HAZIRLAYAN: Selvet BAYRAKTAR TOKAT
Merhabalar değerli dergi takipçilerimiz. Yine ilginizi çekecek bilimsel gelişmelerden oluşan bir köşe hazırladık sizler için. Önce başlıklar:
· Çocukluk çağındaki stres sperminizde iz bırakıyor
· Bilimden çığır açan keşif: Felç riskini önceden tahmin etmek mümkün olacak
· Ağızdaki bakteriler 'gelecekteki bunama riskinizi belirliyor olabilir'
· Beyin, günü kitap gibi bölümlere ayırıyor
Çocukluk çağındaki stres sperminizde iz bırakıyor
Stresin genetik olarak nasıl aktarıldığını anlamak için epigenetik kavramına göz atmak gerekiyor. Epigenetik, DNA dizisini değiştirmeden genlerin nasıl ifade edildiğini düzenleyen mekanizmaları inceler. Bu mekanizmalar, çevresel faktörlerden etkilenerek nesilden nesle aktarılabilir.
Yapılan çalışmalar, erken yaşta travma veya stres yaşayan bireylerin sperm hücrelerinde epigenetik değişiklikler meydana geldiğini ortaya koyuyor. Bu değişiklikler, gelecek nesillerin stres tepkilerini, psikolojik sağlıklarını ve hatta bazı hastalıklara yatkınlıklarını etkileyebilir.
Harvard Üniversitesi ve McGill Üniversitesi tarafından yapılan araştırmalarda, çocukluk döneminde stres yaşamış bireylerin sperm hücrelerinde belirli epigenetik imzalar tespit edildi. Bu çalışmalardan bazı önemli bulgular şunlardır:
· Fareler üzerinde yapılan deneylerde, stresli ortamda büyüyen erkek farelerin yavrularının da benzer stres tepkileri gösterdiği bulundu.
· Bu durumun, spermdeki mikroRNA’ların (miRNA) değişimi ile ilişkili olduğu belirlendi. 2018 yılında yapılan bir çalışma, çocukluk travması yaşamış erkeklerin spermlerinde belirgin epigenetik değişiklikler tespit etti.
· Depresyon, anksiyete ve stres bozuklukları ile ilişkilendirilen bazı genlerin bu değişimlerden etkilendiği gözlemlendi. Stresin genetik aktarımı şu yollarla gerçekleşebilir:
· MikroRNA Değişiklikleri: Sperm hücreleri, stres hormonlarının etkisiyle belirli genleri aktive eden veya baskılayan mikroRNA değişiklikleri geçirir.
· DNA Metilasyonu: Stres, DNA’nın belirli bölgelerinde metilasyon seviyelerini değiştirerek genlerin çalışma şeklini etkileyebilir.
· Hormonal Etkiler: Erken yaşta stres yaşayan bireylerin hormonal dengeleri değişebilir ve bu durum üreme sağlığını etkileyebilir.
Bilimden çığır açan keşif: Felç riskini önceden tahmin etmek mümkün olacak
Felç, dünyada her yıl milyonlarca insanın hayatını etkileyen ciddi bir sağlık sorunu. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’ne göre, her 40 saniyede bir kişi felç geçiriyor. Ancak bilim insanları, bu riskin yalnızca yaşam tarzı ve sağlık faktörlerine dayanarak değil, göz arkasından alınan görüntülerle de tahmin edilebileceğini ortaya koydu. Uluslararası bir göz hastalıkları uzmanı ekibi, 45.000’den fazla kişinin retina görüntülerini analiz etti. Çalışma, fundus fotoğrafçılığı adı verilen özel bir görüntüleme tekniğiyle gerçekleştirildi. Retina tabanlı Mikro Damar Sağlığı Değerlendirme Sistemi adındaki bir makine öğrenme programı, kan damarlarının yoğunluğu, karmaşıklığı ve kalınlığı gibi 118 farklı özellik üzerinde çalıştı.
Araştırma, 12,5 yıllık bir süreçte 749 kişinin ilk kez felç geçirdiğini ortaya koydu. Bu bireylerin genellikle yaşlı, erkek, sigara içen, diyabetli ve fazla kilolu olduğu belirlendi. Ayrıca yüksek tansiyon ve düşük HDL (iyi kolesterol) seviyeleri de bu grupta daha yaygındı. Araştırmacılar, retinadaki 29 ölçülebilir "parmak izi" farkının felç riskiyle ilişkili olduğunu buldu. Bunların 17’si, kan damarlarının yoğunluğuyla bağlantılıydı. Kan damarlarındaki her yoğunluk değişimi, felç riskinde %10 ila %19 arasında bir farklılık yaratıyordu.
Bu bulgular, retina görüntülemenin felç riski değerlendirmesi için pratik ve uygulanabilir bir yöntem olabileceğini gösteriyor. Özellikle sağlık hizmetlerinin sınırlı olduğu bölgelerde bu yöntem, felç gibi ciddi sağlık sorunlarını önlemek için önemli bir adım olabilir.
Ağızdaki bakteriler 'gelecekteki bunama riskinizi belirliyor olabilir'
İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre insanların ağızlarındaki bakteriler, yaş aldıkça gelecekteki beyin fonksiyonlarıyla ilgili ipuçları verebilir.
Exeter Üniversitesi'nin liderliğinde yapılan çalışmada, belirli bakteri türlerinin daha iyi hafıza ve dikkatle, diğerlerinin de Alzheimer ve beyin sağlığındaki diğer sorunlarla ilişkili olduğu tespit edildi.
Araştırma ekibinin başındaki uzman Dr. Joanna L'Heureux "Sorun yaşamaya başlamadan ya da teşhis için doktora gitmeyi düşünmeden önce bile Alzheimer geniniz olup olmadığını tahmin edecek durumda olabiliriz" dedi.
Araştırma henüz ilk aşamada, ancak uzmanlar şu anda, nitrat yönünden zengin yeşil yapraklı gıdalar gibi belirli sağlıklı yiyeceklerin, belirli bakterilerin oluşumunu artırıp artırmayacağını inceliyor. Araştırmaya 50 yaşın üzerindeki 100'den fazla gönüllü katıldı.
Çalışmaya katılan uzmanlardan Prof. Anne Corbett'e göre "Araştırmanın etkileri büyük". "Belirli bakteriler beyin işlevlerini desteklerken bazıları da gerilemeye yol açıyor. Ağızdaki bakteri dengesini değiştirecek tedaviler, bunamayı önlemede çözümün bir kısmı olabilir. Beslenme alışkanlıklarında değişiklikler, prebiyotikler ya da ağız hijyeninde değişikliklerle ve hatta hedefe yönelik tedavilerle bu olabilir."
Çalışmada, bir başka çalışma için zaten bilişsel testlere tabi tutulmuş 50 yaşın üzerinde 115 gönüllü kullanıldı.
Araştırmacılar, gönüllüleri beyin işlevlerinde sorun olmayanlar ve orta dereceli bilişsel sorunları olanlar şeklinde ikiye ayırdı.
Çalışmaya katılan gönüllüler, ağızlarını yıkadıkları sıvıyı gönderdi ve bu sıvılar incelendi.
Üniversite, ağızlarında yoğun bir şekilde Neisseria ve Haemophilus bakterileri bulunanların daha iyi hafızaları, dikkatleri ve karmaşık görevleri gerçekleştirme kabiliyetleri olduğunu belirledi.
Ancak Dr. L'Heureux, Porphyromonas bakterisi olan bireylerde daha çok hafıza sorunları olduğunu tespit ettiklerini söyledi.
Düşük nitrat oranlarıyla bağlantılı Prevotella adlı bakteri grubunun ise Alzheimer hastalığının risk genini taşıyanlarda daha çok görüldüğünü belirtti.
Dr. L'Heureux, "Kırmızı pancar gibi şeyleri yemenizi tavsiye ediyoruz. Ispanak gibi yeşil yapraklı sebzeler, roka, marul, çok fazla salata. Alkol ve çok fazla işlemden geçmiş şekerli gıdalardan da uzak durmanızı öneriyoruz" dedi.
Beyin, günü kitap gibi bölümlere ayırıyor
ABD'deki Columbia Üniversitesi araştırmacılarının yaptığı çalışma, insan beyninin 24 saati kitap gibi bölümlere ayırdığını ortaya koydu.
Bir yerden bir yere veya bir faaliyetten başka bir faaliyete geçerken yeni bölümlerin beyin faaliyetlerinde gözle görülür bir değişiklikle işaretlendiğini doğruluyor. Bölümlere ayırma, beynin devam eden yaşam akışını anlamlandırmasına açıkça yardımcı oluyor. Bugüne dek yapılan çalışmalarda, beynin her bölümün nerede başlayıp nerede biteceğine tam olarak nasıl karar verdiği net değildi.
Yeni araştırma, kişi için neyin önemli olduğuna ve önceliklerinin neler olduğuna dayanan kişiselleştirilmiş süreci gösteriyor.
Columbia Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Doçent Christopher Baldassano, "Günün yeni bir bölümüne başladığımızda beyin aktivitesindeki ani değişimlerin yalnızca dünyadaki ani değişimlerden kaynaklandığı teorisine meydan okumak istedik. Beyin, yaşam deneyimlerimizi aktif olarak bizim için anlamlı olan parçalara ayırıyor" dedi. Araştırma ekibi, dört mekândan birini (restoran, havaalanı, market ve konferans salonu) ve dört senaryodan birini (ayrılık, teklif, iş anlaşması ve buluşma) içeren 16 kısa sesli anlatım hazırladı. Toplam 415 katılımcı, bu anlatımları dinlemeye davet edildi. Bazı durumlarda beyin aktiviteleri izlenirken, diğerlerinde gönüllülerden bir düğmeye basarak, hikâyenin yeni bir bölümünün ne zaman başladığını belirtmeleri istendi.
En önemlisi, bazı durumlarda araştırmacılar, katılımcıları çalışmanın farklı yönlerine odaklanmaları için hazırladı. (Restorandaki evlilik teklifiyle ilgili bir hikâyede, onlardan teklife veya yemek siparişlerine odaklanmalarının istenmesi gibi). Hazırlamanın, yeni bölümlerin nörolojik tanımlaması üzerinde etkisi oldu ve beynin o anda en önemli olduğunu düşündüğümüz şeye göre düzenleme tekniklerini ayarladığını gösterdi. Mevcut öncelikler ve hedeflerin yanı sıra geçmiş deneyimlerin de bu süreçte rol oynayabileceği fark edildi.
Araştırmacılar, çalışma ile ilgili yayınladıkları makalede, "Bu sonuçlar, şematik olay senaryolarına damıtılmış geçmiş deneyimlerin, gerçekçi deneyim için mevcut algılarımızı oluşturma şeklimizi değiştirdiği mekanizmaları tanımlıyor" ifadelerini kullandı.
Gelecek sayımızda buluşmak üzere umutla kalın.
23.02.2025
Merhabalar değerli dergi takipçilerimiz. Yine ilginizi çekecek bilimsel gelişmelerden oluşan bir köşe hazırladık sizler için. Önce başlıklar:
· Çocukluk çağındaki stres sperminizde iz bırakıyor
· Bilimden çığır açan keşif: Felç riskini önceden tahmin etmek mümkün olacak
· Ağızdaki bakteriler 'gelecekteki bunama riskinizi belirliyor olabilir'
· Beyin, günü kitap gibi bölümlere ayırıyor
Çocukluk çağındaki stres sperminizde iz bırakıyor
Stresin genetik olarak nasıl aktarıldığını anlamak için epigenetik kavramına göz atmak gerekiyor. Epigenetik, DNA dizisini değiştirmeden genlerin nasıl ifade edildiğini düzenleyen mekanizmaları inceler. Bu mekanizmalar, çevresel faktörlerden etkilenerek nesilden nesle aktarılabilir.
Yapılan çalışmalar, erken yaşta travma veya stres yaşayan bireylerin sperm hücrelerinde epigenetik değişiklikler meydana geldiğini ortaya koyuyor. Bu değişiklikler, gelecek nesillerin stres tepkilerini, psikolojik sağlıklarını ve hatta bazı hastalıklara yatkınlıklarını etkileyebilir.
Harvard Üniversitesi ve McGill Üniversitesi tarafından yapılan araştırmalarda, çocukluk döneminde stres yaşamış bireylerin sperm hücrelerinde belirli epigenetik imzalar tespit edildi. Bu çalışmalardan bazı önemli bulgular şunlardır:
· Fareler üzerinde yapılan deneylerde, stresli ortamda büyüyen erkek farelerin yavrularının da benzer stres tepkileri gösterdiği bulundu.
· Bu durumun, spermdeki mikroRNA’ların (miRNA) değişimi ile ilişkili olduğu belirlendi. 2018 yılında yapılan bir çalışma, çocukluk travması yaşamış erkeklerin spermlerinde belirgin epigenetik değişiklikler tespit etti.
· Depresyon, anksiyete ve stres bozuklukları ile ilişkilendirilen bazı genlerin bu değişimlerden etkilendiği gözlemlendi. Stresin genetik aktarımı şu yollarla gerçekleşebilir:
· MikroRNA Değişiklikleri: Sperm hücreleri, stres hormonlarının etkisiyle belirli genleri aktive eden veya baskılayan mikroRNA değişiklikleri geçirir.
· DNA Metilasyonu: Stres, DNA’nın belirli bölgelerinde metilasyon seviyelerini değiştirerek genlerin çalışma şeklini etkileyebilir.
· Hormonal Etkiler: Erken yaşta stres yaşayan bireylerin hormonal dengeleri değişebilir ve bu durum üreme sağlığını etkileyebilir.
Bilimden çığır açan keşif: Felç riskini önceden tahmin etmek mümkün olacak
Felç, dünyada her yıl milyonlarca insanın hayatını etkileyen ciddi bir sağlık sorunu. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’ne göre, her 40 saniyede bir kişi felç geçiriyor. Ancak bilim insanları, bu riskin yalnızca yaşam tarzı ve sağlık faktörlerine dayanarak değil, göz arkasından alınan görüntülerle de tahmin edilebileceğini ortaya koydu. Uluslararası bir göz hastalıkları uzmanı ekibi, 45.000’den fazla kişinin retina görüntülerini analiz etti. Çalışma, fundus fotoğrafçılığı adı verilen özel bir görüntüleme tekniğiyle gerçekleştirildi. Retina tabanlı Mikro Damar Sağlığı Değerlendirme Sistemi adındaki bir makine öğrenme programı, kan damarlarının yoğunluğu, karmaşıklığı ve kalınlığı gibi 118 farklı özellik üzerinde çalıştı.
Araştırma, 12,5 yıllık bir süreçte 749 kişinin ilk kez felç geçirdiğini ortaya koydu. Bu bireylerin genellikle yaşlı, erkek, sigara içen, diyabetli ve fazla kilolu olduğu belirlendi. Ayrıca yüksek tansiyon ve düşük HDL (iyi kolesterol) seviyeleri de bu grupta daha yaygındı. Araştırmacılar, retinadaki 29 ölçülebilir "parmak izi" farkının felç riskiyle ilişkili olduğunu buldu. Bunların 17’si, kan damarlarının yoğunluğuyla bağlantılıydı. Kan damarlarındaki her yoğunluk değişimi, felç riskinde %10 ila %19 arasında bir farklılık yaratıyordu.
Bu bulgular, retina görüntülemenin felç riski değerlendirmesi için pratik ve uygulanabilir bir yöntem olabileceğini gösteriyor. Özellikle sağlık hizmetlerinin sınırlı olduğu bölgelerde bu yöntem, felç gibi ciddi sağlık sorunlarını önlemek için önemli bir adım olabilir.
Ağızdaki bakteriler 'gelecekteki bunama riskinizi belirliyor olabilir'
İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre insanların ağızlarındaki bakteriler, yaş aldıkça gelecekteki beyin fonksiyonlarıyla ilgili ipuçları verebilir.
Exeter Üniversitesi'nin liderliğinde yapılan çalışmada, belirli bakteri türlerinin daha iyi hafıza ve dikkatle, diğerlerinin de Alzheimer ve beyin sağlığındaki diğer sorunlarla ilişkili olduğu tespit edildi.
Araştırma ekibinin başındaki uzman Dr. Joanna L'Heureux "Sorun yaşamaya başlamadan ya da teşhis için doktora gitmeyi düşünmeden önce bile Alzheimer geniniz olup olmadığını tahmin edecek durumda olabiliriz" dedi.
Araştırma henüz ilk aşamada, ancak uzmanlar şu anda, nitrat yönünden zengin yeşil yapraklı gıdalar gibi belirli sağlıklı yiyeceklerin, belirli bakterilerin oluşumunu artırıp artırmayacağını inceliyor. Araştırmaya 50 yaşın üzerindeki 100'den fazla gönüllü katıldı.
Çalışmaya katılan uzmanlardan Prof. Anne Corbett'e göre "Araştırmanın etkileri büyük". "Belirli bakteriler beyin işlevlerini desteklerken bazıları da gerilemeye yol açıyor. Ağızdaki bakteri dengesini değiştirecek tedaviler, bunamayı önlemede çözümün bir kısmı olabilir. Beslenme alışkanlıklarında değişiklikler, prebiyotikler ya da ağız hijyeninde değişikliklerle ve hatta hedefe yönelik tedavilerle bu olabilir."
Çalışmada, bir başka çalışma için zaten bilişsel testlere tabi tutulmuş 50 yaşın üzerinde 115 gönüllü kullanıldı.
Araştırmacılar, gönüllüleri beyin işlevlerinde sorun olmayanlar ve orta dereceli bilişsel sorunları olanlar şeklinde ikiye ayırdı.
Çalışmaya katılan gönüllüler, ağızlarını yıkadıkları sıvıyı gönderdi ve bu sıvılar incelendi.
Üniversite, ağızlarında yoğun bir şekilde Neisseria ve Haemophilus bakterileri bulunanların daha iyi hafızaları, dikkatleri ve karmaşık görevleri gerçekleştirme kabiliyetleri olduğunu belirledi.
Ancak Dr. L'Heureux, Porphyromonas bakterisi olan bireylerde daha çok hafıza sorunları olduğunu tespit ettiklerini söyledi.
Düşük nitrat oranlarıyla bağlantılı Prevotella adlı bakteri grubunun ise Alzheimer hastalığının risk genini taşıyanlarda daha çok görüldüğünü belirtti.
Dr. L'Heureux, "Kırmızı pancar gibi şeyleri yemenizi tavsiye ediyoruz. Ispanak gibi yeşil yapraklı sebzeler, roka, marul, çok fazla salata. Alkol ve çok fazla işlemden geçmiş şekerli gıdalardan da uzak durmanızı öneriyoruz" dedi.
Beyin, günü kitap gibi bölümlere ayırıyor
ABD'deki Columbia Üniversitesi araştırmacılarının yaptığı çalışma, insan beyninin 24 saati kitap gibi bölümlere ayırdığını ortaya koydu.
Bir yerden bir yere veya bir faaliyetten başka bir faaliyete geçerken yeni bölümlerin beyin faaliyetlerinde gözle görülür bir değişiklikle işaretlendiğini doğruluyor. Bölümlere ayırma, beynin devam eden yaşam akışını anlamlandırmasına açıkça yardımcı oluyor. Bugüne dek yapılan çalışmalarda, beynin her bölümün nerede başlayıp nerede biteceğine tam olarak nasıl karar verdiği net değildi.
Yeni araştırma, kişi için neyin önemli olduğuna ve önceliklerinin neler olduğuna dayanan kişiselleştirilmiş süreci gösteriyor.
Columbia Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Doçent Christopher Baldassano, "Günün yeni bir bölümüne başladığımızda beyin aktivitesindeki ani değişimlerin yalnızca dünyadaki ani değişimlerden kaynaklandığı teorisine meydan okumak istedik. Beyin, yaşam deneyimlerimizi aktif olarak bizim için anlamlı olan parçalara ayırıyor" dedi. Araştırma ekibi, dört mekândan birini (restoran, havaalanı, market ve konferans salonu) ve dört senaryodan birini (ayrılık, teklif, iş anlaşması ve buluşma) içeren 16 kısa sesli anlatım hazırladı. Toplam 415 katılımcı, bu anlatımları dinlemeye davet edildi. Bazı durumlarda beyin aktiviteleri izlenirken, diğerlerinde gönüllülerden bir düğmeye basarak, hikâyenin yeni bir bölümünün ne zaman başladığını belirtmeleri istendi.
En önemlisi, bazı durumlarda araştırmacılar, katılımcıları çalışmanın farklı yönlerine odaklanmaları için hazırladı. (Restorandaki evlilik teklifiyle ilgili bir hikâyede, onlardan teklife veya yemek siparişlerine odaklanmalarının istenmesi gibi). Hazırlamanın, yeni bölümlerin nörolojik tanımlaması üzerinde etkisi oldu ve beynin o anda en önemli olduğunu düşündüğümüz şeye göre düzenleme tekniklerini ayarladığını gösterdi. Mevcut öncelikler ve hedeflerin yanı sıra geçmiş deneyimlerin de bu süreçte rol oynayabileceği fark edildi.
Araştırmacılar, çalışma ile ilgili yayınladıkları makalede, "Bu sonuçlar, şematik olay senaryolarına damıtılmış geçmiş deneyimlerin, gerçekçi deneyim için mevcut algılarımızı oluşturma şeklimizi değiştirdiği mekanizmaları tanımlıyor" ifadelerini kullandı.
Gelecek sayımızda buluşmak üzere umutla kalın.
23.02.2025
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.