turhan.icli@gmail.com
Gri ceketi, içinde mavi kareli gömleği ve lacivert üzerine açık renk kutucuk desenli kravatıyla. Gri, biraz dökülmüş saçlarıyla gülümsüyor.

Kadının sesinin, erkekle birlikte aynı gürlükte çıktığı bir dönem var tarihte. İnsanlığın ilkel bir aşaması olması nedeniyle çağdaş komünizmden ayırt etmek için “İlkel komünal toplum” deniliyor bu döneme. Bu toplum ortaklık ve eşitlik ilkesine dayanıyor. Üretimde, tüketimde, toplum yaşamında ortaklık; komün üyeleri ve kadın-erkek arasında eşitlik. Bu döneme, bugüne göre kadının sesi daha gür çıktığı için anaerkil toplum da deniliyor.  Çocuğu doğuran kadın olduğundan soy ağacı da kadın üzerinden sürüyor.



Fakat, toplumda kadına önem ve itibar kazandıran doğurganlık yeteneği, bir gün gelip başına bela oluyor onun.  Gebelik ve çocuk bakımı sürecinde kadının evde kalma zorunluluğu, o günkü toplumun başlıca ekonomik gücü olan sürüleri dağ bayır otlatmaya götüren erkeğin sürülere el koyması sonucunu doğuruyor ve kadının ev köleliği serüveni başlıyor; Gür çıkan sesi kısılıyor. Ta ki, binlerce yıl sonra Büyük Fransız Devrimi kopuncaya dek.



Toplumun yarısını oluşturan kadın katılmadıkça hiçbir devrim başarılamaz ya da ona devrim değil, karşı devrim denilir. Büyük Fransız Devrimi de kadınla erkeğin el ele vermesi sayesinde gerçekleşebilmiştir. Devrimden hemen sonra kadının sesi yükseldi ve güneşin altındaki yerini istedi. Buna Birinci Dalga Feminist Hareket adı verildi. İkinci Dalga Feminist Hareket yine Fransa’da patlayan, ama çok kısa ömürlü olan emekçi devrimini yani “Paris Komünü ’nü izledi ve yüzyıldan uzun bir döneme damgasını vurdu. Zira kadın hareketinin uluslararasılaşmasını ve 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’nün insanlığın belleğine derin bir biçimde kazınmasını sağlayabildi.



8 Mart’ı insanlığa armağan eden kahraman kadın Clara Zetkin’dir. Bu nedenle Umudun Kadınlarının Mart sayısında, 8 Mart’ı dünya emekçi kadınlarına armağan eden Clara Zetkin’i daha yakından tanıtmak istedik. 



Clara Zetkin, 5 Temmuz 1857 tarihinde Saksonya’nın Winderau köyünde bir ilkokul öğretmeni babanın ve Fransız kökenli bir annenin kızı olarak dünyaya geldi. Babası aynı zamanda müzisyendi. Çok küçük yaşlarda kızının Bach’ın Mozart’ın Beethoven’in ölümsüz yapıtlarıyla tanıştırdı. Fransız olan annesi özgürlük ve eşitlik düşüncesinin savunucusu bir kadındı.  Daha küçük yaşında Goethe‘nin Schiller’in Homeros’un Shakespeare ’in , Byron’un , Sheley ’in Dikens ’in eserlerini okumuştu.



 1871 yılında köylerinden ayrılarak Leipzig ’e taşındılar. Bu büyük şehir küçük kızın dünyasında büyük değişiklikler yaptı. Annesi onu Alman Birliği oturum toplantılarına beraberinde götürürdü. Orada Paris Komünü savaşçılarının kahramanlıklarını dinlerdi. Daha sonra öğretmen okuluna gitti. Konuşma, yazma ve mantık yürütme yetenekleriyle öğretmenlerinin dikkatini çekti. Yabancı dillere karşı özel eğilimi vardı. Clara arkadaş çevresinde yoksul varsıl ayrımı yapmaz, herkese eşit ve içtenlikli davranmaya dikkat ederdi. Bu yüzden kısa sürede herkesin sevgisini ve dostluğunu kazandı. Okulu bitirdikten sonra kısa bir süre öğretmenlik yaptı. Ama Clara’nın gönlü köylülerin, işçilerin ve kadınların kurtuluş mücadelesinden yanaydı. Alman sosyal demokratlarının yayınladığı, sosyal demokrat gazetesini takip ediyor, devrimciler ile birlikte mücadeleye atılmak için can atıyordu. Almanya ’da yaşayan göçmenler arasında çalışmaya başladı. Dışlanan ve ötekileştirilen bu insanların sorunlarıyla yakından ilgileniyordu. Bir yandan da Marx ve Engelsin yazılarını okuyor; sınıf mücadelesinin heyecanını yüreğinde duyumsuyordu. Clara sonunda sosyal demokrat partinin saflarında mücadele etmeye karar verdi. Anne ve babası bu karara itiraz ettiler. Onlar Clara’nın iyi bir eğitimci olarak kariyerini geliştirmesini istiyorlardı. Clara bu çeşit istek ve baskılara boyun eğmedi, ailesini terk ederek devrimci mücadeleyi seçti.



O sırada Almanya’da siyasal konjonktürde önemli değişiklikler meydana gelmişti. Alman şansölyesi demir Başbakan Bismarck, “Sosyalistlere karşı olağanüstü hâl yasasını yürürlüğe koydu. Sosyalist yayın organlarını ve örgütlerini kapattı. Sosyalistler arasında geniş tutuklamalara başladı. Bu koşullar altında yasal olarak varlık göstermenin olanakları kalmadığından, sosyal demokrat parti yer altına çekildi. Clara Zetkin Bismarck‘ın baskılarına ve despotik yönetimine karşı silahlı ayaklanmayı önerdi. Politika da saçlarını ağartmış olan deneyimli sosyalistler, bunun yanlış bir karar olacağına, iktidarla muhalefetin güçlerinin eşit olmadığına, kitleler içerisinde eriyecek sabırlı bir mücadele verilmesi gerektiğine onu ikna ettiler. Bu ikna çabasında Rus göçmenleri içerisinde yer alan ve Alman sosyal demokrat partisinin üyesi olan Ossipe Zetkin’in özel bir yeri vardı kuşkusuz.  Ossipe, Marx ve Engels’in öğretilerini hazmetmiş ve ömrünü emekçilerin kurtuluşuna adamış sağlam karakterli bir devrimciydi. Onun da telkinleriyle Clara, göçmenlerin yanı sıra sosyalistlere karşı uygulanan baskı ve zulümden zarar görenlere yardım için çalışmalara başladı. Bismarck bir türlü yola gelmeyen Leipzig emekçilerini sindirmek için bölgede sıkıyönetim ilan etti ve geniş tutuklamalar gerçekleştirdi. İlk tutuklananlar arasında ele avuca sığmayan Clara’da vardı. Clara böylece ilk hapishane deneyimini yaşadı.



 Annesinden yana yabancı uyruklu olduğu için Almanya’yı terk etmesi koşuluyla serbest bırakılınca yeni bir sınavla yüz yüze geldi. Birbirlerine deli gibi tutulan Clara ve Ossipe ayrılığı, aşklarını test etmek için bir fırsat olarak gördüler ve Clara’nın yurtdışına çıkmasına karar verdiler. Clara önce annesinin vatanı Fransa’nın başkenti Paris’e gitti. Sonra İtalya’ya, orada da rahat edemeyince İsviçre’nin Zürich kentine geçti. Orada sosyal demokrat gazetesinin yöneticileri Eduard Bernshtain ve yeraltı örgütlenmenin ustası Alplerin kızıl postası lakabıyla anılan Julius Motteler ile tanıştı. Kısa sürede sağlam karakteri, çalışkanlığı ve özverisiyle dikkat çekti. Alplerin kızıl postası, sosyal demokrat gazeteleri Almanya sınırından geçirirken yakalanan Kunduracı Beli’nin cezaevine girmesi üzerine bu görevi Clara’ya verdi. Clara, kutsal yükünü defalarca bazen hırçın bir sporcu, bazen uysal ve sevecen bir rahibe, bazen ticaretle uğraşan bir hanımefendi, bazen de gezme ve görme merakının dışında dünyayı takmayan bir turist rollerine bürünerek, ölümü ve işkenceyi göze alarak Almanya sınırından geçirmeyi başardı.



 Ama bir yandan da Ossipe’i çok özlüyordu. Bu özleme dayanamayarak bir gün Almanya ’ya dönemeyeceği için Paris’e gitmek ve onunla buluşmak üzere yöneticilerinden izin kopardı. Ossipe ile Clara Paris’te evlendiler. Geçinmenin çok zor ve yaşamın çok pahalı olduğu bu kentte yaşamlarını burjuva çocuklarına özel dersler vererek kazanmaya başladılar. Ancak kazançları, rahat bir biçimde geçinmelerine yetmiyor, ciddi düzeyde yoksulluk çekiyorlardı. Bu yüzden çeviri yaparak gelirlerine takviye yapmaya çalışıyorlardı. Zetkin çifti bir yandan da Fransız işçi partisi saflarında ve devrimci mülteciler arasında çalışmalar yürütüyorlardı. Bu çalışmalarda Clara’nın politik deneyimi artıyor. Parlak bir Ajitatör, propagandist ve örgütçü olarak sivriliyordu. Aynı zamanda partinin yayın organlarında yazıları çıkıyor yetkili bir politik yazar kimliği şekilleniyordu.



Zetkin çiftinin iki çocuğu olmuştu. Kazandıkları para ile ancak onların beslenmesini, eğitimini sağlayabiliyorlardı. Kendileri, günü bir iki dilim ekmek ve bir iki fincan kahve ile geçiştiriyorlardı. Üstelik, ev kirasını ödeyemedikleri için ev sahibi tarafından kapı önüne konulunca, bir işçi arkadaşlarının evine sığınmışlardı. Ossipe’nin bünyesi Clara kadar güçlü değildi. Kötü yaşam koşullarına dayanamayarak o günün ölümcül hastalığı vereme tutulmuştu. Almanya’nın verem konusunda sanatoryumları ünlüydü. Yıllarca görüşmedikleri Clara’nın anne ve babası Ossipe ’nin hastalığını öğrenince, onlara sahip çıktı ve   çifti Almanya’ya davet ettiler. Ossipe bir sanatoryuma yatırıldı. Ne var ki tüm çabalara rağmen ölüme yenik düştü. Artık Clara yalnızdı. Çocuklarıyla geçim derdiyle bir başına mücadele etmek ve politik çalışmalarını sürdürmek zorundaydı. Bu yüzden Paris’e geri döndü. Çalışmalarını tekstil fabrikalarının kadın işçileri arasında yoğunlaştırdı. Emekçi kadınların, emekçi erkeklere göre daha fazla ezildiklerine, her türlü ayrımcılığa ve şiddete maruz kaldıklarına inanıyordu. Yazılarında kadın teması ağırlık kazanmaya başladı.



Clara Zetkin 1889 yılında kurulan ikinci enternasyonalin hazırlıklarına etkin bir biçimde katıldı. İkinci enternasyonalin ilk toplantısında emekçi kadınları temsilen yer aldı. Kürsüdeki konuşmasında şöyle sesleniyordu: “İnsanlığın bağımsızlığı için dövüşen proleterler kadının ekonomik bağımlılığını ve insan neslinin yarısının mahkum olmasını kabul edemezler.” Ancak henüz dünya sosyalistleri de kadın sorununu yeterince kavrayamadıkları için emekçi kadınların gür sesi olan Clara Zetkin’i kadın delegelerin bir bölümü ile yakın mücadele arkadaşları olan erkekler anlayabildiler.



1878’de Bismarck tarafından ilan edilen “Sosyalistlere karşı olağanüstü hal kanunu”, emekçilerin ve sosyal demokratların sürdürdükleri çetin mücadele sonucu 1890 yılında yürürlükten kaldırıldı. Sosyalist örgütler ve gazeteler serbest bırakıldı. Clara Zetkin Almanya ’ya döndü ve “Eşitlik” adındaki kadın gazetesinin sorumluluğunu üstlendi. Gazeteyi emekçi kadınların kendilerini ve eşit bir dünyaya olan özlemlerini ifade ettikleri bir kürsü ve bir mücadele okulu haline getirdi.



Bilindiği gibi bilimsel sosyalizmin kurucuları Karl Marx ve Friedrich Engels ’dir. Clara’nın 1883 yılında dünyamıza veda eden Karl Marks’la tanışma fırsatı olmadı. Ama mücadelesi ve yazılarıyla 1890’lardan itibaren Friedrich Engels’in dikkatini çekti. Bir İkinci Enternasyonal toplantısında onunla tanıştı ve övgülerini aldı. Engels kadın sorununda Clara ile aynı görüşleri paylaşıyordu.



 Clara’nın yaşamında en mutlu olaylardan biri de Polonyalı devrimci Rosa Luxembourg ile tanışmasıdır. Saksonyadaki halk gazetesinin sorumlusu olan Rosa Luxembourg ile dostlukları Rosa ’nin 1919 yılında karşı devrimciler tarafında hunharca öldürülmesine kadar devam etti.



Clara’nın dikkati gerek büyük aşkı Ossipe ‘nin memleketi olmasından, gerekse devrimci işçi ve öğrenci hareketlerinin yoğunlaşmasından dolayı Rusya’nın üzerindeydi. 1902 tarihindeki büyük öğrenci hareketlerini 1905 -1907 arasında süren ayaklanmayı heyecanla destekledi ve Eşitlik Gazetesi aracılığıyla Avrupa kamuoyuna duyurdu. 1905 devrimini destekleyen kitle gösterilerini örgütledi.



Clara Zetkin 1907 yılında 50 yaşına basmıştı. Dünyanın ilerici kadın hareketine ivme kazandıran ve çok önemli katkılar sunan bu devrimci kadının 50. Doğum gününde tüm dünyada kutlamalar yapıldı.



 2. Enternasyonale bağlı ilerici kadınlar birliği 1910 yılında Danimarka’nın başkenti Kopenhag ’da toplandı. Bu toplantıda Clara Zetkin Rosa Luxembourg ile birlikte, Newyork’ta 1857 yılında greve çıkan dokumacı 40 bin kadın işçinin 129’unu fabrikada yanarak yaşamını yitirdiği 8 Mart tarihini Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak önerdi. Öneri çok büyük bir coşkuyla karşılandı ve oy birliğiyle kabul edildi. Dünya kadın emekçilerinin her 8 Mart’taki büyük gösterileri sayesinde bütün dünyaya mal olan 8 Mart, Birleşmiş Milletlerin 16 Aralık 1977 tarihli oturumunda da “Dünya Kadınlar Günü” olarak kabul edildi.



Dünya emekçi kadın hareketi 1914 yılında patlayan savaş karşısında açık ve kesin olarak barıştan yana tutum takındı. Dünya emekçi kadınlarına çocuklarını emperyalistler arası savaşa göndermemeleri için çağrıda bulundu.



Clara Zetkin 1919 yılında kurulan Alman Spartakistler hareketine katıldı. Bu hareket daha sonra alman Komünist partisi adını alarak Lenin öncülüğünde kurulan Üçüncü Enternasyonal ‘e üye oldu. Clara Zetkin uzun yıllar Üçüncü Enternasyonalde Alman Komünist partisini temsil etti. 20 Haziran 1933 tarihindeki ölümüne kadar Dünya Emekçi Kadın Hareketinin önderliğini yaptı. Bu yüzden dünya sosyalist ve emekçi kadın hareketi, 76 yaşında bu dünyaya veda eden Clara Zetkin’e çok şeyler borçludur.



Clara Zetkin, kadının özgürlüğünü ve eşitliğini sağlayamayan bir sosyalizmin, insanlığın kurtuluşunu ve mutluluğunu da sağlayamayacağına inanıyordu. Bu yüzden kadıncıl bir sosyalizmi istiyordu. Bu düşünün kısmen Sovyetlerde gerçeklik kazandığına tanık oldu. Bugün Kremlin’de Lenin Mozolesinin hemen yanında huzur içerisinde uyumaktadır. Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.   



31.03.2022

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.