bakkaya35@hotmail.com
Kahverengi dalgalı saçları, kâkülleriyle, koyu renk çerçeveli gözlüğü ve etnik kolyesi ile içten gülümsüyor.

Derinden gelen ses kulağını geçip beyninin ortasına çöreklenmiş matkap gibi oyuyordu kafatasını. Zırrrrrrrrrrrrrrrr!



El yordamıyla komodinin üzerindeki telefona ulaşmaya çalıştı, bulamadı. Yastığı yüzüne kapatıp elleriyle bastırdı. Ses kesilmedi.



“Bu saatte de aranır mı el insaf!”



Öfkeyle yataktan fırlamasıyla telefonu kapması bir oldu.



“Alo, alooooo?... Ses versene be kardeşim, madem bu saatte arıyorsun!”



Kendi kendine söylenirken çalan zilin alarm olduğunu fark etti. Söylene söylene yataktan kalkıp geceliğini çıkardı. Hızla duşunu alıp akşamdan hazırladığı giysilerini geçirdi üstüne.



 Mimardı, büyük bir şirkette çalışıyordu. Bugün önemli bir sunumu vardı. Aylar öncesinden başlamıştı çizimlere. Şirketteki pek çok deneyimli mimarın arasından sivrilip bu projeyi kazanmayı düşünüyordu. Çantasını, çizim dosyasını aldığı gibi çıktı kapıdan. Asansör meşguldü. Hayır, bekleyemezdi. Merdiven basamaklarını üçer beşer inip arabanın kapısını açarken “Henüz yirmi dakika var” diye düşündü. Kontağı çevirip gaza bastı.



Adım başı kırmızı ışıklara yakalandı. “Neyse” dedi içinden, “olumlu düşünmeli.” Ardından bir daha… Olumlu düşünecek ya, ışıklarda beklerken makyaj çantasından maskarayı çıkartıp dikiz aynasında kirpiklerini rimelledi. “Böylelikle zamanı değerlendiriyorum. Birkaç kırmızı ışıkta daha durursam makyajım tamamlanacak!” Allığını sürerken korna sesleriyle kendine geldi. Dat dat datttt! Dikiz aynasından arkadaki arabanın şoförüne baktı. Yanılmamıştı; bir erkekti. “Sarı yanıyor, bu hazır ol demektir. Yeşil ışığı bekliyorum geri zekâlı! Ama ben görmüyorum ya, sen beni uyar bir zahmet, hayvan herif!” diye söylendi arkadaki şoföre. Adam duymamıştı ama olsun, o rahatlamıştı. Yeşil yanınca vitesi değiştirip uçar gibi kaldırdı arabayı. O da ne? Gazdan ayağını çekip acı bir fren yaptı. Trafik polisi “Dur” işareti yapıyordu.



 “Olumlu düşünmeliyim, sakin olmalıyım, derin derin nefes al, nefes ver!”



 Sağa yanaşıp beklemeye başladı. Polis eliyle camı açmasını işaret etti. İsteksizce camı aralayıp “Günaydın” dedi memura, yüzüne takındığı şirinlik maskesinin altından.



“Acelem var, bir toplantıya yetişmek zorundayım.”



“Ruhsat ve ehliyet lütfen” dedi memur, hiç ciddiyetini bozmadan.



Eğildi, torpido gözünden ruhsatı alıp memura uzattı aynı şirinlikle. Memur ruhsatı alırken göz göze geldiler. Tuhaf tuhaf bakıyordu kadına. Sonra da şaşkınlıkla tebessüm arası bir ifade oturdu yüzüne. Kadın anlam veremedi bu bakışa. Cesaretini toplayıp “Garip olan ne?” diye sordu.



“Aynaya bakın baayan.”



“-Aynaya bakın baayan!- Geri zekâlı, kimi bayıyorum?” dedi içinden. Dikiz aynasına baktığında yarım makyajlı yüzüyle karşılaştı. Çok komik görünüyordu.



“Sakıncalı değil mi?”



 “Anlamadım!” dedi kadın.



“Anlaşılmayacak bir şey yok” dedi ukalaca. “Araba kullanırken makyaj yapmanız diyorum. Sakıncalı değil mi? Hem bu yolda bu kadar hız yapamazsınız! Ehliyetiniz lütfen...”



“Haklısınız, özür dilerim. Şey, bu sabah...” Anlatsa da anlamayacaktı ki memur ne demek istediğini. O da vazgeçti. “Neyse” dedi kendi kendine. Çantasını açtı, ehliyeti bulmaya çalıştı. “Nerede bu ehliyet?” Polis bekletilmekten sıkılmıştı. Kadın yandaki koltuğa boca etti çantasını. Bir yandan da memura şirin görünmeye çalışıyordu.



“Bilirsiniz işte, kadınların çantalarında bir şey bulmaları zor.”



Alaycı bir tebessümle karşılık verdi polis memuru: “Allahtan, sizin gibiler çok değil trafikte.”



“Gıcık!” dedi içinden. “Her lafıma da karşılık vermesen!”



Nihayet ulaştı ehliyetine. “Hah, buradaymış, buyurun memur bey…”



Memur evrakı alıp polis otosuna doğru gitti.



Zaman geçmek bilmiyordu. Yan koltuğa boca ettiği çantasını yerleştirmeye başladı. Bir yandan da aynadan memuru kolluyordu. Eğer biraz daha oyalanırsa sunuma katılamayacak, kariyeri için kurduğu bütün hayalleri de suya düşecekti.



 “Sakin olmalıyım, sakin olmalıyım! Sorun yok, sakin olmalıyım…”



Sakin olamıyordu. Acelesi vardı işte ve burada saçma sapan bir nedenle beklemesi gerekiyordu.



“Ceza yazacaksa yazsın...”



İndi arabadan. Arabasının yanında ileri geri volta atmaya başladı. Gözü bir poliste, bir de kolundaki saatin ibresindeydi. Memurun polis otosundan ayrılıp evrakla birlikte ona doğru geldiğini görünce, kapıyı açıp arabaya bindi. Sıkıntıdan elindeki makyaj çantasıyla oynamaya başladı. Memur evrakla birlikte arabanın yanına geldi.



“Hız sınırını çok aşmışsınız bayan. İşte, ceza makbuzunuz...”



 Kadın elindeki makyaj çantasını açık olan pencereden bilinçsizce memura uzattı.



“Alın bunu. Şimdi geç kalıyorum. Bir toplantım var.”



Memur şaşkın bakakaldı, kontağı çevirip hızla uzaklaşan kadının ardından.



“Bayan ehliyetiniz! Bayan bir dakika... Bu da ne?



“Dikkat dikkat. Ekipler amirliğine; Altın yolda seyir halinde olan 35 AJ…”



Kadın hızla ilerlerken gözü gittikçe uzaklaşan polis memurunun elindeki çantaya takıldı.



“Ehliyeti aldım mı ben? Makyaj çantamın memurun elinde işi ne?”

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.