Kovalandığım sanısına kapılarak yatak odama kaçtım. Kapıyı kilitledikten sonra sağdaki yatağımı geçerek karşıdaki tuvalet masama yöneldim. Aynanın hemen üstündeki cam açıktı. Bunu fark etmemle pencerede üç kadın başının belirmesi bir oldu. Kadınlardan biri benden kalem istedi; ben de masanın altında durmakta olan çantamı karıştırarak zorlukla bir kalem bulup ona verdim. Fakat ben kalemi ararken diğer iki kadın tuvalet aynasını aşıp benim tarafıma geçmişti bile. Ben bu şaşkınlığı yaşarken diğer üçüncü kadın da kendisini içeri çekmeyi başarmıştı. Şimdi üçü de yanımdaydı ve ne yapmam gerektiğini bilemiyordum. Onları ilk kez görüyordum. Oda kilitliydi; telaştan anahtarı da bulamıyordum. Kapının solundaki küçük konsola koymuştum ama onu aradığımı kadınlara fark ettirmeden araştırmalıydım. Tam o sırada kadınlar konsolun üzerindeki bilgisayarla radyoyu gördüler. Onları alacaklarını söylediler. Bense karşı çıkıp ikisinin de armağan olduğunu belirttim ama umursamadılar.
“Öyleyse seni öldürürüz!” dediler. “Öldürün ama” dedim, “Önce beni bayıltın sonra istediğinizi yapın!”
Kendime geldiğimde yanımda kimse yoktu. Fakat o da ne? Ben yaşıyordum. Ya bana kıyamamışlardı ya da bir gürültü duyup kaçmışlardı. Yo, hemen kaçmış olamazlardı; çünkü yatağımın karşısındaki dolabın bütün kapakları, çekmeceleri açılmış, dolaptaki her şey yerlere saçılmıştı. Birden konsolun üzerine bakınca radyoyla bilgisayarın yerli yerinde olduğunu gördüm. Yaşıyordum o halde? Ortalık neden karmakarışıktı; Onlar neredeydi? İyice saçmalamaya başlamıştım.
Yerimden kalkıp pencereye gittim. Tanrım, beni delirtmek mi istiyorlardı yoksa tüm bu yaşadıklarım bir düş müydü? Onlar varken açık olan cam şimdi de kapalıydı. Yeniden konsola baktım; anahtar da yoktu. Kapıyı açmaya çalıştığımda anahtarın kapının üzerinde olduğunu fark ettim. Kilitliydi. Neler oluyordu?
Sonra ansızın pencereye gidip camı açtım. O da ne? Pencerenin önünde üç sardunya açmıştı. Üçü de ayrı saksılarda, ayrı renklerdeydi. Pembe, beyaz ve kırmızı. Kırmızı sardunya tam ortadaydı; sanki gülüyor gibiydi. Bu güzel yaratıklar bana zarar vermek istemiş olamazlardı. Gene saçmalamaya başlamıştım. İşte dışarıda da bitki ve kuşlardan başka kimseler yoktu.
Yeniden içeri girdim ve bu kez pencereyi kapatmadan yatak odasından çıktım. Ortalıkta herhangi bir olağandışılık yoktu. Fakat birden onu gördüm. Bir bavul. Hem de benim bavulumdu bu. Ah nasıl da unutmuştum; bugün şehir dışına çıkacaktım. Ancak o sinir bozucu telefondan sonra gidip yatmış, bir de yığınla kâbus görmüştüm. Peki, eşyalar neden yerlere saçılmıştı? Kim bilir belki onu da anlardım zamanla…
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.