SÖYLEŞİYİ YAPAN: Şule SEPİN İÇLİ
Şule: Sevgili Umudun Kadınları İzleyicilerimiz, ‘Arı Kovanı’ köşemizin bu ayki konuğu, Avukat Sevgi Mart Göcen. Hoş geldin Sevgi.
Sevgi: Hoş buldum, teşekkür ediyorum.
Şule: Sevgi’nin pek çok şapkası var. Kendisinden dinleyelim, kendisini tanıtarak başlasın bakalım.
Sevgi: Ben Avukat Sevgi Mart Göcen. Denizli Barosu Engelli Hakları Komisyonu Başkanlığını ve Türkiye Barolar Birliği Engelli Komisyonu üyeliğini yürütüyorum. Aynı zamanda Eşit Erişilebilir Engelsiz Hayat (EEEH) dergide yazarlık yapıyorum. Engelsiz Erişim, EGED ve Altınokta Körler Derneği üyesiyim. Aktivizm çalışmalarım bunlar. Özel hayatımla ilgili de bir eşim, anneyim.
Şule: Sanırım doğuştan görme engellisin, o süreci de biraz paylaşabilir misin?
Sevgi: Doğuştan görme engelliyim. Sekiz buçuk yaşında okula başlayabildim. Körler okuluna hiç gitmedim. Kaynaştırma eğitimiyle devam ettim. İlkokulu üç buçuk yılda tamamladım çünkü zaten eğitim mücadeleleri yüzünden biraz geç başlamıştım. 2. Sınıfın 2. Döneminden başladım. Yabancı dil ağırlıklı lise, yüksek lisans, avukatlık staj ve şu an meslekte 19. yılım.
Şule: Kısa bir özet yaptın ama bizim seni hemen bırakmaya niyetimiz yok. Kaynaştırma eğitim sürecini, kabartma yazı bilip bilmediğini, bunları öğrenmek isteriz.
Sevgi: Aslen Konyalıyım. Benim dönemimde orada körler okulu yoktu. Babam ve dayım yaptıkları araştırmada, anayasa hükümleri gereği herkesin her yerde eşit eğitim hakkı olduğu bilgisine ulaşmışlardı. Yine Milli Eğitim Temel Kanunu’nda da buna ilişkin hükümler vardı. Dolayısıyla bizimkiler kaynaştırma eğitimi almam konusunda birleştiler. Tabii ki kabartma yazıyı da öğrenmem gerekiyordu. Bir körün hayatında, kabartma yazı olmazsa olmazlarından biridir. Babam, Konya’da yaşayan kör bir avukat abimizden kabartma yazıyı öğrendi. İzmir’deki Âşık Veysel Körler Okulundan birkaç kaynak istedi. Bana okuma yazmayı kabartma yazıyla öğretti. Daha sonra Latin harflerini de tanıttı. Temelim kabartma yazıyla oldu. Fişleri de kabartma yazıyla öğretti. Okul mücadelesi verilirken, evde kabartma yazıyı öğrenmiştim. Kaynaştırmanın hem olumsuz hem olumlu birçok yönü var. Derinlere girmemi ister misin?
Şule: Şimdiki aileler neredeyse yarı öğretmen gibiler. Hele engelli bir çocuk için baban da harika bir iş yapmış. Kaynaştırmaya kısaca değinirsen iyi olur.
Sevgi: Olumlu yönü; sizden farklı olan insanlarla bir aradasınız ve bu davranışlarınızı nasıl şekillendireceğinizi gösteriyor. Yaptığınız bir şeyi onların gördüğü bilinci oluyor sizde. Onların nasıl davrandıklarını izlemleme şansınız oluyor. Gittiğim okulda erişilebilirlik anlamında hiçbir uygulama yoktu. Bu nedenle kendi çözümlerinizi bulmada yaratıcılığa teşvik ediyor. “Ne yapabilirim, nasıl öğrenebilirim?” konularını deneyimliyorsunuz. Zihinsel haritalama gelişiyor. Sınıfınız değişiyor. İş atölyesine, deney laboratuvarına gidiyorsunuz. Buralarda hiçbir yönlendirici olmadığı için kendinizin bulması gerekiyor. Problem çözme becerisini geliştiriyor. Aynı zamanda bunlar olumsuz olarak yansıyor. Sizin gibi hiç kimse yok. Öğretmen ders anlatırken, körler okullarındaki gibi davranmıyor. Çünkü burada herkes gören. Bunları anlamakta zaman zaman zorluk çekiyordum. Ailemin bu noktada çok desteği oluyordu. Geometride, ilkokulda üçgen, daire ve kareyi anlatıyorlar. Sonuçta bu şekillerin kafanızda canlanması, bunun ne anlama geldiğinin netleşmesi için elinizde bir verinin olması gerekiyor. Zaten çok soyut kavramlar. Elime bunları alıp okulda inceleyebileceğim bir materyal, harita, kabartma kitap yoktu. Bunlar da zorluklarıydı.
Şule: Baban ve annen ne iş yapıyor?
Sevgi: Babam, emekli kimya mühendisi. Annem ev hanımı.
Şule: Hukuk mesleğine atılma hikâyeni paylaşabilir misin?
Sevgi: Üniversite sınavına çalışırken, kafamda psikoloji ve hukuk olarak iki alan vardı. Psikoloji okumayı çok istiyordum. Bir tık daha ön plandaydı. Puanım geldiğinde, hukukun puanı daha yüksek olduğu için üste yazmamı önerdiler. Hukuk olursa olacaktı, olmazsa psikolojiye girecektim. Hukuk geldi ve hukuku seçmiş oldum.
Şule: Hukukçu olmaktan memnun musun?
Sevgi: İnsan hakları, hak temellilik, engelli hakları, hakkın süjesi olmak gibi kavramlara daha yakın ve eğitim hayatında bunların içinde olduğum için tabii ki memnunum. Ama psikoloji okumayı da isterdim.
Şule: Psikoloji alanında da şu an değişik okumalar yapıyor musun ilgi alanın olduğu için?
Sevgi: Evet, sürekli yapıyorum.
Şule: Kamudaki avukatlığa EKPSS aracılığıyla mı girdin?
Sevgi: Hayır KPSS ile girdim. Engelli sınavına girmedim. Memuriyete 2007’de başladım. EKPSS uygulaması yeni başlamış olabilir. Kamu avukatı kadrosunda KPSS uygulaması vardı. Buradan aldığım puanla yerleştim.
Şule: Kamuda çalışıyorsun ama daha çok hangi davaları tercih ediyorsun? Psikologlar, avukatlar bazı alanlara daha çok ilgi duyarlar ya.
Sevgi: İdare hukukunu ve ceza hukukunu çok seviyorum. Yüksek lisans alanım, tamamen özel hukuk alanıydı, ticaret hukukuydu. Sermaye piyasası hukuku, daha çok hisse senedi ve yatırım fonlarının halka arzıyla ilgili. Şu an çalıştığım kurumda en yoğun dosya grubu idare hukuku olmasına rağmen ben yürütüyorum. Onlarla uğraşmak daha çok hoşuma gidiyor. Çünkü yazılı yargılamaya tabi ve dilekçeleri makale şeklinde yazmamız gerekiyor. Yazı yazmayı da seviyorum. O yüzden de bana çok cazip geliyor.
Şule: Bağımsız hareketi nasıl öğrendin?
Sevgi: Çocukken biraz cesur biriydim. Baston kullanmadım. Çevremde hiç kör yoktu. Ailemin de kör birinin baston kullandığını gördükleri deneyimleri yoktu. Beyaz bastonun hayatımda olması gerektiğini bilmiyorduk. Elimde baston olmadan, zihinsel haritalamayla her yere gidiyordum. Kaldırımları ezberliyordum. Anneannemin evi bize yaklaşık 1 km mesafedeydi. Tek başıma gidiyordum. Okula kardeşimle birlikte gidiyordum ama o daha çok arkadaşlarıyla oynadığı için yine tek başıma gidiyordum. Ortaokul ve liseye geldiğimde, bazı öğretmenlerim, “Körler beyaz baston kullanıyorlar. Bu işine yarayabilir.” dediler. O zaman bir beyaz baston edindim. Dayım hediye etmişti. Fransa’dan getirmişti. Çok teknik olmasa da işimi çok kolaylaştırdığını gördüm. Onun nasıl kullanılacağı, nasıl hareket ettirileceği noktasında teknik bir hâkimiyetim yoktu. Orada bir direğin olduğunu biliyorum ama ona ne kadar yaklaştığımı, ne kadar uzakta olduğumu, kaldırımın nerece biteceğinin referanslarını alabileceğimi gördüm. Aktif olarak lise sonda kullanmaya başladım. Ama üniversitede ve özellikle de yüksek lisans döneminde beyaz baston artık ayrılmaz bir parçam haline geldi. Halen de öyle, onsuz bir hayat düşünemiyorum.
Şule: Ailen de destekleyici bir aile olduğu için bu konuda sorun yaşamamışsın.
Sevgi: Yok, hiç yaşamadım. Aksine onlar baston hediye geldikten sonra sürekli desteklediler. Annemin, annelikten kaynaklı bazı korkuları vardı. Düşmemden, başımı çarpmamdan korktu. Çarptım da düştüm de bunlar hayatın olağan akışı. Hepimizin başına geliyor. Bir dönem biraz teknik öğreneyim, doğru baston kullanayım diye Ankara Yenimahalle’deki Rehabilitasyon Merkezinde sadece bağımsız hareket dersine gitmiştim. Oradakilerle konuştum ve diğer konularda desteğe ihtiyacımın olmadığını söyledim. Merdiven inerken, nasıl tutarsak daha iyi olur, dar alanda nasıl kullanılır, kaldırım kenarı nasıl takip edilir gibi teknik bilgiler öğrendim.
Şule: Orada bir süre kaldın mı?
Sevgi: Her gün gündüz iki saat gidiyordum. Beni bağımsız hareket çalıştırıyorlardı.
Şule: Geçici olarak Ankara’da mı kaldın?
Sevgi: 2006-2011 yılları arasında Ankara’da yaşadım. İlk iş yerim de oradaydı. Yüksek lisansım bittikten sonra 2006’da, işe başlamadan önce oluşan boş dönemde bağımsız hareketi geliştirmek üzere gitmiştim.
Şule: Engellilik alanına nasıl girdin?
Sevgi: Bazı şeylerin ters gitmesiyle ilgili bireysel çaba gösteriyordum. Özellikle hukukçu olduktan sonra bir şeyler yapmam gerektiğini anladım. Açıkçası örgütlenmiş yapılara uzak duruyordum. Bulunduğum şehirde biraz gözlem yaptım. Bu tür örgütlerin amacına hizmet etmedikleri noktasındaydım. Daha sonra 2016’da EEEH. Dergi ekibiyle tanıştım. Onların benim kafamda insanlar olduğunu, sadece engelli haklarıyla ilgili mücadele ettiklerini, başka kaygılarının olmadığını gözlemledikten sonra aktif çalışmaya başladım.
Şule: Dergiyi hiç bırakmadın. Yazma deneyimin bu dergiyle mi, yoksa daha önce yazma deneyimlerin var mıydı?
Sevgi: Daha önce engelli hakları alanında değil ama Konya Barosunun dergisinde hukuki makaleler yazıyordum. Serbest yazım tekniği kullanmıyordum. Daha çok araştırmaya dayalı hukuki bilgiler içeren yazılar yazıyordum. Bu tarz, serbest yazmaya 2016’da EEEH. Dergiyle başladım.
Şule: Dergimizde de bir yazın yayımlanmıştı. Sana kapımız hala açık. Kadın alanına girmen, bu konudaki duyarlılığın nasıl gelişti?
Sevgi: Kadın alanı, engellilik alanından daha önce gelişti. Fakültede 2. sınıftayken, Türk Hukuk Tarihi hocamız vardı. Gerçek kadın hakları savunucusu olduğunu düşündüğüm bir hocaydı o. Bizi çok motive ediyordu. Derslerden sonra kadın haklarına nasıl değinilmesi gerektiği, hangi kadınlara ulaşılması, bunda nasıl başarılı olabileceğimiz gibi konulara kafa yoruyorduk. Hocamız, “Şehirdeki kadına nasılsa dokunursun, önemli olan kırsaldaki kadına dokunmak, bilinçlendirmek, uyandırmak.” derdi. Kadın alanındaki çalışmalarımız fakültede başladı. Sınıf arkadaşlarımla köylere ufak tefek ziyaretler düzenliyorduk. Onları bilinçlendirmeye çalışıyorduk. Kendi köyüme gittiğim zaman, oradaki kadınları bilinçlendirmeye çalışıyordum. “Bunu yapmak zorunda değilsiniz. Bu sizin hakkınız.” diyordum. Kocasından şiddet görüp benden fikir almak isteyen kadınlar oluyordu. Onlara yardım ediyordum. Hatta serbest avukatlık yaptığım dönemde destek olabilmek için birkaç kadının dava dosyalarını alıp incelemiştim. Daha sonra okumalar, araştırmalar yaparak, baronun kadın komisyonlarında çalışarak sürece dâhil oldum. 2003’e dayanan çalışmalar bunlar.
Şule: Söylediğin bir cümle dikkatimi çekti. Hocanın gerçek kadın bakış açısının olduğunu söyledin. Bunun üzerinde duralım istiyorum. İnsanların kadın haklarını savunurken, gerçek anlamda içselleştirmediklerinden mi söz ediyorsun? Tam olarak ne demek istediğini biraz açabilir misin?
Sevgi: Gerçekten içselleştirmediklerini düşünüyorum. Kendi konfor alanında bunu savunmak çok kolaydır. Ben hukukçuyum, evim düzenli, eşimden şiddet görmüyorum. Ekonomik özgürlüğüm var. Kadınlar ezilmesin, gösteri, basın açıklaması yapalım, yürüyüşler düzenleyelim. Maalesef çok acı bir durum bu, gördüğüm birçok kadın bunu popülarizmin aracı olarak kullanıyor. Özellikle bunu yapan meslektaşlarım var. Kadın alanı çok popüler bir alan. Burada adımızı duyuralım, tanınalım. Bir nevi üstü kapalı reklam gibi görüyorlar bunu. Kendi konfor alanlarından çıkmadan bunu yapmaya çalışıyorlar. Dokunmaya çalıştığınız kadın, gerçekten çok önemli. Denizli merkezde yaşayan, hayatını düzenli bir şekilde yürütebilen, bilgiye erişim olanağı olan, haklarını az çok bilen kadınların haklarını savunmak değil kadın hakları savunuculuğu. Gerçek kadın hakları savunuculuğu örneğin, Denizli’nin Çameli İlçesinin X köyündeki ya da Elazığ, Iğdır, Ankara, neresi olursa olsun hiç fark etmez, ücra köşelerdeki hiçbir şeyden haberi olmayan birisine de dokunabildiğimiz zaman, seslerini duyuramayan kadınların sesi olduğumuzda içselleştirmişiz ve kadın mücadelesinde gerçek başarıya ulaşmışız demektir. O dönem hocamızla adını bile hiç duymadığım köylerdeki kadınlara gidip onların sorunlarını dinledik, onlarla konuştuk, sorunlarına çözüm önerileri bulmaya çalıştık. Gerçekten şiddetten, kötü muameleden kurtardığımız bir sürü kadın oldu. Çocuğunu göremeyen bir sürü kadını çocuklarıyla buluşturduk. Gerçek mücadele o gibi geliyor bana.
Şule: Söz içselleştirmeden açılmışken, senin bir evlilik yaşantın, çocuğun var. Annelik, çalışma hayatı, kadınlık, bunların üçü bir araya gelince, bazen sadece toplumsal cinsiyet rollerinin dayattığı işlerin içinde kendimizi buluveriyoruz. Bu süreci kendi adına nasıl değerlendiriyorsun?
Sevgi: Evet, çoğunlukla toplumsal normların, o cinsiyet algısının dayattığı süreçte buluyoruz kendimizi. Kendim için %60’lardayım diyebilirim. Eşim tamamen o kalıplara bağlı bir insan değil. ‘Temizliği, ütüyü, çamaşır yıkamayı kadın yapar’ zihniyetinde değil. Ama ailesinde toplumsal cinsiyet algısı aşılanarak büyütülmüş. Annesi belki kodlama yapmamış ama ondan bir iş yapmasını beklememiş. O yüzden eli çok yatkın değil ama elinden geldiğince destek olmaya çalışıyor. İşlerin %40’ı onda.
Şule: Çocuk bakımında engellilikle doğrudan ilgili konular var. Çocuğunu rahatlıkla çocuk arabasıyla gezdirdiğini biliyorum. Bu tür uygulamaları yaparken, arkadaşlarımıza bazı önerilerin var mı? Çocuklarını, baston kullanarak çocuk arabasına bindirmeye cesaret edemeyenlerdendim.
Sevgi: Şu an üretilen arabaların daha konforlu hazırlanması, daha ergonomik olması gibi faktörler etkili olabilir. Oğlum ilk doğduğunda ‘Travel Sistem’ denen bir bebek arabası kullanıyorduk. Onun bir tutma sapı vardı. Bu sap bebeğin hem ön hem de arka tarafına yönlendirilebilen bir sistemdi. Ben öyle bir arabayı tercih etmiştim. Bir elimde bastonum oluyordu. Diğer elimde bebek arabasının tutma sapından çekerek rahat bir şekilde arkamdan bebek arabasını götürüyordum. Ayrı ayrı iki tane sap değil de uzunca bir bar vardı. Sonra da bir kabin boy araba edindik. Araba çok hafifti. Kabin boylarda sap sistemi yok. Arabanın tekerleri çok kolay hareket ettirilebiliyordu. Buna dikkat edebilirler. Travel sistemini çocuk bir buçuk yaşına gelene kadar kullanabilirler. Oğlumda bir yaşındayken, sığamadığı ve rahat edemediği için bırakmak zorunda kalmıştık. Kabin arabayı yanımda tutarak arkasından sürüklüyordum. Bir elimde bastonla hem kendi önümü hem de bebek arabasının önünü kontrol ederek götürüyordum. AVM gibi çok kalabalık yerlere gideceksem de kanguru kullanıyordum. İnanılmaz rahat ve kullanışlı. Kanguruyu tavsiye ederim.
Şule: Bu konuyu daha ayrıntılı konuşmaya kalksak farklı bir söyleşi konusu olur.
Sevgi: Kesinlikle.
Şule: Engelli, kadın gibi pek çok kimliğinle bundan sonraki hayallerin neler?
Sevgi: Asıl bu bir söyleşi konusu olur. Alanda mücadele eden herkesin birtakım kişisel çıkarlarını, geçmişe dayalı kişilerle olan sorunlarını bırakıp hangi alan olursa olsun, gerçekten tek yumruk olup bu mücadeleyi içselleştirmeyi, omuzlamayı hayal ediyorum. Bir fikir ortaya atıldığında, körler olarak kendi aramızdaki ayrımları, eski didişmeleri bırakalım. Körlerin mücadelesinde, sağırlar, otistikler de gelsin. Onlar bir hak için mücadele ettiklerinde, biz de onların yanında olalım. Böyle bütünleşerek bir mücadele hayal ediyorum. Engellilik alanında bizi yıpratan şey, herkesin kendi kulvarında mücadele etmesi. Kadın hakları noktasında hem engelli hem engeli bulunmayan kadınlar açısından daha insan erkeklerle birlikte olabileceğimiz, daha insan erkeklerin yetiştirildiği bir toplum hayal ediyorum. Karşısındakini insan olarak görüp “Artık kadın haklarıyla uğraşmamıza gerek yok, şiddet yok, erkekler kadınları insan olarak görüyorlar.” dediğimiz böyle düzgün bir toplum hayal ediyorum. Bu hayallerimin çok imkânsız olduğunu da biliyorum tabii.
Şule: Kişisel hayalini de alalım, madem hepsini sorduk.
Sevgi: Oğlum da görme engelli. Muhtemelen az gören bir çocuk olacak. Şu an uğraştığımız bir sürü sorun var. Bu sorunların çözülüp oğlum benim yaşıma geldiğinde, “Hayat ne kadar kolay. Kitaplara erişebiliyorum. Filmleri, dizileri herkesle aynı anda izleyebiliyorum. Bir yere gittiğimde kimse benden şahit imzasını istemiyor. Yollarda rahat yürüyebiliyorum. Tabelaları rahat okuyabiliyorum” diyeceği bir dünya istiyorum.
Şule: Birçok anne gibi hayaller daha çok çocuklarla ilgili oluyor. Biraz toparlamamız gerekirse, dergimizin de bir kadın dergisi olduğunu düşünerek söylemek istediğin bir mesajın varsa, onu da alalım.
Sevgi: Bir toplumun ana mimarı kadınlardır. Buna yürekten inanıyorum. Bugün sorun yaşadığımız herkesi yetiştiren kadınlardır. Bizler aydınlık kadınlarız. Bizler geleceğe umutla bakan insanlarız. Bu dergiyi çıkaranları az çok tanıyorum. Hepsi umutla bakan, aydın insanlar. Dolayısıyla çok güzel günler bizi bekliyor. “Hep birlikte başaracağız.” diyorum. Buna inanmak istiyorum.
Şule: Çok teşekkür ediyoruz sohbetimize katıldığın için.
Sevgi: Ben teşekkür ederim davet ettiğiniz için.
Şule: Sevgili izleyicilerimiz, sizin nasıl değerlendireceğinizi bilemiyorum ama küçük bir değerlendirme yapmam gerekirse, daldan dala atladığımız, birçok konuya değindiğimiz çok tatlı, hoş bir sohbet oldu. Başka bir Arı Kovanında bakalım kim konuğumuz olacak, merakla bekleyiniz.
10 Ekim 2023
Şule: Sevgili Umudun Kadınları İzleyicilerimiz, ‘Arı Kovanı’ köşemizin bu ayki konuğu, Avukat Sevgi Mart Göcen. Hoş geldin Sevgi.
Sevgi: Hoş buldum, teşekkür ediyorum.
Şule: Sevgi’nin pek çok şapkası var. Kendisinden dinleyelim, kendisini tanıtarak başlasın bakalım.
Sevgi: Ben Avukat Sevgi Mart Göcen. Denizli Barosu Engelli Hakları Komisyonu Başkanlığını ve Türkiye Barolar Birliği Engelli Komisyonu üyeliğini yürütüyorum. Aynı zamanda Eşit Erişilebilir Engelsiz Hayat (EEEH) dergide yazarlık yapıyorum. Engelsiz Erişim, EGED ve Altınokta Körler Derneği üyesiyim. Aktivizm çalışmalarım bunlar. Özel hayatımla ilgili de bir eşim, anneyim.
Şule: Sanırım doğuştan görme engellisin, o süreci de biraz paylaşabilir misin?
Sevgi: Doğuştan görme engelliyim. Sekiz buçuk yaşında okula başlayabildim. Körler okuluna hiç gitmedim. Kaynaştırma eğitimiyle devam ettim. İlkokulu üç buçuk yılda tamamladım çünkü zaten eğitim mücadeleleri yüzünden biraz geç başlamıştım. 2. Sınıfın 2. Döneminden başladım. Yabancı dil ağırlıklı lise, yüksek lisans, avukatlık staj ve şu an meslekte 19. yılım.
Şule: Kısa bir özet yaptın ama bizim seni hemen bırakmaya niyetimiz yok. Kaynaştırma eğitim sürecini, kabartma yazı bilip bilmediğini, bunları öğrenmek isteriz.
Sevgi: Aslen Konyalıyım. Benim dönemimde orada körler okulu yoktu. Babam ve dayım yaptıkları araştırmada, anayasa hükümleri gereği herkesin her yerde eşit eğitim hakkı olduğu bilgisine ulaşmışlardı. Yine Milli Eğitim Temel Kanunu’nda da buna ilişkin hükümler vardı. Dolayısıyla bizimkiler kaynaştırma eğitimi almam konusunda birleştiler. Tabii ki kabartma yazıyı da öğrenmem gerekiyordu. Bir körün hayatında, kabartma yazı olmazsa olmazlarından biridir. Babam, Konya’da yaşayan kör bir avukat abimizden kabartma yazıyı öğrendi. İzmir’deki Âşık Veysel Körler Okulundan birkaç kaynak istedi. Bana okuma yazmayı kabartma yazıyla öğretti. Daha sonra Latin harflerini de tanıttı. Temelim kabartma yazıyla oldu. Fişleri de kabartma yazıyla öğretti. Okul mücadelesi verilirken, evde kabartma yazıyı öğrenmiştim. Kaynaştırmanın hem olumsuz hem olumlu birçok yönü var. Derinlere girmemi ister misin?
Şule: Şimdiki aileler neredeyse yarı öğretmen gibiler. Hele engelli bir çocuk için baban da harika bir iş yapmış. Kaynaştırmaya kısaca değinirsen iyi olur.
Sevgi: Olumlu yönü; sizden farklı olan insanlarla bir aradasınız ve bu davranışlarınızı nasıl şekillendireceğinizi gösteriyor. Yaptığınız bir şeyi onların gördüğü bilinci oluyor sizde. Onların nasıl davrandıklarını izlemleme şansınız oluyor. Gittiğim okulda erişilebilirlik anlamında hiçbir uygulama yoktu. Bu nedenle kendi çözümlerinizi bulmada yaratıcılığa teşvik ediyor. “Ne yapabilirim, nasıl öğrenebilirim?” konularını deneyimliyorsunuz. Zihinsel haritalama gelişiyor. Sınıfınız değişiyor. İş atölyesine, deney laboratuvarına gidiyorsunuz. Buralarda hiçbir yönlendirici olmadığı için kendinizin bulması gerekiyor. Problem çözme becerisini geliştiriyor. Aynı zamanda bunlar olumsuz olarak yansıyor. Sizin gibi hiç kimse yok. Öğretmen ders anlatırken, körler okullarındaki gibi davranmıyor. Çünkü burada herkes gören. Bunları anlamakta zaman zaman zorluk çekiyordum. Ailemin bu noktada çok desteği oluyordu. Geometride, ilkokulda üçgen, daire ve kareyi anlatıyorlar. Sonuçta bu şekillerin kafanızda canlanması, bunun ne anlama geldiğinin netleşmesi için elinizde bir verinin olması gerekiyor. Zaten çok soyut kavramlar. Elime bunları alıp okulda inceleyebileceğim bir materyal, harita, kabartma kitap yoktu. Bunlar da zorluklarıydı.
Şule: Baban ve annen ne iş yapıyor?
Sevgi: Babam, emekli kimya mühendisi. Annem ev hanımı.
Şule: Hukuk mesleğine atılma hikâyeni paylaşabilir misin?
Sevgi: Üniversite sınavına çalışırken, kafamda psikoloji ve hukuk olarak iki alan vardı. Psikoloji okumayı çok istiyordum. Bir tık daha ön plandaydı. Puanım geldiğinde, hukukun puanı daha yüksek olduğu için üste yazmamı önerdiler. Hukuk olursa olacaktı, olmazsa psikolojiye girecektim. Hukuk geldi ve hukuku seçmiş oldum.
Şule: Hukukçu olmaktan memnun musun?
Sevgi: İnsan hakları, hak temellilik, engelli hakları, hakkın süjesi olmak gibi kavramlara daha yakın ve eğitim hayatında bunların içinde olduğum için tabii ki memnunum. Ama psikoloji okumayı da isterdim.
Şule: Psikoloji alanında da şu an değişik okumalar yapıyor musun ilgi alanın olduğu için?
Sevgi: Evet, sürekli yapıyorum.
Şule: Kamudaki avukatlığa EKPSS aracılığıyla mı girdin?
Sevgi: Hayır KPSS ile girdim. Engelli sınavına girmedim. Memuriyete 2007’de başladım. EKPSS uygulaması yeni başlamış olabilir. Kamu avukatı kadrosunda KPSS uygulaması vardı. Buradan aldığım puanla yerleştim.
Şule: Kamuda çalışıyorsun ama daha çok hangi davaları tercih ediyorsun? Psikologlar, avukatlar bazı alanlara daha çok ilgi duyarlar ya.
Sevgi: İdare hukukunu ve ceza hukukunu çok seviyorum. Yüksek lisans alanım, tamamen özel hukuk alanıydı, ticaret hukukuydu. Sermaye piyasası hukuku, daha çok hisse senedi ve yatırım fonlarının halka arzıyla ilgili. Şu an çalıştığım kurumda en yoğun dosya grubu idare hukuku olmasına rağmen ben yürütüyorum. Onlarla uğraşmak daha çok hoşuma gidiyor. Çünkü yazılı yargılamaya tabi ve dilekçeleri makale şeklinde yazmamız gerekiyor. Yazı yazmayı da seviyorum. O yüzden de bana çok cazip geliyor.
Şule: Bağımsız hareketi nasıl öğrendin?
Sevgi: Çocukken biraz cesur biriydim. Baston kullanmadım. Çevremde hiç kör yoktu. Ailemin de kör birinin baston kullandığını gördükleri deneyimleri yoktu. Beyaz bastonun hayatımda olması gerektiğini bilmiyorduk. Elimde baston olmadan, zihinsel haritalamayla her yere gidiyordum. Kaldırımları ezberliyordum. Anneannemin evi bize yaklaşık 1 km mesafedeydi. Tek başıma gidiyordum. Okula kardeşimle birlikte gidiyordum ama o daha çok arkadaşlarıyla oynadığı için yine tek başıma gidiyordum. Ortaokul ve liseye geldiğimde, bazı öğretmenlerim, “Körler beyaz baston kullanıyorlar. Bu işine yarayabilir.” dediler. O zaman bir beyaz baston edindim. Dayım hediye etmişti. Fransa’dan getirmişti. Çok teknik olmasa da işimi çok kolaylaştırdığını gördüm. Onun nasıl kullanılacağı, nasıl hareket ettirileceği noktasında teknik bir hâkimiyetim yoktu. Orada bir direğin olduğunu biliyorum ama ona ne kadar yaklaştığımı, ne kadar uzakta olduğumu, kaldırımın nerece biteceğinin referanslarını alabileceğimi gördüm. Aktif olarak lise sonda kullanmaya başladım. Ama üniversitede ve özellikle de yüksek lisans döneminde beyaz baston artık ayrılmaz bir parçam haline geldi. Halen de öyle, onsuz bir hayat düşünemiyorum.
Şule: Ailen de destekleyici bir aile olduğu için bu konuda sorun yaşamamışsın.
Sevgi: Yok, hiç yaşamadım. Aksine onlar baston hediye geldikten sonra sürekli desteklediler. Annemin, annelikten kaynaklı bazı korkuları vardı. Düşmemden, başımı çarpmamdan korktu. Çarptım da düştüm de bunlar hayatın olağan akışı. Hepimizin başına geliyor. Bir dönem biraz teknik öğreneyim, doğru baston kullanayım diye Ankara Yenimahalle’deki Rehabilitasyon Merkezinde sadece bağımsız hareket dersine gitmiştim. Oradakilerle konuştum ve diğer konularda desteğe ihtiyacımın olmadığını söyledim. Merdiven inerken, nasıl tutarsak daha iyi olur, dar alanda nasıl kullanılır, kaldırım kenarı nasıl takip edilir gibi teknik bilgiler öğrendim.
Şule: Orada bir süre kaldın mı?
Sevgi: Her gün gündüz iki saat gidiyordum. Beni bağımsız hareket çalıştırıyorlardı.
Şule: Geçici olarak Ankara’da mı kaldın?
Sevgi: 2006-2011 yılları arasında Ankara’da yaşadım. İlk iş yerim de oradaydı. Yüksek lisansım bittikten sonra 2006’da, işe başlamadan önce oluşan boş dönemde bağımsız hareketi geliştirmek üzere gitmiştim.
Şule: Engellilik alanına nasıl girdin?
Sevgi: Bazı şeylerin ters gitmesiyle ilgili bireysel çaba gösteriyordum. Özellikle hukukçu olduktan sonra bir şeyler yapmam gerektiğini anladım. Açıkçası örgütlenmiş yapılara uzak duruyordum. Bulunduğum şehirde biraz gözlem yaptım. Bu tür örgütlerin amacına hizmet etmedikleri noktasındaydım. Daha sonra 2016’da EEEH. Dergi ekibiyle tanıştım. Onların benim kafamda insanlar olduğunu, sadece engelli haklarıyla ilgili mücadele ettiklerini, başka kaygılarının olmadığını gözlemledikten sonra aktif çalışmaya başladım.
Şule: Dergiyi hiç bırakmadın. Yazma deneyimin bu dergiyle mi, yoksa daha önce yazma deneyimlerin var mıydı?
Sevgi: Daha önce engelli hakları alanında değil ama Konya Barosunun dergisinde hukuki makaleler yazıyordum. Serbest yazım tekniği kullanmıyordum. Daha çok araştırmaya dayalı hukuki bilgiler içeren yazılar yazıyordum. Bu tarz, serbest yazmaya 2016’da EEEH. Dergiyle başladım.
Şule: Dergimizde de bir yazın yayımlanmıştı. Sana kapımız hala açık. Kadın alanına girmen, bu konudaki duyarlılığın nasıl gelişti?
Sevgi: Kadın alanı, engellilik alanından daha önce gelişti. Fakültede 2. sınıftayken, Türk Hukuk Tarihi hocamız vardı. Gerçek kadın hakları savunucusu olduğunu düşündüğüm bir hocaydı o. Bizi çok motive ediyordu. Derslerden sonra kadın haklarına nasıl değinilmesi gerektiği, hangi kadınlara ulaşılması, bunda nasıl başarılı olabileceğimiz gibi konulara kafa yoruyorduk. Hocamız, “Şehirdeki kadına nasılsa dokunursun, önemli olan kırsaldaki kadına dokunmak, bilinçlendirmek, uyandırmak.” derdi. Kadın alanındaki çalışmalarımız fakültede başladı. Sınıf arkadaşlarımla köylere ufak tefek ziyaretler düzenliyorduk. Onları bilinçlendirmeye çalışıyorduk. Kendi köyüme gittiğim zaman, oradaki kadınları bilinçlendirmeye çalışıyordum. “Bunu yapmak zorunda değilsiniz. Bu sizin hakkınız.” diyordum. Kocasından şiddet görüp benden fikir almak isteyen kadınlar oluyordu. Onlara yardım ediyordum. Hatta serbest avukatlık yaptığım dönemde destek olabilmek için birkaç kadının dava dosyalarını alıp incelemiştim. Daha sonra okumalar, araştırmalar yaparak, baronun kadın komisyonlarında çalışarak sürece dâhil oldum. 2003’e dayanan çalışmalar bunlar.
Şule: Söylediğin bir cümle dikkatimi çekti. Hocanın gerçek kadın bakış açısının olduğunu söyledin. Bunun üzerinde duralım istiyorum. İnsanların kadın haklarını savunurken, gerçek anlamda içselleştirmediklerinden mi söz ediyorsun? Tam olarak ne demek istediğini biraz açabilir misin?
Sevgi: Gerçekten içselleştirmediklerini düşünüyorum. Kendi konfor alanında bunu savunmak çok kolaydır. Ben hukukçuyum, evim düzenli, eşimden şiddet görmüyorum. Ekonomik özgürlüğüm var. Kadınlar ezilmesin, gösteri, basın açıklaması yapalım, yürüyüşler düzenleyelim. Maalesef çok acı bir durum bu, gördüğüm birçok kadın bunu popülarizmin aracı olarak kullanıyor. Özellikle bunu yapan meslektaşlarım var. Kadın alanı çok popüler bir alan. Burada adımızı duyuralım, tanınalım. Bir nevi üstü kapalı reklam gibi görüyorlar bunu. Kendi konfor alanlarından çıkmadan bunu yapmaya çalışıyorlar. Dokunmaya çalıştığınız kadın, gerçekten çok önemli. Denizli merkezde yaşayan, hayatını düzenli bir şekilde yürütebilen, bilgiye erişim olanağı olan, haklarını az çok bilen kadınların haklarını savunmak değil kadın hakları savunuculuğu. Gerçek kadın hakları savunuculuğu örneğin, Denizli’nin Çameli İlçesinin X köyündeki ya da Elazığ, Iğdır, Ankara, neresi olursa olsun hiç fark etmez, ücra köşelerdeki hiçbir şeyden haberi olmayan birisine de dokunabildiğimiz zaman, seslerini duyuramayan kadınların sesi olduğumuzda içselleştirmişiz ve kadın mücadelesinde gerçek başarıya ulaşmışız demektir. O dönem hocamızla adını bile hiç duymadığım köylerdeki kadınlara gidip onların sorunlarını dinledik, onlarla konuştuk, sorunlarına çözüm önerileri bulmaya çalıştık. Gerçekten şiddetten, kötü muameleden kurtardığımız bir sürü kadın oldu. Çocuğunu göremeyen bir sürü kadını çocuklarıyla buluşturduk. Gerçek mücadele o gibi geliyor bana.
Şule: Söz içselleştirmeden açılmışken, senin bir evlilik yaşantın, çocuğun var. Annelik, çalışma hayatı, kadınlık, bunların üçü bir araya gelince, bazen sadece toplumsal cinsiyet rollerinin dayattığı işlerin içinde kendimizi buluveriyoruz. Bu süreci kendi adına nasıl değerlendiriyorsun?
Sevgi: Evet, çoğunlukla toplumsal normların, o cinsiyet algısının dayattığı süreçte buluyoruz kendimizi. Kendim için %60’lardayım diyebilirim. Eşim tamamen o kalıplara bağlı bir insan değil. ‘Temizliği, ütüyü, çamaşır yıkamayı kadın yapar’ zihniyetinde değil. Ama ailesinde toplumsal cinsiyet algısı aşılanarak büyütülmüş. Annesi belki kodlama yapmamış ama ondan bir iş yapmasını beklememiş. O yüzden eli çok yatkın değil ama elinden geldiğince destek olmaya çalışıyor. İşlerin %40’ı onda.
Şule: Çocuk bakımında engellilikle doğrudan ilgili konular var. Çocuğunu rahatlıkla çocuk arabasıyla gezdirdiğini biliyorum. Bu tür uygulamaları yaparken, arkadaşlarımıza bazı önerilerin var mı? Çocuklarını, baston kullanarak çocuk arabasına bindirmeye cesaret edemeyenlerdendim.
Sevgi: Şu an üretilen arabaların daha konforlu hazırlanması, daha ergonomik olması gibi faktörler etkili olabilir. Oğlum ilk doğduğunda ‘Travel Sistem’ denen bir bebek arabası kullanıyorduk. Onun bir tutma sapı vardı. Bu sap bebeğin hem ön hem de arka tarafına yönlendirilebilen bir sistemdi. Ben öyle bir arabayı tercih etmiştim. Bir elimde bastonum oluyordu. Diğer elimde bebek arabasının tutma sapından çekerek rahat bir şekilde arkamdan bebek arabasını götürüyordum. Ayrı ayrı iki tane sap değil de uzunca bir bar vardı. Sonra da bir kabin boy araba edindik. Araba çok hafifti. Kabin boylarda sap sistemi yok. Arabanın tekerleri çok kolay hareket ettirilebiliyordu. Buna dikkat edebilirler. Travel sistemini çocuk bir buçuk yaşına gelene kadar kullanabilirler. Oğlumda bir yaşındayken, sığamadığı ve rahat edemediği için bırakmak zorunda kalmıştık. Kabin arabayı yanımda tutarak arkasından sürüklüyordum. Bir elimde bastonla hem kendi önümü hem de bebek arabasının önünü kontrol ederek götürüyordum. AVM gibi çok kalabalık yerlere gideceksem de kanguru kullanıyordum. İnanılmaz rahat ve kullanışlı. Kanguruyu tavsiye ederim.
Şule: Bu konuyu daha ayrıntılı konuşmaya kalksak farklı bir söyleşi konusu olur.
Sevgi: Kesinlikle.
Şule: Engelli, kadın gibi pek çok kimliğinle bundan sonraki hayallerin neler?
Sevgi: Asıl bu bir söyleşi konusu olur. Alanda mücadele eden herkesin birtakım kişisel çıkarlarını, geçmişe dayalı kişilerle olan sorunlarını bırakıp hangi alan olursa olsun, gerçekten tek yumruk olup bu mücadeleyi içselleştirmeyi, omuzlamayı hayal ediyorum. Bir fikir ortaya atıldığında, körler olarak kendi aramızdaki ayrımları, eski didişmeleri bırakalım. Körlerin mücadelesinde, sağırlar, otistikler de gelsin. Onlar bir hak için mücadele ettiklerinde, biz de onların yanında olalım. Böyle bütünleşerek bir mücadele hayal ediyorum. Engellilik alanında bizi yıpratan şey, herkesin kendi kulvarında mücadele etmesi. Kadın hakları noktasında hem engelli hem engeli bulunmayan kadınlar açısından daha insan erkeklerle birlikte olabileceğimiz, daha insan erkeklerin yetiştirildiği bir toplum hayal ediyorum. Karşısındakini insan olarak görüp “Artık kadın haklarıyla uğraşmamıza gerek yok, şiddet yok, erkekler kadınları insan olarak görüyorlar.” dediğimiz böyle düzgün bir toplum hayal ediyorum. Bu hayallerimin çok imkânsız olduğunu da biliyorum tabii.
Şule: Kişisel hayalini de alalım, madem hepsini sorduk.
Sevgi: Oğlum da görme engelli. Muhtemelen az gören bir çocuk olacak. Şu an uğraştığımız bir sürü sorun var. Bu sorunların çözülüp oğlum benim yaşıma geldiğinde, “Hayat ne kadar kolay. Kitaplara erişebiliyorum. Filmleri, dizileri herkesle aynı anda izleyebiliyorum. Bir yere gittiğimde kimse benden şahit imzasını istemiyor. Yollarda rahat yürüyebiliyorum. Tabelaları rahat okuyabiliyorum” diyeceği bir dünya istiyorum.
Şule: Birçok anne gibi hayaller daha çok çocuklarla ilgili oluyor. Biraz toparlamamız gerekirse, dergimizin de bir kadın dergisi olduğunu düşünerek söylemek istediğin bir mesajın varsa, onu da alalım.
Sevgi: Bir toplumun ana mimarı kadınlardır. Buna yürekten inanıyorum. Bugün sorun yaşadığımız herkesi yetiştiren kadınlardır. Bizler aydınlık kadınlarız. Bizler geleceğe umutla bakan insanlarız. Bu dergiyi çıkaranları az çok tanıyorum. Hepsi umutla bakan, aydın insanlar. Dolayısıyla çok güzel günler bizi bekliyor. “Hep birlikte başaracağız.” diyorum. Buna inanmak istiyorum.
Şule: Çok teşekkür ediyoruz sohbetimize katıldığın için.
Sevgi: Ben teşekkür ederim davet ettiğiniz için.
Şule: Sevgili izleyicilerimiz, sizin nasıl değerlendireceğinizi bilemiyorum ama küçük bir değerlendirme yapmam gerekirse, daldan dala atladığımız, birçok konuya değindiğimiz çok tatlı, hoş bir sohbet oldu. Başka bir Arı Kovanında bakalım kim konuğumuz olacak, merakla bekleyiniz.
10 Ekim 2023
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.