sulesepin06@gmail.com
Bir masada oturmuş, ciddiyetle önündeki kağıtları inceliyor. Kısa, koyu kahverengi, küt saçları, vişne çürüğü uzun kollu, çizgili bir kazağı var.
Ekranda kırmızı buluz giymiş konuşmacının yüzü görünüyor, konuşuyor. Arka planda beyaz duvar var.
SÖYLEŞİYİ YAPAN: Şule SEPİN İÇLİ

Şule: Sevgili Umudun Kadınları izleyicilerimiz, ‘Arı Kovanı’ köşemizin bu bölümünde çalışkan bir arıyı fark ettik. Hemen Bursa’ya uzandık ve Merve arkadaşımızı konuk ettik. Hoş geldin Merve. Uzun yıllardır Merve’yi tanıyorum. Dinleyicilerimize kendini kısaca tanıt istersen.
Merve: Hoş bulduk. Ben Merve Erbek, Bursa’da yaşıyorum. Nilüfer İlçesinde ikamet ediyorum. Nilüfer Belediyesi Engelliler Hizmet Merkezinde görev yapıyorum. Çok heyecanlıyım. Beş yaşında ikiz oğullarım var.
Şule: Görme engelin nasıl oluştu?
Merve: Bebekken, iç ateşin çıkması sonucu havale geçirmişim.
Şule: Körler okuluna gittin mi? Seni nasıl bir süreç bekledi?
Merve: Bu çok uzun bir hikâye. İlk etapta Kilyos Körler Okuluna ailem beni gönderecekti. Sonra karşıma bir öğretmen çıktı ve körler okulunda okumamı hiç istemedi. Daha önce orada çalışmış ve köreleceğimi düşündü. Beşinci sınıfa kadar iki gün Rehberlik Araştırma Merkezine gittim çünkü Sait öğretmen orada çalışıyordu. Kabartma yazı eğitimi alıyordum. Üç gün de evimizin bulunduğu yerdeki okula gittim. Köyde oturuyorduk ve orası bir köy okuluydu. Benim için güzel bir deneyim oldu. Altıncı sınıfta İstanbul Türkan Sabancı Okuluna gittim. Yedinci sınıfa kadar orada okudum. Beni kaynaştırma eğitimine vermek istediler. Körler okuluna yakın Deniz İş İlk Öğretim Okulu vardı. Madem kaynaştırma okuyacaksam diye düşünüp evimizin orada kaynaştırma okuluna devam etmeyi daha uygun buldum ve Bursa’ya geri döndüm. Bir yanıyla da içim buruktu ama öyle olması gerekiyordu. Köy okulundan mezun oldum. Liseyi de evimizin bulunduğu yerde, Nilüfer İlçesinde okudum. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümünden mezun oldum.
Şule: Genellikle önce körler okulu, daha sonra kaynaştırma eğitimi süreci olur. Sende tersi olmuş. Duyarlı bir öğretmen olunca kaynaştırma eğitiminin yararlı olduğunu anlıyoruz. Körler okulundan ayrıldığından dolayı mı için buruktu?
Merve: Farklı hayallerim vardı. Arkadaşlarım Çamlıca Lisesine gidiyorlardı. Yatılı okula çok çabuk adapte olmuştum. Arkadaşlarımla aynı lisede okumak isterdim. Lise de yatılıydı. Hem gören hem de görme engelli arkadaşlarımla olmak istedim. Körler okulu bir yılda bana çok şey kattı.
Şule: Körler Okulu ve kaynaştırma eğitimini karşılaştırabilir misin? Yeniden bir karar verme şansın olsaydı, hangisini tercih ederdin?
Merve: Kaynaştırmayı tercih etmezdim. Alt yapısı tamamen hazır olan bir kaynaştırma olsaydı, iş değişirdi. Şu anki kaynaştırma eğitimi verimli değil. Karşıma çıkan öğretmen Rehberlik Araştırma Merkezinde üç öğrencisi için özel oda ayarlayan biriydi. Benim sürecim çok güzeldi ama çalıştığım yerdeki öğrenciler kaynaştırmada ötekileştirme yaşıyorlar. Körler okulu deneyimimde erken sorumluluk sahibi olduğumuzu düşünüyorum. İlk gittiğimde, “Artık tek başımayım, bir ailem var ama yok.” diye geçirmiştim içimden. Terk edilmişlik duygusunu yaşamıştım. Çabuk toparlandım. Yatak toplama, kişisel idare, öz bakım becerilerini kazanmak çok önemli.
Şule: Körler Okulu sürecinde sosyalleşme, güzel arkadaşlar edinme ve bu yaşamdan mahrum bırakılıp köy yaşamına dönme bir hayli zor olmuştur. Biraz da aile ilişkilerinden söz edelim. Ailen nasıl bir aileydi? Evlilik sürecini de paylaşırsan seviniriz.
Merve: Çok tutucu, geri görüşlüydüler. Birçok kişide böyle bir durum var ama gizleme gereği duyuyorlar, utanıyorlar. Bu utanılacak bir şey değil. Sessiz kaldıkça bu tarz aileler çoğalıyor. Bence engelliye verilen eğitimler keşke aileye verilse. Aile çok eğitimsiz olduğu için engelli bireyleri çok ciddi anlamda köreltiyorlar. Bu durum kişinin duruşuna göre değişir ama bu tür insanlar çok azınlıkta. Ben dik başlı olanlardandım. Gayet problemli bir aileye doğdum. Bunu üzülerek söylüyorum. Problemler benden değil, tamamen onlardan kaynaklıydı. Bana bunların yansımaları çok oldu. Engellilikle ilgili bilinçsiz, yetersiz, çıkarcı, engelliye verilen hakları kendi üzerinde kullanan bir aile içerisindeydim. Bunları annem için söyleyemem. Annem çok güzel yetiştirdi. Bilmediği için ilgilenmedi. İlgilenmemesinin dezavantajını avantaja çevirdim. Onun tarlaya gitmesi, köy işleriyle uğraşması, kendimle baş başa kaldığım için mücadele vermemi sağladı. Arkadaşlarımın arasına girdim, kendimi dışlanmış hissetmedim. Görme engelli olduğumu bilmiyordum. Bütün çocukların benim gibi olduğunu, büyüdüklerinde düzeleceklerini sanırdım. Çok değişik bir duygu bu. Bunun yanlış olduğunu yatılı okuldayken anlamıştım. Evlilik sürecinde de yine aynı sorunlarla karşılaştım. Hiçbir şeyine saygı duyulmuyor. Liseye yazıldığımda ablam, “Sen yapamayacaksın ki” demişti. Kendisi ilkokul mezunu. Onların önüme engel çıkartmaları, yapamayacaksın telkinleri beni daha çok kamçılıyordu. Kişiliğimden kaynaklı savaşçı bir ruhum var. Hep de kazandım. Evlilikte de öyle, hep yapamayacaksın düşünceleri… Kaçarak evlendim.
Şule: Yapamayacağınızı söyledikleri için mi kaçtın?
Merve: Hayır, onaylamadıkları için. Üniversiteyi de çok zor şartlarda bitirdim. Okulu bırakmam için ellerinden geleni yaptılar. Annemi yanıma gönderdiler. Kaldığım yer, depo gibi bir yerdi. Maddi durumu benden daha kötü olan öğrenciler daha lüks apartlarda otururken, varlıklı ailenin çocuğu benim kaldığım yer, benden sonra depo oldu. Annem çok baskıcı ve tutucuydu. Hiçbir şeye izin vermiyordu. Hatta orada komşularla tanışıp evlerine çay içmeye giderdi. Beni de eve kilitlerdi. Okulu bıraktırmak için babamı çağırdı. Bir arkadaşımı görmüş, o da Bursa’dan gelmişti ve yeni tanışmıştık. Gören bir arkadaş. Onu başka bir erkekle yan yana görünce, babamı Bursa’dan çağırdı. Okuldan aldıracaktı. Komşumuz, “Kızı eve kilitleyip gidiyor. Bir yangın çıksa, deprem olsa bu kız tek başına ne yapar? Çok üstüne gidiyor. Kızda okuma azmi var, bıraktırmayın okulu” diyerek serzenişte bulundu. O şekilde okulu bıraktırmadılar. Ailen ne derse onu yapmak zorunda kalıyorsun. Evlilik sürecim de basit olmadı. Tabii ki isteme, tanışma, anlatma oldu ama anlamadılar. Onların sözünü dinleseydim, şu an çok farklı noktalarda, çok kötü durumda olacaktım. Başka bir yere gidecektim ama Bodrum’da staj yaptım, oraya da annemi gönderdiler. Hayatımı kurtarmak için çok şey denedim ama evliliği de kurtuluş için seçmedim. Eşim görme engelli ama gören erkek arkadaşlarım da oldu. Evliliği kurtuluş için seçseydim, fırsatları daha farklı değerlendirirdim. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum.
Şule: Bu kadar baskı altında olduğun halde, evliliği kurtuluş olarak seçmemen de çok güzel olmuş. Annenin bilinçsiz ve biraz da ilgili olması, komşunun desteği işe yaramış. İkiniz görme engelli olduğunuz için mi evlenmenize karşı çıktılar? Evden kaçış öykünü paylaşırsan, çok seviniriz. Baskı altında kalan çok sayıda görme engelli kadın arkadaşımız var. Onlarım kamçılanmaları açısından bu tür paylaşımlar çok önemli. Bu olayları artık daha çok duyuyoruz.
Merve: Engellilerin çoğu aileleri için altın yumurtlayan tavuk. Devletin vermiş olduğu, hak adı altında saçma sapan, sus payı şeklinde evde bakım, ucuz araba alma gibi ücretsiz uygulamaları var. Bunun acısını asıl yaşayan engelli. Annem gibi sözü geçmeyenleri katmıyorum ama sırf bu haklar ellerinden gitmesin diye aileler çocuklarına sürekli, “Yapamazsın” diyorlar. Annem savaşçı ruha sahip biri değil. İyi ki ona benzememişim. Zorla imza attırıp engellinin araba almasını sağlayanların olduğunu biliyorum. İhtiyaçları olmadığı halde torpil bularak o kadar mal varlığına rağmen bakım maaşı bağlatmak gibi haklar ellerinden gidecek diye bana zorluk çıkardılar.
Şule: Ailede tek görme engelli sen misin?
Merve: Evet.
Şule: Eşinle nasıl tanışmıştınız?
Merve: Türkan Sabancı Okulundayken tanışmıştım. Çocukluk arkadaşıydık. Uzun bir süre arkadaştık. Daha sonra hayat arkadaşı olmaya karar verdik.
Şule: Kaçtıktan sonra ailenle nasıl bir araya geldiniz? Annenin çocukların bakımına destek olduğunu görmüştüm.
Merve: Kaçtıktan sonra hiç küsme olmadı, mesele evden çıkabilmekti. Bunun bilincindeydim. Üniversiteyi bitirdiğimde, köyde avludan dışarı çıkartılmıyordum. Çocukluğumda arkadaş ortamımın olduğunu biliyordum ama o büyüme ve yetişkin olma sürecinde hiçbir şekilde, hiçbir şeyime izin verilmiyordu. Şu an kaçma sürecimi düşündüğümde, hala korkuyorum. Nasıl cesaret etmişim, iyi ki cesaret etmişim, iyi ki yapmışım, hiç pişman değilim. Yaklaşık 12 yıllık evliyiz. Kaçmayı tavsiye etmiyorum ama gerekiyorsa, ezilmektense, kendini kurtarmak adına; üniversite okuyarak farklı şekillerde uzaklaşabilirsin. O ortama takılı kalmamak ve ortamdan kopmak gerekir, dibe vurmamak için. Benim için doğru olan kaçmaktı.
Şule: Bağımsız hareketi nasıl kazandın? Bağımsız hareketinin çok iyi olduğunu biliyorum.
Merve: Ailemin ilgisizliği, bakmaması, tarlada olması bağımsız hareketimi geliştirdi. Çevremizde görme engelli olmadığı için çoğunluk beni görme engelli olarak görmüyordu. Yakan topa girmek, ortada sıçan oyunu, ip atlamak… Arkadaşlarım bana görmediğimi hiç hissettirmediler. Bastonu evlendikten sonra elime aldım çünkü bastona karşılardı. Zaten bastonu temin edebileceğim ve kullanmayı öğrenebileceğim bir yer yoktu. Derneklerle hiçbir biçimde bağlantılı değildim. Zaten bağlantı kurmama da izin verilmiyordu. Altınokta Körler Derneği Bursa Şubesi, İşkur ile anlaşmalı sertifikalı bilgisayar kursu veriyordu. Her ay 150 TL. ödeyeceklerdi. O kadar sevinmiştim ki anlatamam. Üniversite bitmişti. Kurs altı ay sürecekti. Annem beni sadece bir gün götürdü. Sonra izin vermedi. Yine de 150 TL. yatırmışlardı, çok mutlu olmuştum. O parayı amcamın oğlunum çocuğuyla birlikte giderek çekmiştik. O da küçüktü, onu ikna etmek için benimle gelirse, burger ısmarlayacağımı söylemiştim, tabii ısmarladım da. Bunlar çok zordu. Yaşadıklarıma kimse inanmak istemiyor. Görme engelli arkadaşları görüyorum, bize göre çok özgürler. Team talka girmeleri, oradaki arkadaşlarıyla daha sonra buluşup bir araya gelmeleri… Türkan Sabancı’dan bir arkadaşım sayesinde üniversitedeyken, skype uygulamasını bulmuştum. Orada çok sevdiğim Malatya grubu vardı. Onlar bir araya geldiler, ben çok istediğim halde gidemedim. Çok şey içimde ukde kaldı. Sağ olsun eşim içimdeki bütün heveslerimi bana yaşatıyor. İçimde hiçbir ukde kalmadı. Görme engelliler camiasına soktu, dilediğim gibi onları tanıma fırsatım oldu. Sadece bir yıl görmeyenlerle bir arada olmuştum ve ondan sonra hiç görmemiştim. Hiçbir şey tesadüf değil. Bazı şeyler o kadar içimde kalmış ki çalıştığım yer, görme engelliler bölümü. Hep onlarla iç içe oldum.
Şule: Biraz da çalışma hayatından söz edelim. Orada neler yapıyorsun? Mutlaka ailesinden baskı gören görme engelliler vardır, onlara destek oluyorsundur.
Merve: Genellememek gerekiyor biliyorum ama Bursa’dakiler çok isteksiz. Diğer illeri de gözlemledim, burası gibi değil. Ben kişisel idare derslerine giriyorum. Ucu çok açık bir ders. Yemek yapımından tutun da sofra düzeni, masa düzeni, bavul hazırlama, tatilde neler götürülür, makyaj yapmaya kadar kişinin ihtiyacına göre şekillenen çalışmalar. Bilgisayar, telefon kullanma gibi iletişim araçlarında erişilebilirlik, kabartma yazı, bağımsız hareket çalışmalarına giriyorum. Bir görme engellinin sorabileceği, yapabileceği her şeyi burada deneyimliyoruz. Evde tek başına kaldığında, günlük hayatında, en az yardım alacak şekilde indirgemeye yönelik işlerini halletmesi gibi çalışmalar yürütüyoruz.
Şule: İlerleme kat edenleri görüyor musun ve bu durumda neler hissediyorsun?
Merve: Sonradan görme engelli olan çok katılımcımız var. Evli, çocuklular ve travmaya giriyorlar. Geldiklerinde çok kötü oluyorlar. “Biz bittik, artık hiç iyi bir şey olmayacak, ne yapacağız?” diyorlar. Sürekli ağlıyorlar, evden dışarı çıkmak istemiyorlar. Üç-dört ay sonra bastonu eline alıp dersime gelmesi, beni çok gururlandırıyor. Bunları sürekli dile getiriyorlar. “İyi ki kör olmuşum, seni tanımışım.” diyen katılımcılarımız oldu. Biz ‘öğrenci’ demiyoruz, ‘katılımcı’ diyoruz. Bu anlamda Nilüfer Belediyesinin çok büyük desteği var. Fikirlerimize önem vermeleri, desteklemeleri, fırsat sunmaları çok önemli. Çok yol kat ettiğimiz katılımcılarımız var. Bir katılımcı bana mektup yazmış. “Hayat bitti sanmıştım. Elimden tuttun. Bana evden çıkabileceğimi söyledin ve çıktım. Derse kendim geliyorum.” demiş. Sosyal yaşamları oluyor. 46 yaşında görmeyen bir katılımcıya, telefonun kilidini açmasını öğretmem 20 dakikamı almıştı. Gözleme gelen psikolog arkadaş, “Olmaz Merve, bu yapamaz.” demişti. Şimdi telefonu bana öğretiyor, o derece iyi öğrendi. Gerçekten bu, çok müthiş bir duygu. Kelimelerim çok yetersiz kalıyor.
Şule: Çok güzel anlattın. Kamçılanman, iş hayatında da tatlı bir hırsa dönüşmüş. Bilgisayarı nasıl öğrenmiştin?
Merve: Üniversite döneminde tek başıma öğrendim. Arkadaşım skype uygulamasını indirince, orada görme engellilerle tanıştım. Onlara sordum. Hiçbir şeyi rehabilitasyon merkezinde öğrenmedim. İçimde ukde kalmıştı. Katılımcılarımızı İstanbul Emirgan Rehabilitasyon Merkezine götürüyoruz. Bu gelenek haline gelmişti. Pandemide aksadı. Orası mini üniversite. Oraya gitmeyi çok isterdim. Öyle öğrenmeyi isterdim. Hep gelişigüzel öğrendim.
Şule: Pratik, deneme yanılma yoluyla. Biraz da annelikten söz edelim istersen. Görme engelli bir aile olarak çocukların görme gerektiren yanları oluyor. Okuma-yazmaları. Bu konuda değişik önerilerin varsa, paylaşabilir misin?
Merve: Çocuklarım 5 yaşında. Doğduklarından iki aydan sonra ilk etapta yatılı bakıcılarla çalıştım. Sonra gündüzlü bakıcılarla çalıştım. Kendimizi yavaş yavaş adapte ettik. Yatılı bakıcıyla çalışıyorduk çünkü gündüz çalıştığımız için gece uykusuz kalıp da uykuya dalarsak, sorun yaşamayalım istedik. Biraz da rahatımıza düşkün bir çiftiz. Evet çocuklarımıza vakit ayırdık ama kendimize de vakit ayırdık. Verimimizden düşmemiz olmazdı. Eşimle dilimiz, beynimiz, kafamız hep birdi. Çocuklar iki aylık olduktan sonra kitabı bakıcıya okutmadık, kendimiz okuduk. İzmir Türkiye Görme Özürlüler Kütüphanesi (TÜRGÖK) ile çalışıyorum. İki yaşından itibaren kütüphaneden ayda ya da üç ayda bir kitap alıyorum. Hem kabartma hem de gören yazıyla olan resimli kitabı gönderiyorlar. Resimli kitabı çocuklara veriyoruz. Kabartma yazılı kitaptan ben ya da babası okuyoruz. Benim zamanımda görme gerektiren konular daha çok oluyordu. Şimdi teknoloji gelişti. D 3 vitamin ilacı var. Ben onu parmağıma dökerek vermek durumunda kalıyordum. Şu an onun spreyi çıktı. Tırnaklarını pilli törpü makinasıyla kesiyordum. Bakıcının yaptığı işleri öğrenip kendim yapıyordum. Bir gün oğlum okula giderken, şort ve tişörtünü katlamış, “Anne bak seni izledim ve böyle katladım.” dedi. Okuma-yazma konusunda, üç yaşından itibaren telefonu elime alıyorum. Mesaj yaz kısmına geliyorum. A harfine basıyorum ve harfin adını söylüyorum. Biraz erken göstermeye başladım. Çevremdeki insanlar, “Renkleri nereden biliyor bu çocuklar?” diyorlardı. Bizden beklentileri çok düşük. İki yaşından itibaren renkleri öğrendiler. Biz kendi eksikliklerimizi çok iyi bildiğimiz için bunları kapatmak adına geç kalmadan biraz erken başlamayı düşündüm. Daha dikkatliyiz. Engelsiz aileler, “Nasıl olsa bakarak kendiliğinden öğrenir.” diyorlar. Kendilerinin öğreteceğini de biliyorlar. Biz bunları öğretmekte zorlanacağımızı bildiğimiz için pratik yollar deniyoruz. Bu pratikleri erken yaşta denedik. Çocuklarımız şimdi rakamları okuyabiliyorlar.
Şule: Aslında insanın rahatına düşkün olması, denge kurması, çocuklarına zaman ayırması çok güzel. Farkındalık da çok önemli. Kendimize dönük yaşamadığımız sürece, sosyalleşme döngüsü içerisinde bunu halledebiliriz. Çok güzel söyleşiyoruz. Seni dinlemeye doyamıyorum ve nasıl bitireceğimizi düşünüyorum. Dinleyicilerimize vermek istediğin mesajlar varsa, onları da alıp toparlayalım.
Merve: Beni dinleyecekler anneyse, kesinlikle çocuklarını ebeveynlerine baktırmasınlar. Destek almaları gereken yerlerde tamam ama kendileri baksınlar. Gözlemlediğim pek çok aile ebeveynlerinden destek alıyorlar, maalesef bu çok yanlış. Mutlaka pratik yöntemler bulabilirler. Bursa’dayım ama bana ulaşırlarsa, elimden gelen desteği sunarım beslenme, kıyafetlerini kombinleme gibi konularda. Genç kızlar dinliyorsa, bir şeye körü körüne bağlanmasınlar. Engellerinden dolayı tedirgin olup ailemi dinlemeliyim, erkek arkadaşımı dinlemeliyim yerine, tamamen kendi içlerinden geleni yapmalılar. Engelleri onları durdurmasın, başaramam mantığından çıksınlar. Yapabileceklerini ertelemesinler. O an yapamayabilirler ama bunun için çabalarlarsa, yapmak istedikleri, gelmek istedikleri noktalara ulaşacaklardır. Ailelerin baskılarından korkuya kapılıp engellerinden dolayı başlarına kötü şeylerin gelebileceğini düşünmesinler. Bu durumda her şeyi ertelerler. Tavsiyelerim bunlar.
Şule: Biz de katıldığın için dergimiz adına çok teşekkür ediyoruz.
Sevgili izleyicilerimiz, gerçekten çok keyifli, örneklerle dolu, farkındalığı yükselten güzel bir söyleşimiz oldu. Başka bir söyleşimizde buluşmak umuduyla hoşça kalın.
17 Temmuz 2023

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.