ve araçlara erişebilen kadınlar, kürtaj olmayı bile isteye seçmezler.
Kürtaj daha çok yoksul kadınların sorunu. Ekonomik durumu iyi olanlar, istedikleri konforda ve özel sağlık hizmetlerinden kolayca yararlanabilirler. 1960’larda meclisimizde bu konu tartışılıyor. Farklı görüşler belirtilirken, bir vekil, “Siz evlisiniz ve bir-iki çocuğunuz var. Demek ki siz doğum kontrol yöntemlerini kullanıyorsunuz. Bu bir anayasal haktır.” Diyor.
İnsanlar öncelikli olarak devlet hastanelerine gitmeyi tercih eder. Araştırma için başvurulduğunda, 295 hastaneye ulaşılabilmiş. 223 hastane yanıt vermemiş. 295 hastanenin sadece onunda isteğe bağlı kürtaj yapılabiliyor, üstelik bunlar sekiz ilde. Kürtaj yapmayan hastane görevlilerinin verdiği yanıtlar çok şaşırtıcı. “Yasak, üstlerimiz onay vermiyor, Günah, savcılıktan izin alınması gerek! Bekârsa, vukuatlı nüfus örneği, dökümlü olarak bekâr olduğuna dair aile toplum kâğıdı isteniyor. Özel hastaneler bile gizli yapıyor, “ Bayan personele yönlendireyim,” “Keyfi olarak kürtaj yaptırıyorlar.” “Buna gerek yok, neden kürtaj yaptırmak istiyorsun?” gibi tepkiler. Devlet hastanelerinin bu tutumları karşısında, ekonomik durumu iyi olanlar özel hastanelere, ya da özel doktorlara, yoksullarsa merdiven altı, olumsuz sağlık koşullarında kürtaja zorunlu bırakılacak. İnternetten, yakın çevreden duydukları yöntemleri denemek durumunda kalacaklar. Bekârlık gibi bilgiler, kişinin mahrem alanıdır ve sorgulanmamalıdır. Bekârların gebe olduğu ailelerine haber veriliyor. Darp ediliyorlar. Aileden ölüm tehditleri alıyorlar. İsteğe bağlı kürtaj yaptıramayanların oranı yüzde 54’e yükselmiş durumda. Tıbbi zorunluluktan, yani bebeğin annenin sağlığı için tehdit oluşturması, tecavüz gibi nedenlerden dolayı kürtaj yaptırma oranı, yüzde 78’den yüzde 14’e düşmüş. Kürtajdan dolayı kaç kadının öldüğü gizli tutuluyor, dahası kaç kadının yanlış yöntemler kullanması sonucu öldüğü resmi kayıtlara yansımıyor. Devlet büyüklerinin kadınların çocuk doğurması konusunda yaptığı telkinlerin sonucunda doğum kontrol yöntemlerinin kullanılmasında giderek düşüş yaşanıyor. Kürtajın hak olmadığını savunanlar, doğum kontrol yöntemlerinin ülkenin geleceğine zarar verdiğini düşünenler giderek artıyor. Doğum kontrol yöntemlerinin ücretsiz olması gerektiği kadınların ve erkeklerin çoğunluğu tarafından kabul ediliyor. Ne yazık ki çocuk doğurmanın ve korunmanın sorumlusu kadınlar olarak görülüyor. Oysa kadın ve erkeğin ortak sorumluluğudur. Hala oğlan doğurmadığı için kadınların sorumlu tutulduğu dönemdeyiz anlaşılan. Kadınların cinsellik konusunda erkekleri memnun edemediklerinden yakınan erkekleri düşündüm de bir kadın gebe kalma riskinin olduğunu düşünürken, nasıl dilediği gibi cinselliğini yaşasın? Evli olmayan kadınların doğum kontrol yöntemlerini kullanmaması gerektiğini düşünenler yarı yarıya. Bu durumda bilgisizlikten gebe kalan genç kızların neden intihar etmek zorunda kaldıkları ortada.
Araştırmada 454 özel hastaneye ulaşılmış. Bunlardan 22 ilde kürtaj yok. Bu illerdeki kadınlar ne yapacak? Temel ihtiyaçlarını mı karşılasın? Kürtaja mı para ayırsın? Başka bir ile gitme, ulaşım ve kalma sorunlarını varın siz düşünün. Özel hastanelerden gelen tepkilerse şöyle: ‘yasal değil, yasak, kendi isteğiyle kürtaj yaptıramaz, bir günlük bile olsa embriyo değildir bebektir, biz bebek dostu bir hastaneyiz, doktorumuz yapmak istemiyor, SGK. Karşılamıyor, işlem ücretleri ve muayene ücretleri bekârlara daha fazla, sevgilisi burayı basarsa ne yapacağız? Şehir dışından gelme, Türk vatandaşı olup olmamaya göre ücretler değişir, altı haftayı bir gün bile geçse yapamayız. Eşitlik ilkesi sıfır. Yasal süre on hafta olduğu halde kafalarına göre süre belirliyorlar.
Özel hastanelerde kürtaj yapan doktorların çoğu yaptıkları işleme başka bir işlem adı yazıyor. Neden? Baskılardan.
Kürtajın sadece doktor müdahalesiyle yapıldığını biliyoruz. Oysa ilk gün hapları, yani medikal kürtaj da yapılabilir. Bu haplar çok çok pahalı. Birçok gelişmiş ülkede bu yöntem kullanılıyor. Bizde bu ilaca ruhsat verilmiyor. Başta sağlık çalışanları olmak üzere, kadınlar bu yönteme önyargılı bakıyor, çok zararlı olduğunu düşünüyorlar. Oysa her iki yöntemin de zararları var.
Tıp alanı bilimsel verilere dayalı gelişmesi gereken bir alandır. Ne yazık ki son on yıldır tıp fakültelerinde kürtaj konusunda vicdani ret kavramı konuşuluyor ve eğitim müfredatına bu uygulamadan kaçınabilecekleri bilgileri yerleştirilmiş durumda.
Şimdi de yaşanan acı örneklere bakalım. Bir kadın 2019 yılında altı haftalık gebeliğini sonlandırmak için merdiven altı kürtaj yaptırıyor ve solunumu duruyor, ölüyor. Devlet hastanelere kürtaj yapmamaları için baskı yapıyor. Erzurum’da bir kadın eşinin rızası olduğu halde devlet hastanesi, pandemi gerekçesiyle kürtaj yapmıyor. Özel hastane de yapmak istemiyor. İl dışı yasağı olduğu için başka bir ile de gidemiyor. Türk Tabipleri Birliği yetkililerine ulaşıyor ve sorun çözülüyor. Mersin’de bir kız tecavüze uğruyor ve gebe kalıyor. Gebeliğin sonlandırılması talebini mahkeme tam dört kez reddediyor. Süreç uzayınca çocuk doğmak zorunda kalıyor. Cinsel istismara maruz kalan genç kızların gebe kaldıklarını çok zor fark edebileceklerini dikkate bile almamış yüce mahkememiz.
Prof. Dr. Ayşe Akın, kürtajın yasal olmadığı yıllarda binlerce kadının yaşamını yitirdiğini vurgulayarak, yaşanan süreci şöyle anlattı:
"Kadınlar elimizde ölüyordu. Kadını ölümden korumak için Aile Planlaması Yasası hazırlandı. Bu yasa istenmeyen gebelikten kaynaklı kadın ölümlerini önleyemedi. 1970’lerde yapılan araştırmalara göre yılda yaklaşık 400 bin kadın isteyerek düşük yapıyordu. Ve bu kadınların 50 bininin düşüğü kendi yöntemleri ile yaptığı ortaya çıktı. Bunun adı ölümdür.”
Akın, kürtajın yasal olmamasının kadınları merdiven altı yöntemlere iteceğini belirterek, “Kürtajı hangi ülke yasaklarsa orada anne ölümleri artar. Kürtaj yasasından önce yapılan bir araştırmada anne ölümlerinin içinde yasa dışı düşüğe bağlı ölüm payı yüzde 53. Yani bütün anne ölümlerinin yüzde 53’ü yasa dışı düşüğe bağlı. Kürtajın yasal olmasıyla beraber bu sayı yüzde 2 düştü’’ dedi.
Peki, ne yapabiliriz? Kadın örgütlerinin işi başından aşkın. İstanbul Sözleşmesinin iptali, kadın cinayetleri, 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi yasası gibi pek çok hakkın geri alınması konularıyla ilgilenirken, kürtaj konusunu da gündeme almak gerekiyor. Çocuklarını besleyemeyen kadınlar yeni bir çocuğun beslenme sorunuyla baş edemiyorlar. İstemedikleri gebeliği sonlandırma hakkı ellerinden alınan kadınlar, her yolu deneyerek yaşamlarını tehlikeye atabiliyorlar. Anne ölümleri çocukların yaşamını zorlaştırıyor. Parası olanlar bile sıkıntı yaşayabiliyor.
Medya da üzerine düşeni yapmalı ve bu tür sıkıntılar yaşayan kadınları görünür hale getirerek kamuoyu oluşturulmasını sağlamalı. Olaylar daha yakından izlenmeli.
Kürtaj konusunun yasal süreçleri hukuksal açıdan izlenmeli. Yasaya göre devlet ‘ertesi gün’ haplarını ücretsiz karşılamak zorunda. Oysa sağlık kuruluşları, “Bizde yok, satın alın, haftaya gebelik testi yapabiliriz, ona gelin” diyebiliyorlar. Bir hafta beklese, kürtaj yaptırmak zorunda kalacak. Bu haplar giderek pahalanıyor. Bu hapları satmak istemeyen eczaneler bile var. Kadınların bedeni her türlü engelle karşı karşıya.
Judy Bagler, engeli eşik olarak tanımlıyor. Bunları engel görmek yerine, eşik olarak değerlendirip bu eşikten atlamanın yollarını bulmanın gerektiğini düşünüyor. Bu bakış açısını çok beğendim. Ülkemizin sağlık sorunlarının üstesinden gelmeye gücü var. Yeter ki çözülen sorunları, geriye götürerek sorun yumağı haline getirmesinler. Biz kadınların ayağa kalkma zamanı. Anlaşılan hep ayakta olmamız gerekiyor.
20 Ağustos 2022
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.