Kadınların eğitilerek meslek hayatına kazandırılması amacını taşıyan “Cemiyet-i Hayriye-i Nisvan” 1908 yılında Selanik’te Zekiye Hanım tarafından kuruldu. II Meşrutiyet’in ilanından sonra Selanik’te kurulan ilk kadın derneğidir. Dernek, okullar açmış, kız okullarındaki eksiklikleri gidermeyi hedeflemiştir. Yetim ve yoksul kız öğrencilere yardımı dernek programına almıştır.
Tarihçesi
Genel dünya tarihi içerisinde olduğu gibi Osmanlı kadını da toplumsal hayata dâhil olurken büyük bir mücadele örneği sergiledi. Bu mücadele süreci Osmanlı kadını için uzun, yorucu ve sancılı oldu. Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’la başlayan topyekûn modernleşme hareketi içinde kadının aile ve toplumdaki konumu sorgulanmaya başlandı. II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte değişen siyasal ortam ve bunun en önemli yansıması olarak ivme kazanan hürriyet düşüncesi altında kadın konusu yeni bir boyut kazandı ve kadının özgürleşmesi konusundaki tartışmalar hızlandı. Böylesi bir siyasi Tanzimat süreci içerisinde basın yayın yoluyla bireysel taleplerini dile getirmeye başlayan Osmanlı kadınları, II. Meşrutiyet’in görece özgürlük ortamında, artık cemiyetler etrafında örgütlenerek kamusal düzeyde varlıklarını hissettirmeye başladılar. Kadınlar böylece, bireysel olarak basın yoluyla sorunlarına çözüm aramaya devam ederken, cemiyetler aracılığıyla da taleplerini toplu bir şekilde ifade edebilme imkânına kavuştu ve basın hayatıyla sınırlı olan seslerini çoğaltarak bütüncül hâle getirmek için çalışmalara başladılar. Kısa zaman içerisinde, sosyal dayanışma ve yardımlaşma başta olmak üzere, eğitim ve kültür alanlarında, kadınları iş yaşamına sevk eden, kadının hak ve hukukunu savunmaya yönelik amaçlar doğrultusunda cemiyetler açtılar.
Diğer yandan, Dönemin siyasi erki İttihat ve Terakki toplumun büyük bir kısmına erişebilmek için kadınların ve erkeklerin cemiyetleşme faaliyetlerini desteklediği gibi, Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte mevcut cemiyetlerin kuruluşlarını belgeleme ve tescil etme ihtiyacı kadın cemiyetlerinin resmi varlığının sorgulanmasını da gündeme getirdi. Böylece dönemin siyasi kanadından destek gören kadınların cemiyetleşme sürecinde çalışmaları hızlandı.
İşte bu şartlar altında Selanikli kadınlar, yaşadıkları dönemin siyasi ortamı ve içinde bulundukları toplumsal koşullar altında çeşitli cemiyetler kurdu. Selanikli kadınların cemiyetleşme çerçevesinde kamusal düzlemdeki var olma mücadelelerini incelerken karşımıza ilk çıkan cemiyetlerden biridir “Cemiyet-i Hayriye-i Nisvan”.
Cemiyet-i Hayriye-i Nisvâniye’nin dikkate değer diğer bir özelliği de “Cemiyet-i Hayriye” ismini kullanmasıdır. Bu isim, cemiyetin toplumsal yardım ve hayır işlerini organize etmek amacıyla toplumun her kesimine hizmet etme çabasını yansıtmaktadır. Bu tür yardım cemiyetleri adlarından da anlaşılacağı üzere genellikle sosyal yardım ve toplumsal kalkınma konularında çalışırlardı. II. Meşrutiyet döneminde cemiyetlerin yaygınlaşmasıyla birlikte de Cemiyet-i Hayriye ismi sosyal yardım kuruluşlarının genel adlandırmalarından birisi olarak sıkça tercih edilmiştir.
Cemiyet-i Hayriye-i Nisvâniye, hürriyetin ilanından yaklaşık iki ay sonra Eylül ayında Selanik’te yazın hayatının önde gelen kalemlerinden Zekiye Hanım’ın başkanlığında kuruldu. Kuruluş beyannamesini teslim ettiğinde, Selanik’teki yetkililerin ellerinde Cemiyetler Kanunu kapsamında bir kadın cemiyetinin varlığının ne şekilde değerlendirileceğine dair bir yasal karar yoktu. Dolayısıyla konuyla ilgili nasıl bir karara varılması gerektiğinden emin değillerdi. Bu hususta gerekli bilgiyi almak için Dâhiliye Nezareti’ne başvuru yapıldı ve Nezaret de bu konuyu gerek görüş almak gerekse de nihai kararın verilebilmesi için Şûra-yı Devlet’e gönderdi. Başvuruyu değerlendiren Şûra-yı Devlet üyeleri Cemiyetler Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca “… nisvânın dahi tarifât-ı kanun dairesinde cemiyet teşkil edebilecekleri derkârbulunmuştur…” hükmüyle kadınların hukuki düzlemde cemiyet kurabilmelerinde bir sakınca olmadığına karar verdi. Alınan kararla kadınların cemiyet kurması konusunda yeni bir kararnameye gerek duyulmadığı ve yürürlükte olan kanunun bu konuda herhangi bir sınırlama getirmediği kanaatine varıldı. Böylelikle kadınların cemiyetleşme faaliyetleri artık yasal bir çerçeveye oturtulmuş oluyordu.
Cemiyet yayınladığı nizamnâmesinde (tüzüğünde) kuruluş gerekçesini; maarife (eğitime) hizmet, ihtiyaç sahiplerine yardım elini uzatmak ve kontrolü altındaki okulların tüm ihtiyaçlarıyla ilgilenmek olarak açıkladı. “Mukarrerat” (kararlar) kısmındaysa cemiyetin yönetim ve çalışma usulleri düzenlendi. Buna göre üyeler haftada bir Pazartesi günleri Yalılar mevkiinde Karlı Arslan karşısında Merhum Telci Osman Efendi’nin eşi Emine Hanım’ın evinde toplanacaklardı. Üyelik şekliyse biri aza-yı idare, diğeri aza-yı fahriye olmak üzere iki kısma ayrıldı. Aza-yı idare cemiyete üyelik aidatı ödemekle birlikte çalışmalarının karşılığı olarak da bir miktar maaş alacaktı. Ayrıca herhangi bir engel bulunmadığı takdirde her toplantıya katılması da zorunluydu. Aza-yı-fahriye ise ödemekle sorumlu tutulduğu aidatı vermekle birlikte sadece kendilerine verilen görevleri yapmakla yükümlü kılındı.
İcraatlar kısmında ise düzenlenecek piyangoların ve sergilerin ne şekilde olacağı açıklanıyordu. Bu maddeye ek olarak bahsi geçen etkinliklerden toplanan paranın cemiyetin himayesindeki kız öğrencilerin masraflarına ve ihtiyaçlarına göre nasıl kullanılacağı açıklanıyordu. Artık cemiyet üyeleri fedakârlığa hazır olduklarını ve bu düşünceden hareketle erkeklerden mümkün mertebe destek almadan kendi imkânlarıyla var olma savaşı vereceklerini kesin bir dille ifade etmiş oldular. -ki bu uygulamadan daha sonra vazgeçeceklerdi- Bu güçlü söylem, kadınların kendi çabalarıyla erkeklerden bağımsız olabilme amacının bir tezahürü niteliğindeydi. Cemiyet-i Hayriye-i Nisvâniye üyeleri faaliyetlerine başlarken cemiyetin kamuoyu tarafından kabul görüp görmeyeceği konusunda çekinceler yaşamışsalar da kısa zamanda önce Selanik olmak üzere İstanbul ve Edirne gibi şehirlerden cemiyete başvuru taleplerinin gelmesi bu çekinceyi ortadan kaldırmıştı. Öyle ki, cemiyete sadece ülke sınırları içerisinden değil; yurtdışından da ilgi gösterildi. İngiltere’nin Manchester şehrinde ikamet eden bazı Osmanlı vatandaşları fahri üyelik sıfatıyla gönüllülük esasına dayalı olarak cemiyete hizmet etmek istediklerini bildirdiler. Cemiyetin kurucu ismi Zekiye Hanım, bu ilgiden büyük bir memnuniyet duyduklarını Kadın dergisinde “Beyan-ı Hakikat” başlıklı yazısında paylaştı.
Emine Hanım’ın Cemiyet-i Hayriye-i Nisvâniye’ye sadece evinin kapılarını açmakla kalmayıp, aynı zamanda kız çocuklarının eğitimi konusunda gerçekleştirdiği katkılar, onun toplumda etkili bir yardımseverlik figürü olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda, Selanik’te Terakki Ticaret Mektebi İnas kısmı ile Yalılar İnas Şubesi’nin inşasını üstlenmesi, kız çocuklarının eğitimine sağladığı önemli bir destektir.
Cemiyet kamuoyunun yanı sıra basın hayatından özellikle de yerel basında yayın yapan Kadın dergisinden büyük bir ilgi gördü. Zira bu dergi cemiyetin tüm çalışmalarını sütunlarına taşıyarak, adeta cemiyetin yayın organı gibi çalıştı. Derginin iletişim adresi aynı zamanda cemiyetin adresi olarak gösterildi ve cemiyetle alakalı her konuda dergiye müracaat edilebileceği bilgisi paylaşıldı. Aynı zamanda, cemiyetin kurucusu Zekiye Hanım dergide yazarlık yapmakta ve bu vesileyle cemiyetle ilgili düzenli bilgi akışını da buradan paylaşmaktaydı.
Cemiyet-i Hayriye-i Nisvâniye’nin Çalışma Sahası ve Faaliyetleri
İlk bakışta Cemiyetin adından yola çıkılarak asıl amacının şefkat, merhamet ve muavenet (yardımlaşma) anlayışı üzerine kurulduğu düşünülebilir. Ancak tüzüğünden cemiyetin gerçek hedefinin eğitimseverlik olmakla birlikte kadınların toplumdaki varlığını daha da yükseltmeye yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Cemiyetin kurucusu Zekiye Hanım esas maksatlarının eğitime, dolayısıyla kız okullarına yardım etmek olduğunu her fırsatta dile getirmekten geri durmuyordu. Cemiyet üyeleri Osmanlı kadınlığının yükseltilmesi için sonsuz bir azim ve sebatla çalışırken yeni kuşağın yaratılmasında kızların eğitiminin ne denli önemli olduğunu sürekli dile getirmekteydi. Bu bilinçle hareket eden cemiyet, açıldıktan kısa bir zaman sonra Terakki Mektebiyle iletişime geçti ve burada okuyan yardıma muhtaç kız öğrencilerin eğitimiyle ilgilenmek istediğini bildirdi. Nitekim Terakki Mektebi Komisyonu’na yapılan başvuru sonrasında cemiyet yardıma muhtaç beş kız öğrencinin eğitim masraflarını üstlendi. Ayrıca, inas mekteplerinin kontrol edilmesi ve daha iyi şartlara kavuşması için Terakki Mektebi Komisyonu ile iş birliği yapıldı. Cemiyetin kurucusu Zekiye Hanım, üyelerden sekiz kişiyi bu konuyla ilgili olarak görevlendirdi. Görev verilen üyelerden dördü Selanik İnas, diğer dördü de Yalılar İnas Mektebi’ni belli bir düzen çerçevesinde teftiş etmekle sorumlu tutuldu. Böylece cemiyet, Terakki Mektebi Komisyonu ile hareket ederek kız öğrencilerin daha iyi şartlar altında eğitim almasına öncülük etti. Gerçekten de bir kız öğrenci tarafından cemiyete gönderilen mektup, bu çabayı doğrular niteliktedir. Gönderilen mektupta maddi sebeplerden dolayı okumakta zorlanan kızların eğitimine destek verildiği için cemiyet üyelerine minnettar olduğunu belirten öğrenci ayrıca çalışmaların devam etmesi için de temennide bulunmaktaydı.
Cemiyet ile Terakki Mektebi Komisyonu arasındaki ortak çalışmalar yalnızca bu faaliyetlerle sınırlı kalmadı. Düzenlenecek piyango çekilişleri ve sergiler için Terakki Mektebi’nin Yalılar Şubesi irtibat adresi olarak gösterildi ve tüm Osmanlı hanımları bu organizasyonlara davet edildi. Bu kolektif çalışmalar sayesinde Terakki Mektebi Komisyonu ile Cemiyet-i Hayriye-i Nisvâniye arasında yardımlaşma esasına dayalı organik bir bağ kuruldu. Terakki Mektebi Komisyonu ile Cemiyet-i Hayriye-i Nisvâniye’nin uyumlu çalışması yerel basında özellikle Kadın dergisi tarafından yakından takip edildi ve daha fazla iş birliği yapmaları için çağrıda bulunuldu. Yapılan çağrıda Terakki Mektebi’nin İnas Şubesi’nin kısa bir sürede ilerleyebilmesi ve gelişebilmesi için cemiyetin kurucusu Zekiye Hanım’ın müdire olarak bu okula atanması istenmekteydi. Bu tavsiye hiç şüphesiz ki Zekiye Hanım’ın hem ilerici düşüncelerinden hem de kurucusu olduğu cemiyetin kızların eğitimine dair yüklendiği misyonundan kaynaklıydı.
Cemiyet-i Hayriye-i Nisvâniye, sadece Müslüman kız çocuklarının değil; Gayrimüslim kız çocuklarının da eğitim faaliyetlerini yakından takip etti. Selanik’te Baron Hirsch Hastanesi civarındaki Musevi İnas Mektebi’ne bizzat bir ziyarette bulunan ve oraya ait gözlemlerini “Şayan-ı Takdir Bir Gayret-i Milliye” başlığıyla Kadın dergisinde yayımlayan Zekiye Hanım, Musevi vatandaşların, kızların eğitimiyle ilgili çalışmalarından, orada gördüğü düzen, temizlik ve gayrete duyduğu hayranlığı belirterek değerlendirmekteydi. Yazısının devamında bir an evvel Müslümanlar tarafından da bu gibi örneklerin dikkate alınarak kız okullarının daha iyi koşullarda eğitim verebilmesi için gerekli bağış ve yardımların artmasını talep etmekteydi. Maarif yöneticilerini de kızların eğitimi için gerekli çabayı göstermemelerinden dolayı eleştiriyor ve herkesin görevini layıkıyla yerine getirmesini istiyordu. Her fırsatta gerek kaleme aldığı yazılarında gerekse konuşmalarında kızların eğitimi konusunu sürekli gündemde tutmaya gayret eden Zekiye Hanım, 25-28 Aralık 1908 tarihinde cemiyet adına organize edilen sergide eğitimin kadın-erkek fark etmeksizin herkes için ne denli önemli olduğuna vurgu yaptı ve karanlıktan aydınlığa çıkabilmek için tek yolun eğitim olduğunu söyledi. Konuşmasının devamında ise Osmanlı toplumunda kadına bakış açısını sorgulayarak kadınların karşılaştığı problemlere dikkat çekti. Zekiye Hanım, kadınlara yönelik yaptığı bu konuşmasını meşrutiyetle özdeşleşen “yaşasın müsavat ve hürriyet (Yaşasın özgürlük ve eşitlik)” sözleriyle sonlandırdı.
Cemiyet, mevcut varlığını sürdürebilmek ve hedeflerini gerçekleştirebilmek için çeşitli kaynaklardan elde ettiği gelirlerle kendisini finanse etmekteydi. Sabit gelir kaynağı üyelerden alınan aidatlardı ancak, cemiyetin sorumluluğunu üstlendiği inas mektepleriyle birlikte okuttuğu kız öğrencilerin masraflarını karşılayabilmek için daha fazla maddi güce ihtiyacı vardı. Buamaçla, bağışlar yoluyla bütçesini güçlendirmek isteyen cemiyet sürekli sergiler ve piyangolar düzenledi. Bu organizasyonlarda verilecek eşyalar hem cemiyet üyeleri hem de yardımsever kadınların gayretleriyle sağlandı. Eşyaların içeriğine baktığımızdaysa masa örtüsü, kadife duvar süsü, örtü, şal, gömlek, bohça gibi kadınların el emeğine dayalı çeşitli ürünlerden oluşuyordu. Cemiyet yararına düzenlenen sergilere ve piyangolara ilgi yoğun oldu ve katılımcıların isimleri Kadın dergisinde yayınlanan listelerde halka duyuruldu. Bu listelerin bazılarında kimi,Cemiyetin yapmış olduğu sergiler ve piyango çekilişleri Kadın dergisinde ilan edilmekteydi. Yardım severlerin çekilişte kendilerine çıkan hediyeleri kabul etmeyerek yeniden cemiyete bağışladıkları görülmektedir. Ayrıca bu isim listelerinin içeriğine bakıldığında İsmail Kemal Efendi haremi Hanımefendi, Selanik Muhlis Efendi haremi Hanımefendi, Madam Lombardu, Madam Avoadya Penhazi gibi Müslim veya Gayrimüslim fark etmeksizin birçok yardımseverin katıldığı; ancak organizasyonlara iştirak eden kadınların bilhassa da Müslüman kadınlarının kendi isimleriyle değil de eşlerinin unvanlarıyla ya da isimleriyle kaydedildiği görülmektedir. Buradan hareketle Osmanlı toplumunun genelinde hala kadınlara karşı taassubun diğer bir deyişle baskıcı bir anlayışın olduğu söylenmelidir. Eşlerin unvanlarına ve mesleklerine baktığımızda ise sergi ve piyangolara iştirak eden kadınların orta ve üst gelirli sınıfa mensup olduklarını tespit ediyoruz. Cemiyetin çalışmaları ve faaliyetleri sadece toplum tarafından desteklenmedi. Cemiyet hanedan üyelerinin de nazar-ı dikkatinden kaçmamış olacak ki; Sultan Abdülaziz’in kızı Nazime Sultan’a herhangi bir başvuru yapılmaksızın hayırseverliğiyle cemiyete 5 Osmanlı lirası bağışlamıştı. Cemiyete bağış yapan diğer bir hanedan üyesi de Sultan Reşat oldu. Üç haftalık bir Rumeli seyahatine çıkan Sultan Reşat, bu gezi sırasında Selanik dâhil olmak üzere çeşitli Balkan şehirlerini dolaştı. Sultan’ın Selanik’e yaptığı ziyaret sırasında, Selanikli kadınlar seyahatin anısına ve teşekkürlerini sunmak amacıyla çeşitli armağanlar sundu. Bu ziyaret sırasında, kadınlar, Sultan’a yöresel el sanatları veya özel olarak hazırlanan hediyelerle teşekkürlerini ilettiler. Cemiyet-i Hayriye-i Nisvâniye üyeleri de Sultan Reşat’a incilerle bezenmiş iğne işi bir kese hediye etti. Bu hediyeye karşılık Sultan Reşat da cemiyete 30 lira para yardımında bulundu. Cemiyet her ne kadar bağış yoluyla ya da bahsi geçen organizasyonlarla sermayesini güçlendirmeye çalışsa da istediği ölçüde parasal kaynağı sağlayamadı. Bu sorun karşı karşıya kaldıkları en büyük problemlerden biriydi. Maddi sıkıntılar sebebiyle cemiyet, sorumluluğunu üstlendiği inas mektepleri ile istediği ölçüde ilgilenemedi. Bu nedenlerden dolayı olumsuz eleştirilere de maruz kalmaktaydı. Zekiye Hanım’a hitaben gönderilen bir yazıda, kız çocuklarının eğitimi konusunda gerekli hassasiyeti ve çabayı göstermediği için Maarif Nezareti sertçe eleştirilmekteydi. Bu soruna çözüm aramak içinde Cemiyet-i Hayriye-i Nisvâniye üyeleri göreve çağırılıyor ve cemiyetin önderliğinde inas mekteplerinin ıslahı için derhal çalışmaların başlatılması isteniyordu. Kadın dergisi editörü ve yazarlarından Enis Avni de “Osmanlı Kadınları Cemiyyat-ı Müteşekkilesi ve İki Noksan (Osmanlı Kadınları derneklerinin oluşumu ve iki eksik)” başlıklı yazısında Osmanlı kadın cemiyetlerindeki iki temel sorundan bahsediyordu. Zekiye Hanım’ı muhatap alarak kadın cemiyetlerindeki iki eksikliğin maarif ve sanayi olduğunu eleştirel bir üslupla dile getiriyordu. Enis Avni’ye göre bütün büyük kentlerde bir inas ibtidaî mektebinin (Küçük kız okulu) açılması yüzyıllardır karanlıkta kalan kadınların aydınlatılması için mühim bir ihtiyaçtı. Bu doğrultuda, mevcut inas mekteplerinin (Kız okulları) durumu iyileştirilmekle birlikte Maarif Nezareti’ni beklemeden şahsi gayretlerle yeni inas mekteplerinin de açılması şarttı. Okula devam edemeyen ya da okul zamanı geçmiş kadınlar içinse Enis Avni’nin önerisi Fransa’daki gibi bir “Sanayi ‘-i Tezyine-i İttihad-ı Nisvân Cemiyeti” (Kadınlara iş/meslek öğreten kurumları yöneten dernek) açmak ve bu kurumlar aracılığıyla kadınlara meslek öğretilerek onları iş sahibi yapmaktı.
Cemiyetin kurucusu Zekiye Hanım, bu eleştiriye tepkisiz kalmayarak; Cemiyet-i Hayriye-i Nisvâniye’nin asıl amacından kesinlikle vazgeçmediğini, ancak ekonomik yetersizlikler sebebiyle bu gibi çalışmalara istedikleri gibi devam edemedikleri cevabını vermek zorunda kaldı. Zekiye Hanıma göre cemiyet yardım toplarken iki önemli sorunla karşı karşıyaydı. Bunlardan ilki toplumun genelinde kız çocuklarının okutulmasına karşı genel bir taassubun diğer bir ifadeyle önyargının olmasıydı. Zekiye Hanımın, toplumda cami, tekke ve çeşme yapımına gösterilen çabanın aynı şekilde kız çocuklarının okutulmasında gösterilmediğine dair açık bir eleştirisi vardı. Hatta eleştirisini daha da ileriye götürerek Müslüman toplumun bir kesiminin kızların eğitimi için harcanan parayı gereksiz bulduklarını söyledi. İkinci husus olarak da iane (yardım) toplamanın kadınlar için zorluğuna ve bu konuyla ilgili olarak halktaki taassup anlayışına dikkat çekti. Bu şartlar altında Zekiye Hanım’a göre yeni bir okulun yapılabilmesi için yalnızca kadınların mücadelesi yeterli değildi. Cemiyetin kuruluşundaki uygulamanın aksine erkeklerden de güç ve destek alınması artık elzem bir durumdu. Ayrıca, problemler yalnızca maddi sorunların çözülmesiyle ya da yeni okulların açılmasıyla sona ermiyordu. Toplumun geneline hâkim olan kız çocuklarının eğitimine yönelik ön yargının hala devam etmesi, Maarif Nezareti’nin kız okullarına yeterli desteği vermeyerek kayıtsız bir tutum sergilemesi ve iyi yetişmiş kadın öğretmenlerin eksikliği sorunların başındaydı.
Tüm bu olumsuz koşullara rağmen cemiyet üyeleri yılmadan çalışmalarına devam etti çünkü kadınların en kısa sürede kamusal alana kazandırılması gerekliydi. Bunun için de ilk koşul iktisadî hayatta var olabilmelerini sağlayacak meslek bilgisini öğrenmeleriydi. Bu meslek bilgisi de kadınların yeteneklerini gün yüzüne çıkaran biçki, dikiş ve dolayısıyla terzilikti. Enis Avni’nin de eksikliğinden bahsettiği ve cemiyetle aralarında bir tartışma konusu haline gelen sanayi atölyesini açmak artık cemiyet üyeleri için bir varoluş meselesi haline gelmişti. Cemiyet, artık bir an önce sanayi atölyesi açabilmek için harekete geçti. Sanayi atölyesinin kurulması için ilk adım yine cemiyetin kurucusu Zekiye Hanım’dan geldi. Kaleme aldığı “Bir Pederin Hatası” isimli romanının gelirini atölyenin kurulması için bağışladı. Cemiyet, Avrupa’da kadınların istihdam edildiği biçki-dikiş dolayısıyla sanayi atölyelerinin varlığına dikkat çekerek, sanayi atölyesinin Osmanlı topraklarında da kurulmasıyla kadınlar için yeni bir dönemin başlayacağını müjdeledi. Bu ilanın ardından yaklaşık beş ay gibi kısa bir süre zarfında atölye faaliyetlerine başladı. Zekiye Hanım, atölyenin kuruluşunu sanat olması nazar-ı dikkate alınmış cemiyetimiz yani Cemiyet-i Hayriye-i Nisvâniye tarafından bir biçki dikiş imalathanesi açılmıştır.” diye duyurdu. Cemiyeti Hayriye-i Nisvâniye bu girişimi ile istihdam ettiği yoksul ve kimsesiz kadınlara bir yandan meslek öğretirken diğer yandan da hayatlarını idame ettirmelerinde ön ayak oldu. Böylece, birçok mağdur kadına yardım eli uzatıldı.
Çalışacak kuvvette ve durumdaki kadınlara yardım etmek onları hazıra alıştırmak ve tembelliğe itmek demekti. İşte bu yüzden bir sanayi atölyesinin kurulması çok önemliydi. Artık kadınlara yardım etmek demek onların yeteneklerini kullanmalarını sağlayarak iş yaşamına kazandırmaktı. Ayrıca, kadınların iş yaşamına kazandırılmasındaki tek amaç zaruretten doğan ihtiyaçlardan olmamalıydı. Kadınlar bir birey olarak çalışma yaşamına katılmalı ve aile bütçesine destek olmalıydı. Onlar iş hayatında varlık göstermeye azmettikçe böyle teşebbüsler ayakta kalabilecekti.
Böylece, Cemiyet-i Hayriye-i Nisvâniye Osmanlı kadınlığının yükseltilmesi için iki koldan mücadele etmeye başladı. Bunlardan ilki cemiyetin neferliğini üstlendiği eğitime hizmet etmek diğeri de kurduğu sanayi atölyesi aracılığıyla kadınları çalışma yaşamına kazandırmaktı. Cemiyet sanayi atölyesini açarak diğer kadın cemiyetlerine örnek olurken bir süredir bu konuyla ilgili olarak üzerindeki eleştiri oklarından da sıyrılmış oldu. Cemiyet, sanayi atölyesi sayesinde bir yandan kadınlara istihdam sahası yaratırken diğer yandan da atölyede ürettikleriyle çevre hastanelerdeki yoksul hastalara şefkat elini uzatıyordu. Ayrıca cemiyet, Selanik’teki “Osmanlı Kadınları Şefkat Cemiyet-i Hayriyesi” ve “Rum Cemiyet-i Hayriye-i Nisvâniyesi” ile bir yardım kampanyasında yer alarak bölge hastanesinde yatan yoksul hastalar için yatak, çamaşır takımı vb. eşyaların üretimini üstlendi. Bu iş birliği yerel basında büyük takdirle karşılandı ve Osmanlılık adına mühim ve kıymetli bir hareket olarak değerlendirildi.
Böylece cemiyet toplumsal dayanışma faaliyetlerinin de merkezinde yer almaya başladı. Gerek eğitim faaliyetleri gerekse toplumsal dayanışma ve yardımlaşma için büyük bir fedakârlıkla hizmet eden cemiyetin faaliyetleri dönemin siyasi konjonktüründen etkilenerek değişiklikler gösterdi. Nitekim 1911 yılında İtalya ile başlayan savaş sırasında İttihat ve Terakki, Selanik’te “Trablusgarp Muavenet-i Milliye Şubesi”ni kurduğunda yerel kadın cemiyetleri buraya ilgilerini ve desteklerini esirgemediler. Bu yerel kadın cemiyetlerinden biri “Cemiyet-i Hayriye-i Nisvâniyesi”, diğeri de “Osmanlı Kadınları Şefkat Cemiyeti Hayriyesi”ydi. Birçok defa yardımlaşma kampanyasında bir araya gelen bu iki kadın cemiyeti şimdi vatanseverlik duygusuyla cephede savaşan askerler için yatak, örtü vb. eşyalar temin ederek, orduya yardım elini uzatıyordu.
Cemiyet olağan süreçte başta eğitim, sonrasında hayırseverlik ve vatanseverlik maksadıyla faaliyetleri devam ederken Balkan Savaşları’nın yarattığı yıkıcı koşullardan etkilendi. Kasım 1912 tarihinde Selanik’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi Selanik’te kurulan kadın cemiyetlerinin mevcut durumunu tehlikeye soktu.Dolayısıyla savaşın yarattığı kargaşa ortamı Cemiyet-i Hayriye-i Nisvâniye’nin de varlığını olumsuz yönde etkiledi ve faaliyetlerini sürdürmesine imkân tanımadı. Nitekim bu koşullar altında cemiyetin mevcut durumu takip edilemediğinden ne zamana kadar devam ettiğine dair somut bir veri de yoktur. Büyük olasılıkla cemiyet şehrin işgali sırasında ya da hemen sonrasında faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldı.
KAYNAKLAR:
Oxford Languages sağlayıcısından tanımlar
Daha fazla bilgi
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/3561173
Şirin EKER
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.