Sağlıklı yaşamanın önemini sürekli vurgulasak da başımıza gelince, eski günlerimizin değerini yeterince bilmediğimizi fark ediyoruz. Bağımsız olarak yaşadığımız, kendi işimizi başkalarına muhtaç olmadan gördüğümüz günlere geri dönemediğimizi kabullenmekte çok zorlanıyoruz haklı olarak. Geçici ya da sürekli olarak bakım desteğine ihtiyaç duyunca başkaca sorunlar bizi bekliyor.
Tedavi sürecinde hastanede refakatçi olmadan kalmak mümkün olmuyor. Eğer bizi candan seven bir yakınımız varsa ve gerekli zamanı ayırıp destek olma gücünü kendinde buluyorsa çok şanslıyız. Bakım süreci uzarsa, dinlenmek önemli bir ihtiyaç oluyor. Tabii yardımcı olacak kişiler varsa, hastaya daha rahat destek olabiliriz. Yoksa bütün yükler üzerimize biniyor. Bu durumda ekonomik koşullarımız uygunsa, ücretli bakıcı desteği alabiliriz.
Zor günlerimizde kimin yanımızda olduğunu anlamak olası. Uzun süre bakıma gereksinim duyan bir hasta için bazı aile ilişkilerinin ne kadar acımasız ve duyarsız olduğunu çevremizdeki örneklerden de görebiliriz. Uzun yıllar evinde, kendi yağıyla kavrulan bir insan, bakıma muhtaç olunca, önce evinden ayrılmak zorunda kalıyor. Çocuklarının tümü aynı duyarlılıkta olmuyor. Hastaya sırayla bakıyorlar. Evden eve taşınıyor hasta. Duygusal olarak çok ağır bir süreç bu. Bu sıralı bakım desteğine uymak istemeyen, sürekli bahane üreten kişiler de var. Bu durumda hastanın yanında talihsiz konuşmalar yapılıyor. “Hep biz mi bakacağız? Neden o bakmıyor? Biraz da o destek olsun” gibi uzayıp giden kırıcı ifadeler… Eğer bir evlat sorumluluk hissetmiyorsa, söylenmek hiçbir işe yaramaz. Destek olmak istemeyen kişiyi ne kadar zorlayabiliriz ki? Bir de kendi aralarında görevlendirme yapmaları yok mu, insanın zihnini donduruyor. “Hep ben mi bu işleri yapacağım? Biraz da şu kişi yapsın. Ben bakamam ama o bakabilir” gibi sözler muhattap olduğu kişiye değil de hastaya söyleniyor. Sanki hasta görevlendirme yapacak durumdaymış gibi. Bu durumda hastada ne moral kalıyor ne de motivasyon. Başkalarına muhtaç olmanın dayanılmaz ağırlığı… Hele bir ölüm olsun, destek olmayanlar daha çok ağlıyor. Başkalarının yanında rol yapma ve iyi görünme çabası. Ölen kişiyle şeklen ne kadar yakın olduğunu göstermek.
Bunun yanında bakım konusu ülkemizde hep kadınların sorumluluğunda. Erkek bakamazmış, sadece para desteğinde bulunabilirmiş. Peki, erkek hasta bakıcılar nasıl bakıyor? Burada da kadın hastalara kadın bakıcılar, erkek hastalara bile mümkünse kadın bakıcılar aranıyor. Çünkü kadın daha fedakârdır kanısı. Hastanın oğlunun sorumluluğu değil bakım desteği vermek, mümkünse gelin bakmalı. Oysa öncelik kadın ya da erkek olsun çocukların sorumluluğu olmalı.
Hastalara bakan gelinlerin sayısı epey fazla bizim ülkemizde. Değerleri biliniyor mu sorusunun yanıtı da kocaman bir hayır. Çünkü tıpkı ev işlerini yapmak, çocuk bakmak gibi hasta bakmak da kadının ana görevleri arasında. Kadının sağlık sorunları varmış, küçük çocuğu varmış, bunların hiç önemi yok. Erkek dışarıda çalışsın, para getirsin yeter. Hoş kadın dışarıda çalışsa da yine bakım meselesi kadının omzunda.
Yeri gelmişken, değeri bilinmeyen hasta bakan bir kadının öyküsünü paylaşmak istiyorum. Toplum Merkezinde çalışırken, öğle tatili sırasında ağlaya ağlaya merkeze gelen bir kadını fark ettiler ve öyle tatili olmasına karşın onu dinlememi istediler. Ben de bayağı telaşlanmıştım. Kadın belinden rahatsız. Evin bütün işi, çocuklar, geniş ailede yaşadığı için görümce ve kayın biraderlerin sorumluluğu onda. Kayın validesi de yatalak durumda. Kadının hastaneye gitmesi gerekiyor, kimse yerine destek olmuyor kayın validesine bakmak için. Üstelik evde yetişkin sayısı fazla. Onlar sürekli kadını aşağılama ve suçlama derdinde. Kadını uzun uzun dinledim. O kadar dolmuş ki hiç susmadan ağlayarak anlatıyor yaşadıklarını. Bir ara insanın kendisine vermesi gerektiği değerden, durumunu net olarak anlatmasından söz edecek oldum, baktım sadece onu dinlememi istiyor. Yine de dilimin döndüğünce onunla empati kurarak yapması gerekenleri anlattım. İçimden sıkılınca gelip dert yanacağını düşündüm ve görüşmeyi sonlandırdık. Çok yanılmıştım. İki hafta sonra yine geldi. Bu kez ağlamıyordu ve yürüyüşü dimdikti. Yüzü gülüyordu. “Söylediklerinizi düşündüm ve tedavi olmaya karar verdim. Bu süreçte kayın validemle onların ilgilenmesi gerektiğini net bir biçimde söyledim. Tedavim iki hafta sürdü. Bana karşı davranışları o kadar değişti ki anlatamam size. Meğer ben ne kadar önemli bir iş yapıyormuşum? Allah beni onların başından eksik etmesinmiş. İlk kez nefes alabiliyorum, huzur buldum ve suçluluk duygusundan kurtuldum. Yine ona bakıyorum tabii” dedi. Çok şaşırmıştım. Net olmanın ve kendi ihtiyaçlarını söylemenin ne denli önemli olduğunun bir kez daha farkına vardım. Hasta bakma sorumluluğu olanlar da bunu yapmalı. Koşullarını düşünerek baştan neler yapabileceğini kendi tartmalı.
Belediye ve Sağlık Bakanlığının kan alma, pansuman yapma gibi evde sağlık hizmetleri ve gerektiğinde hastaya araç temin etme olanakları iyi ki var. Bunları bilen ve uygulamaya geçen bir hasta, en azından ilgisiz insanlar karşısında bir nebzede olsa rahat bir nefes alabilir. Kurum bakımı da çözüm değil. İnsan bakım ihtiyaçlarının yanında, duygusal ihtiyaçlarının da karşılanmasını istiyor.
Bazı sorumluluklarımızı yerine getirme konusunda, ailenin birbirlerine yaklaşımları, hissettirdikleri değerlilik ve yeterlilik duygusu, sevgiyi gösterme biçiminin bu ilişkilerde belirleyici olduğuna inanıyorum. Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim anlayışı daha çok fizyolojik ihtiyaçlarla ilgili. Ana-babanın çocuklarına eşit ilgi göstermesi, paylaşımcı olması, sıkıntıları olduğunda onların yürekleriyle yanında olmaları çok önemli. Sevgi gösterelim, güzel anılar biriktirelim ki böyle dışlanma, hastalanınca bakım ve dayanışma desteğinden yoksun kalma gibi acımasız, kaçınılmaz durumlarla karşı karşıya kalmayalım.
21 Mart 2024
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.