yaylaboztas@yahoo.com
Kısa ve beyaz saçları, kolyesi ve mavi gözleriyle uzaklara bakıyor.
Bir köpek ve bir kedi birbirlerine sarılmış şekilde uyuyorlar. Köpek, kedinin başını yalıyor ve kedi huzurlu bir şekilde gözlerini kapamış. Her ikisi de rahat bir pozisyonda ve birbirlerine yakın duruyorlar.

Tramvay beklerken üzerimde hissettiğim gözlerin sahibini aradım. Karşılaştığım bakışlar şişmanca, iyi giyimli bir kadınagötürdü beni. Hiç şüphem kalmadı. Israrla bana bakıyordu kadın. Uzaktan gönderdiği bakışını yanıma yaklaşarak sürdürdü.



“Kabanın ne güzel. Sen mi diktin? Hazır mı? Nereden aldın?



Bu ne merak sevgili bayan! demedim tabii.



Söyledim aldığım yeri, en az on yıllık olduğunu da. Bu yanıtım meraklı kadının konuşma isteğini iyice arttırdı. Güzelmiş, eskiden bu kumaştan çok varmış. Pazen derlermiş.Sümerbank’ta satılırmış. Şimdi neredeymiş böyle kumaşlar…Her şey naylonmuş… Mış mış mış…



Bu kadar çok şeyi nereden bulup sıraladı art arda?Şaşkınım. Bir kere tanımadığı bir insana sen diyerek başlaması, teklifsiz bir çağrı değil miydi konuşmaya? Onun seni olan “ben,” az konuşup uzamasını istemiyorum bu ayaküstü söyleşinin. Neyse biraz sonra tramvay gelecek 



İster istemez bitecek derken o aynı hevesle devam ediyor.



“Ama çok yakışmış sana. Saçının beyazına, yüzüne.”



Sevineyim mi? Yoksa beni elinden kaçırmamak için mi yapıyor bu övgüleri? İnsan beğenilmeyi ister ya. Hazır birini buldu, döksün içini, rahatlasın, belli ki konuşmayı seviyor.



Sana, “Yaşına hiç yakışmamış,” deseydi daha mı iyi olurdu? Sevinmen gerekmez mi?



Yarım ağız teşekkür ettim, iltifatına.



“Bu yaşta bu kadar kırmızı yakıştı mı?” demeye kalktım.Yaşımı sordu, kendi yaşını söyledi. Konuşma uzayacak şimdi.Ne yaptım da tuzağına düştüm. Neyse tramvayın ışıklılevhasında dört dakika yazıyor. Ne söyleyebilir bu kadar zamanda? Kaç çocuğum olduğunu, cinsiyetlerini sordu. İki oğlum olduğunu söyleyince,



“Yazık, şanssızmışsın” dedi. “Keşke bir kızın olsaydı.”



Şimdi kız evlatların yaşlılıkta annelerine bakacağıyla ilgili konuya girecek diye düşünürken aniden konuyu değiştirdi.  



“Bak sana bir akıl vereyim. Çocuklarına bırakma paranı. Sana ilerde yaşlanınca lazım olacak” demez mi? Sanki şimdi çok gencim de. Ayaküstü yaşamıma yapılan bir müdahale. Şaşkın suskun yüzüne bakarken



“Ben huzur evinde çalıştım. Neler gördüm bilemezsin.Paranı sakla, benden sana nasihat…”



İçimde bir yığın görüntü. Huzurevlerini ziyaretimde duyduğum sızı. Her gereksinimleri giderilen o yaşlı insanların içinden geçen duyguları, evinden koparılmışlığı, anılarınıdüşünüp mahzunlaştığı, dışarı çıkarmasalar da benimduyabildiğim ‘Ah!’ı anımsadım. İstemeden duygudaşlık yaptım. Bir anda orada gördüklerimden biri oldum. Nereden denk geldim bu kadına? Bütün hassas noktalarımı dürtmesine neden izin veriyorum? Ben pişman düşünürken



“Kedi besleme sakın!” demez mi? Hayda nereden çıktışimdi kedi konusu? Yoksa kabanıma yapışmış kedi tüyleri mi var? Gayri ihtiyari giysime baktım. Evinde üç kedisi olan, önüne çıkan sokak kedilerine sevgi gösteren, okşayan birine söylenecek şey mi bu? Eee zayıf noktamı buldu kadın konuşmak farz oldu, şimdi sıra benim. Elime fırsat geçti ya hayvan ve doğa sevgisiyle ilgili söylevin tam zamanı.



Çocukluğumun yaylalarda geçtiğini, her türden hayvanla iç içe yaşadığımı, inek, keçi, tavuk, kedi, köpekle dostolduğumu söylemeden olur mu? Sözümü kesip kedilerin kılının mekruh olduğunu söylemek istedi. Edepsizleşip “Kocanın kılları yok mu?” diyerek susturdum kadını. Ne ayıp değil mi? Aklım sıra ona kedileri sevdireceğim. Yıllar yılıkedi beslemenin yanlışlığını günaha bulaştırıp söyleyen bilmişlerin ahını bu kadından çıkaracağım. 



“Yanlış adama çattın kadın. Kedilerin din açısından istenmeyen bir canlı olduğunu anlatıp ayak üstü beni günahla korkutmaya çalışmayacaktın. Bu dünya bütün canlıların. O “Her şey insan için” deyip de kendi dışındaki canlıları yok sayan insanlarla işim yok benim.” diye düşünürken devamlıbu tramvay durağında bekleyen bol tüylü, üç renkli kedi gelip bacaklarıma sürünmeye başlamaz mı? 



“Bak” dedim kediciği göstererek “Bana ‘Sen bakma ona, kediler güzel hayvanlardır. Hatta her evde bir kedi olmalıdır. Allah bizi insanları mutlu etmek için yarattı.’ demek istiyor”diyerek eğilip kediyi okşadım. Kedicik başını elime değdirmek için ön ayaklarının üstüne kalkarak mırıldamayabaşladı, tırmanıp kucağıma atladı. Sevgiyle bakıştık. Kadın şaşkın, biraz da küçümser,



“Vallahi kedi de senden yana, kim bilir belki de sen çağırdın onu,” diyerek bir hoşça kal bile demeden gelen tramvayın kapısına doğru yürüdü.

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.