yaylaboztas@yahoo.com
Kısa ve beyaz saçları, kolyesi ve mavi gözleriyle uzaklara bakıyor.
Ağaçların ve çimlerin olduğu bir parkta, yol kenarında bir bankta gövdesinin üst tarafı ağaçtan görünmeyen bir kişi oturuyor. Lacivert kot pantolon, lacivert mont ve mavi spor ayakkabıları var. Elindeki telefonla meşgul.
YAZAN: Yayla BOZTAŞ

Baharın doğayı okşadığı ılık bir gün. Her zamanki parkımda oturuyorum. Köpeklerin, kedilerin, güvercin ve çocukların bir arada yaşadığı küçük yeşil bir adacık burası.

Ağ ören balıkçı heykelinin önünde, iki de kedi heykeli dostça balıkçıya bakıyorlar. Her zaman canlı bir kedinin oturduğu kucağında bir çocuk var bugün. Demek ki kucaklar demirden de olsa sevgi duygusunu uyandırıyor insanda.

Gözüm banklarda, parkın karşısındaki apartman balkonunda oturan, markete girip çıkan insanlarda. Uzanmış uyuyan köpeklerde, dizlerime sevgiyle sürtünen kedilerde. Hayvanlardan yana içimde bir sevinç. Bugün hava güzel, üşümeyecekler.

Karşımdaki bankta ilk kez gördüğüm yaşlı adam, bir kovanın üzerindeki tepsiye içi buğday dolu pet bardaklar yerleştirmiş. Bardaklara dayadığı karton parçasında elli kuruş yazıyor. İki bardak alıp yere serpiyorum. Ağaçlardan güvercinler yağıyor taş zemine. Burası çocuklarını sevindirmek için marketten şehriye alıp kuş yemleyenlerle doludur her zaman. Ben içimden “buğday ya da kuşyemi varken neden şehriye? Bütün güvercinler obez oldu çıktı” diye geçiririm. Bu nedenle yaşlı adamı görünce sevindim, “Oh güvercinler bugün şehriye yemeyecek.”

Çocuğuyla genç bir anne giriyor parka. Düşündüğüm gibi şehriye paketini açıp yere saçmaya başlıyor. Aynı anda gelen başka bir kadın da bol bol şehriye saçıyor yerlere. Bugün cuma ya aklı sıra güvercinleri besleyerek hayır yapıyorlar. Karşı bankta oturan yaşlı adamdan alsalar ya. O zaman düşündükleri hayır yapma eylemi daha gerçekçi olmaz mı? Hem de iki kat.

Gözüm yaşlı adama takılıyor, bardakların üstünden alıp yakınındaki bir iki güvercine atıyor. Demek ki içine sinmiyor bu kadar yakınına gelen kuşlara yiyecek vermemek. O da müşteriye satacağı buğdaydan iyilik yapıyor, ne yapsın?

Karşıdaki apartmanın balkonundaki yaşlıca teyze bir litrelik yeşil pet şişeyi dikiyor başına. Gazoz mu, limonata mı her neyse… İçtiği şeker yüklü, renkli bir sıvı. Şaşırtıcı.

Bir üst katın balkonundan başı tülbentle bağlı kadın halıyı balkon demirlerinden sarkıtmış tozunu silkelemeye çalışıyor. Gülerek bakıyorum temizlikçi kadına. “Dua et gazozcu teyze seni görmüyor camla kaplı balkonundan, o içtiği yeşil şişedekinin enerjisiyle seni halıdan beter ederdi ya! Haydi, yırttın yine…”

Belediye yetkililerinin büyük uğraşlardan sonra alıp bir bakım evine yerleştirdiği; haftalar boyunca banklardan birinde yatıp kalkan, eşyalarını yanındaki bir market arabasına dolduran kimsesiz kadını görüyorum birden. Yoksa yine o sefalete geri mi döndü diye düşünürken
yanımdaki banka doğru yürüyor. Onunla yoğun bir idrar kokusu oturuyor banka. Kokudan rahatsız olduğuma utanıyorum. Koku algımın yüzümde oluşturduğu ifadeyi silmek için uğraşıyor, yüzüme duyarsız bir maske takıyorum. Maskesiz yüreğim ise hüzün maskesini takıyor hemen…

Kimsesizliğin nasıl bir duygu olduğunu bilmeyişime sevinsem mi üzülsem mi diye düşünerek kalkıp evimin yolunu tutuyorum.

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.