mneksekck06@gmail.com
Kısa, kızıl, düz saçları ve kâkülleri; kısa kollu, örgülü, mor bluzuyla pembe rujuyla kendinden emin görünüyor.
Yazan: Menekşe Koçak

Yaşar Kemal’in deyimiyle bozkırın tezenesi Neşet Ertaş, kendisi gibi gazinoda çalışan Leyla’ya âşık olur ve evlenir. Babası Muharrem Ertaş, Leyla gazinoda çalıştığı yani namuslu olmadığı için bu evliliğe karşı çıkar. Peki, kadının namuslu olması nedir? Toplumda kadının namuslu olması şehvet duygusunu toplumun normlarına uygun yaşamasıdır.

Peki nedir şehvet duygusu? Şehvet duygusu, genellikle sevgi duygusu olmaksızın yaşanan cinsel arzuyu ifade eder. Bu cinsel arzu, sevgi ile birlikte gelişirse aşk olur ve aşkı anlatmak için şiirler, hikâyeler, romanlar yazılır; türküler, şarkılar söylenir; filmler çekilir. Neşet Ertaş’a da “İki Büyük Nimetim Var” adlı türküyü söyleten Leyla’ya duyduğu bu büyük aşktır.

“İki büyük nimetim var

Biri anam biri yârim

İkisine de hürmetim var

Biri anam, biri yârim

××××

Ana deyip geçilmez

Yâr anadan seçilmez

İkisine de kıymet biçilmez

Biri anam, biri yârim

×××××

Birisi var etti beni

Birisi yâr etti beni

İkisinin de birdir teni

Biri anam, biri yârim

Neşet Ertaş, bu türküsünde annesi ve yâr olarak seçtiği Leyla’yı, Allah tarafından kendine lütfedilmiş “ iki büyük nimet” olarak görür. Kadına şiddet haberlerini duymaktan kahrolduğumuz bu günlerde, bu bakış açısına çok ihtiyacımız var; çünkü nimet kelimesi, kutsallık, saygı, koruma anlamını içinde barındırır. Aslında burada kadının nimet olarak algılanması, şairine bir deyiş değil yaşamın hakikatidir.

Neşet Ertaş kadının anne rolüyle soyun devamındaki önemini “Biri var etti beni” dizesiyle ifade eder. Bu dizede sadece annesinin Neşet Ertaş’ı doğurması ve şefkatle büyütmesi anlatılmaz; hepimizi var eden bir annemiz olduğu ve anne şefkatinin önemi anlatılır yani burada annenin çocuğuna duyduğu sonsuz sevgi duygusu karşımıza şefkat duygusu olarak çıkar. Şefkat duygusu insan ve hayvan soyunun devamını sağlayacak yavrunun büyümesi için gerekli olan sabrın ve emeğin kaynağıdır.

Ancak soyun devamı için sadece şefkat duygusu yeterli değildir; şehvet duygusuna da ihtiyaç vardır. Zira şehvet duygusu da kadın ve erkeğin birliktelikten haz almasını sağlayarak soyun devamını sağlar. Yani insanlığın var olması, sevgi duygusunun şefkat ve şehvet duygusuna dönüşmesi ile mümkündür.

Sevgi ve şehvet duygusunun birleşmesinden doğan aşkta kıskançlık özlem, vefa gibi pek çok duygu çok yoğun yaşanır. İnsan birden hiç tanımadığı birini hayatının merkezi yapar; sevdiğinden hiç ayrılmak istemez ve onunla birlikteyken çok ama çok mutlu olur. Aslında şehvet duygusunun neden olduğu mutluluk duygusu, kadın ve erkeği birlikteliğe razı etmek ve soyu sürdürmek için verilen bir rüşvettir. Neşet Ertaş da bu rüşveti alanlardan olduğu için Leyla’yı nimet olarak görür , “Birisi yâr etti beni” diyerek minnet duygusunu ifade eder.” İki büyük nimetim var; Biri anam biri yarım “ diyerek de şefkat duygusunu anne ile şehvet duygusunu yâr ile somutlaştırır.

Ayrıca kutsal kitaplardaki “ yasak elma” miti ile şehvet duygusu arasında da bağ vardır yani Hz Âdem ve Havva’nın cennetten kovulmasının nedeni olan yasak elmanın, şehvet duygusunu anlattığı görüşü yaygındır. Cennette, Hz Âdem ve Havva’ ya yasak meyve ağacı gösterilir ve bu ağacın meyvesini yemeleri yasaklanır. Bu yasak meyve ağacının elma olduğu görüş yaygındır. Ancak Hz Âdem ve Havva bir eli yağda bir eli balda mutlu ve huzurluyken bu yasağı çiğnerler ve yasak elmayı yerler. Yasak elmayı yedikleri anda birbirlerinden farklı olduklarını anlayarak incir ağacının yaprağı ile mahrem bölgelerini örterler; birbirlerine karşı o ana kadar tanımadıkları şehvet duygusunu hissetmeye başlarlar. Allah’ın yasağına uymadıkları için de cennetten kovulurlar.

Adem babamız ve Havva anamızın cennetten kovulmasına neden olan bu şehvet duygusu, maalesef bugün de sevgi olmadan ve karşı tarafın rızası gözetilmeden tatmin edilme yoluna gidilirse, küçücük çocukları bile tehdit eden taciz ve tecavüz olaylarına neden olur. En acı olanı ise bu taciz ve tecavüzün aile içinde de yaşanıyor olmasıdır. Mesela geçen yıl üç yaşındaki Müslüme dedesi tarafından taciz edilmiş ve öldürülmüştür. Müslime’nin DNA sonuçlarından dedenin aslında Müslime’nin babası olduğu da anlaşılmıştır

Elbette Müslüme olayı çok uç bir örnektir; ancak çocuklara, kadınlara hatta hayvanlara yönelik taciz ve tecavüz olaylarının ülkemizde de çok ciddi bir sorun olduğu da herkesin bildiği bir gerçektir. Bu taciz ve tecavüz olaylarını en aza indirmek için cinsel yaşamı var eden şehvet duygusunu tanıtmak ve şehvet duygusunun doğru ve sağlıklı biçimde yaşanması için gerekli bilgileri vermek yani şehvet duygusunun üzerindeki ayıp, günah ve yasaklardan oluşan mahremiyet örtüsünü kaldırmak gerekir.

Son yıllarda MEB, anaokulları ve ilkokulların eğitim programlarında “ mahremiyet eğitimi “başlığı ile” özel bölge kavramını tanıyabilme ve özel bölgeyi koruyabilme; iyi dokunuş yani şefkatle dokunma ile kötü dokunuş yani şehvetle dokunmayı ayırabilme; güven çemberini uygulayabilme; tacize karşı koyabilme ve yardım isteyebilme” gibi kazanımlara eğitim programlarında yer vermiştir ki bu iyi bir gelişmedir ama yeterli değildir; çünkü cinsel gelişim bebeklikte başlayan ve ergenlik süreciyle tamamlanan uzun bir süreçtir ve aile bu sürecin en yakın takipçisidir. Bu nedenle ailelere de bu süreçte ne yapmaları gerektiği öğretilmelidir.

Bir an önce, cinselliği sadece kadın ve erkeğin birlikteliği olarak algılamayı bırakmak; taciz ve tecavüz olaylarını en aza indirmek için bebeklikten yetişkinliğe uzanan sürecin her anında gerekli cinsel eğitimin planlamasını yapmak zorundayız. Özellikle otizm gibi özel gereksinimi olan çocuklarda küçükken mahremiyet kavramını kendini koruyabilmeyi ve ergenlik sürecini eğitim programının temel taşlarından biri olarak ele almalıyız. Mesela mahremiyet kavramı içinde yer alan örtülülük kavramıyla çocuğa, özel bölgenin örtülü olması gerektiğinin öğretilmesi hedeflenmeli, bu hedefin gerçekleşmesi için ailenin çocuğun temizliğini sadece banyoda veya çocuğun odasında yapması sağlanmalıdır

Belki saçma gelecek ve itiraz edeceksiniz ama ailelerin çocuklarını nasıl sevmeleri konusunda da eğitilmesine ihtiyaç vardır. Mesela eve gelen misafirin kucağına çocuğu zorla oturtmak, çocuğu zorla öpmek veya çocuğun birilerini zorla öpmesini istemek gibi geleneklerimize göre normal olan bu davranışlar aslında çok yanlıştır. Çocuğun tacize karşı kendini koruma bilincini kazanmasına engel olur. Zira çocuk birinden kaçıyorsa o kişiden huzursuz olduğu için tepki gösteriyordur .Çocuğun bu tepkisine saygı göstermeli, bedenine kimin dokunacağına karar vermesi için fırsat vermeliyiz. Ayrıca onun, istemediği birinin bedenine dokunmasına rıza göstermesini sağlarsak ileride maruz kalacağı tacize karşı koyma bilincini kazandıramayız. Aile elbette çocuğuna sarılmalı, onu öpmeli ama bunun için çocuğun memnuniyetini ölçü almalı ve çocuk istemediğinde onu zorlamamalıdır.

Sağlık Bakanlığının Aile Sağlık Merkezinde yapılan bebek takibine, cinsel gelişimin de ekleneceği; taciz ve tecavüz konusunda danışma ve destek merkezi görevi üstlenerek gerekli durumlarda emniyetin devreye sokulacağı bir sistem kurulmalıdır. Bu tarz mağdurların kolay ulaşacağı bir sistem üstü kapatılan taciz ve tecavüz olaylarını açığa çıkaracaktır. Müslüme olayında olduğu gibi taciz mağdurlarının kolay ulaşacağı bu tarz güvenilir bir sistem kurulmuş ve cinsel gelişim içinde şehvet duygusunun sağlıklı biçimde yaşanması için gerekli eğitim verilmiş olsaydı bu gün Müslüme daha doğrusu Müslime’ler yaşıyor olacaktı...

Gelecek yazımızda teknolojinin gelişmesi ve şehvet duygusunun sömürü aracı olarak kullanılması üzerine söyleşmek üzere hoşça kalın...


10Ağustos 2022

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.