YAZAN: Şule SEPİN İÇLİ
Gençlik yıllarımda ailemle birlikte dizi izlemekten büyük bir keyif alırdım. İzlerken, yorum yapmak, sanki dizinin içindeymişim gibi duyguları yansıtmak, beni çok dinlendirirdi. ‘Küçük Ev”, “Dallas” dizilerinin bazı sahneleri hala aklımdadır mesela.
Uzun bir zaman dizi izlemeye ara verdim. Güncel olayları takip etmekten, etkinlikten etkinliğe koşmaktan dizi izlemeye zaman ayırmadığımı fark ettim. Bunun yanında biraz da önyargılarım beni esir almıştı. Dizilerde verilen yanlış mesajların artmasını, beyin fırtınası yapmaktan çok, beyin yıkama seansları olarak görmeye başlamıştım. İnsan geliştikçe, beklentilerinin de değiştiğini fark ediyor. Yıllar önce izlediğim dizilerden öylesine etkilenirdim ki özellikle duygusal sahneler, söylenen tatlı sözler, sevgililerin birbirlerine gösterdikleri ilginin hayatımda olmasını isterdim. Oysa gerçek yaşamda hayatımdaki kişilerin özellikleri, bu beklentileri karşılayacak durumda değildi.
Kadının İnsan Hakları Eğitim Programını kadınlara uygularken, birçok eğitici arkadaşımın izledikleri dizilerden çok yararlandıklarını duymuştum. Dizilerdeki örnek olayları, anlattıkları konulara göre uyarlayarak tartışıyor, önemli mesajları vermeye çalışıyorlarmış. O zaman çocuk, ev, çalışma yaşamının getirdiği yük üçgeni arasında kafamı verip de dizi izleyemiyordum.
Son iki yıldır yavaş yavaş dizi izlemeye zaman ayırmaya başladım. Arkadaşım Selvet Bayraktar Tokat, dizi izlemeyi çok sever. Önden dizileri izliyor, beğeneceğimi tahmin ettiği dizileri bana öneriyor sağ olsun. Bu yıl tam yedi dizi izledim. Bunlar; pazartesi günü ‘Bir Küçük Gün Işığı’, salı ‘Aile’, çarşamba ‘Çöp Adam’, perşembe ‘Aldatmak’, cuma ‘Kızılcık Şerbeti’, iki tane de internetten takip ettiğim sesli betimlemeli ‘Veda Mektubu’ ve ‘Kraliçe’. Bu dizilerde dikkatimi çeken bazı önemli noktalar oldu. Merak etmeyin, diziye dalıp da yemek yakmadım ve hiçbir işimi ihmal etmedim. Kimilerini öylesine zaman geçirmek, kimilerini de öğrenmek ve yorumlamak için izledim.
Dizilerde seslendirme, oyundaki kişinin özelliklerine göre yapılan seçimler gerçekten harika ötesi. Eskiye göre bazı olumlu gelişmeleri fark ettim bu dizilerde. Tabii benim izlediklerim, dizilerin arasından yapılmış bir seçkiydi. Psikolojik destek konusu genel anlamda çok yerinde vurgulardan oluşuyor. Kadına karşı şiddet olayları, kadın-erkek ilişkileri, bilinçlendirici mesajlar içeriyor. Aldatılma karşısında, izlenen stratejiler genel anlamda çok sağlıklı. Kabullenme çok az ve katlanma, bağırıp çağırma tepkilerinin yerine sakin kalma, kıskançlıktan beslenip aşırı denetim yerine, sağlıklı bir şekilde, zamana yayarak kanıt toplama olayları çok öğretici. İletişim konusu da sağlıklı sözler içeriyor. Ağız dalaşı yapmak yerine, sözcükleri seçerek, kendi hissettiklerini karşıya sağlıklı bir biçimde aktarma örnekleri oldukça fazla. Kadınların güçlenmesi gibi klasik her işi üstlenme yerine güçlü duruş örneklerinin sergilenmesi de çok anlamlı. Kadınlar sadece kendi ayakları üzerinde durmakla kalmıyor, uğradıkları haksızlıklar karşısında hakları için mücadele verebiliyorlar ve bu hak arayışını, çalışma yaşamında başarma, iletişimde sağlıklı sözcükleri seçme gibi somut olaylarla gösterebiliyorlar.
Bazı sözler var ki insan not alıyor beynine. Örneğin, “Çevreden gelen bin kötülük olsun, insanın kendine yaptığı bir kötülük, bu kötülüklerden daha çok zarar vericidir.’ Düşündüğümüzde çok doğru.
Yaşanmış olayları buluyoruz dizilerde ancak çok abartılı ve hepsi bir arada olunca, ürküyor insan. Başlarda çok iyi gidiyor, sezonluk dizi olunca uzatma ve heyecan katma kaygısıyla, saçmalamaya başlıyorlar. O zaman sırf merak ettiğin için izliyorsun.
Yalnız izlediğim hemen her dizide zengin aileler, hizmetçiler var. Devletin giderek muhafazakârlaşan tutumları dizilerde çokça hissediliyor. Birbirinden farklı görüşlere sahip olanlar arasındaki farklar ele alınırken, muhafazakâr olmayanların yaklaşımları gerçek dışı saygısız davranışlar içeriyor. Örneğin, içkinin girmediği bir eve, kız istemeye gelen ailenin bile bile içki getirmesi ve giderken de içilmediği için geri istemesi, gerçek yaşamda yapılamayacak kadar büyük bir ayıp. Muhafazakâr olanların yaklaşımlarında da sanki bütün yeniliklere kapalılarmış gibi olaylar anlatılıyor. Kolonyanın alkolden arındırılması için sulandırılması, bu olaylardan yalnızca biri. Dizinin yayımlandığı kanalın politikasına göre anlayış farkı çok hissediliyor. Bazı yanlış tutumlar, sanki çok doğruymuş gibi gösteriliyor. Kürtaj karşıtlığı konusu farklı olaylarla gündeme geliyor. İstenmeyen bir gebelik oluyor, kürtaj seçeneği hiç gündeme gelmiyor. Ya kaza geçiriyor ya da bir saldırı oluyor, bebek düşüyor. Çekirdek aileden çok ısrarla geniş aileye özendirme var. Ekonomik durumları çok iyi olduğu halde, bir biçimde yeni evlenenler aynı ortamda yaşıyor. Kültür farkı önemsizleştiriliyor. Gerçek yaşamda farklı kültürlerin bir arada yaşaması, uyum sağlaması birçok evliliğin bitmesinin fitilini ateşlediği halde, ısrarla gözümüze batıra batıra farklı kültürlerin bir arada olması dayatılıyor.
Mafyaya özendirme var ve bu en tehlikeli olanlardan biri. Yasalar, toplum kuralları, polisin önemi göz ardı ediliyor. Gerçek yaşamda da bazı insanların kısa zamanda iş bitirme pahasına, mafyatik olaylara nasıl karıştığını, insanların birbirlerine nasıl zarar verdiklerini görüyoruz. Dizileri izleyenlerin kişilik özellikleri, beklentileri, etkilenme biçimleri birbirinden çok çok farklı. Bu, yaşamında mafyaya başvurmayı isteyenleri özendirmez mi? Sonuçta herkes yorum yaparak analiz ederek izlemiyor bu dizileri. Üstelik bir avukat, mafyadan destek isteyebiliyor. Adalet duygusu da aile-çocuk ilişkisi üzerinden çarpıtılabiliyor. Bir hâkimin çocuğu adam öldürüyor. Bu suçun ortaya çıkmasıyla tehdit edilen hâkim, başka bir davada haksızlık yapıyor. Çevresindekiler de “Senin yerinde hangi anne olsa, bunu yapardı. Kendini boşuna suçlama.” diyebiliyorlar. Üstelik bu kadın mesleğini icra ederken, dürüst olmayı düstur edinmiş biri.
Kadına karşı şiddette, ailenin yaptığı haksızlıklar karşısında direnmeyi öğrenen, kendisine yanlış yapanlarla yüzleşme cesaretini bulan kadınları görüyoruz ancak 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi yasasıyla ilgili örnekleri bulamıyoruz. Boşanma da sümen altı edilen bir konu.
Sonuç olarak neyi izlediğimizden çok, nasıl izlediğimize, hangi çıkarımları yaptığımıza yoğunlaşmamız gerekiyor. Burada da denge kurma söz konusu. Dizi izlemek hayatımızın merkezi olmamalı. Hangi amaçla izlediğimiz de çok önemli. Analiz etmek, yorumlamak kadar, eğlenmek, keyfini çıkarmak da bizim en doğal hakkımız. “Dizileri izlemeyin, sizi avutuyorlar, uyutuyorlar” öğütleri yerine, sağlıklı olanı yapmamız, yaşamımıza renk katabilmemiz önemli.
17 Temmuz 2023
Gençlik yıllarımda ailemle birlikte dizi izlemekten büyük bir keyif alırdım. İzlerken, yorum yapmak, sanki dizinin içindeymişim gibi duyguları yansıtmak, beni çok dinlendirirdi. ‘Küçük Ev”, “Dallas” dizilerinin bazı sahneleri hala aklımdadır mesela.
Uzun bir zaman dizi izlemeye ara verdim. Güncel olayları takip etmekten, etkinlikten etkinliğe koşmaktan dizi izlemeye zaman ayırmadığımı fark ettim. Bunun yanında biraz da önyargılarım beni esir almıştı. Dizilerde verilen yanlış mesajların artmasını, beyin fırtınası yapmaktan çok, beyin yıkama seansları olarak görmeye başlamıştım. İnsan geliştikçe, beklentilerinin de değiştiğini fark ediyor. Yıllar önce izlediğim dizilerden öylesine etkilenirdim ki özellikle duygusal sahneler, söylenen tatlı sözler, sevgililerin birbirlerine gösterdikleri ilginin hayatımda olmasını isterdim. Oysa gerçek yaşamda hayatımdaki kişilerin özellikleri, bu beklentileri karşılayacak durumda değildi.
Kadının İnsan Hakları Eğitim Programını kadınlara uygularken, birçok eğitici arkadaşımın izledikleri dizilerden çok yararlandıklarını duymuştum. Dizilerdeki örnek olayları, anlattıkları konulara göre uyarlayarak tartışıyor, önemli mesajları vermeye çalışıyorlarmış. O zaman çocuk, ev, çalışma yaşamının getirdiği yük üçgeni arasında kafamı verip de dizi izleyemiyordum.
Son iki yıldır yavaş yavaş dizi izlemeye zaman ayırmaya başladım. Arkadaşım Selvet Bayraktar Tokat, dizi izlemeyi çok sever. Önden dizileri izliyor, beğeneceğimi tahmin ettiği dizileri bana öneriyor sağ olsun. Bu yıl tam yedi dizi izledim. Bunlar; pazartesi günü ‘Bir Küçük Gün Işığı’, salı ‘Aile’, çarşamba ‘Çöp Adam’, perşembe ‘Aldatmak’, cuma ‘Kızılcık Şerbeti’, iki tane de internetten takip ettiğim sesli betimlemeli ‘Veda Mektubu’ ve ‘Kraliçe’. Bu dizilerde dikkatimi çeken bazı önemli noktalar oldu. Merak etmeyin, diziye dalıp da yemek yakmadım ve hiçbir işimi ihmal etmedim. Kimilerini öylesine zaman geçirmek, kimilerini de öğrenmek ve yorumlamak için izledim.
Dizilerde seslendirme, oyundaki kişinin özelliklerine göre yapılan seçimler gerçekten harika ötesi. Eskiye göre bazı olumlu gelişmeleri fark ettim bu dizilerde. Tabii benim izlediklerim, dizilerin arasından yapılmış bir seçkiydi. Psikolojik destek konusu genel anlamda çok yerinde vurgulardan oluşuyor. Kadına karşı şiddet olayları, kadın-erkek ilişkileri, bilinçlendirici mesajlar içeriyor. Aldatılma karşısında, izlenen stratejiler genel anlamda çok sağlıklı. Kabullenme çok az ve katlanma, bağırıp çağırma tepkilerinin yerine sakin kalma, kıskançlıktan beslenip aşırı denetim yerine, sağlıklı bir şekilde, zamana yayarak kanıt toplama olayları çok öğretici. İletişim konusu da sağlıklı sözler içeriyor. Ağız dalaşı yapmak yerine, sözcükleri seçerek, kendi hissettiklerini karşıya sağlıklı bir biçimde aktarma örnekleri oldukça fazla. Kadınların güçlenmesi gibi klasik her işi üstlenme yerine güçlü duruş örneklerinin sergilenmesi de çok anlamlı. Kadınlar sadece kendi ayakları üzerinde durmakla kalmıyor, uğradıkları haksızlıklar karşısında hakları için mücadele verebiliyorlar ve bu hak arayışını, çalışma yaşamında başarma, iletişimde sağlıklı sözcükleri seçme gibi somut olaylarla gösterebiliyorlar.
Bazı sözler var ki insan not alıyor beynine. Örneğin, “Çevreden gelen bin kötülük olsun, insanın kendine yaptığı bir kötülük, bu kötülüklerden daha çok zarar vericidir.’ Düşündüğümüzde çok doğru.
Yaşanmış olayları buluyoruz dizilerde ancak çok abartılı ve hepsi bir arada olunca, ürküyor insan. Başlarda çok iyi gidiyor, sezonluk dizi olunca uzatma ve heyecan katma kaygısıyla, saçmalamaya başlıyorlar. O zaman sırf merak ettiğin için izliyorsun.
Yalnız izlediğim hemen her dizide zengin aileler, hizmetçiler var. Devletin giderek muhafazakârlaşan tutumları dizilerde çokça hissediliyor. Birbirinden farklı görüşlere sahip olanlar arasındaki farklar ele alınırken, muhafazakâr olmayanların yaklaşımları gerçek dışı saygısız davranışlar içeriyor. Örneğin, içkinin girmediği bir eve, kız istemeye gelen ailenin bile bile içki getirmesi ve giderken de içilmediği için geri istemesi, gerçek yaşamda yapılamayacak kadar büyük bir ayıp. Muhafazakâr olanların yaklaşımlarında da sanki bütün yeniliklere kapalılarmış gibi olaylar anlatılıyor. Kolonyanın alkolden arındırılması için sulandırılması, bu olaylardan yalnızca biri. Dizinin yayımlandığı kanalın politikasına göre anlayış farkı çok hissediliyor. Bazı yanlış tutumlar, sanki çok doğruymuş gibi gösteriliyor. Kürtaj karşıtlığı konusu farklı olaylarla gündeme geliyor. İstenmeyen bir gebelik oluyor, kürtaj seçeneği hiç gündeme gelmiyor. Ya kaza geçiriyor ya da bir saldırı oluyor, bebek düşüyor. Çekirdek aileden çok ısrarla geniş aileye özendirme var. Ekonomik durumları çok iyi olduğu halde, bir biçimde yeni evlenenler aynı ortamda yaşıyor. Kültür farkı önemsizleştiriliyor. Gerçek yaşamda farklı kültürlerin bir arada yaşaması, uyum sağlaması birçok evliliğin bitmesinin fitilini ateşlediği halde, ısrarla gözümüze batıra batıra farklı kültürlerin bir arada olması dayatılıyor.
Mafyaya özendirme var ve bu en tehlikeli olanlardan biri. Yasalar, toplum kuralları, polisin önemi göz ardı ediliyor. Gerçek yaşamda da bazı insanların kısa zamanda iş bitirme pahasına, mafyatik olaylara nasıl karıştığını, insanların birbirlerine nasıl zarar verdiklerini görüyoruz. Dizileri izleyenlerin kişilik özellikleri, beklentileri, etkilenme biçimleri birbirinden çok çok farklı. Bu, yaşamında mafyaya başvurmayı isteyenleri özendirmez mi? Sonuçta herkes yorum yaparak analiz ederek izlemiyor bu dizileri. Üstelik bir avukat, mafyadan destek isteyebiliyor. Adalet duygusu da aile-çocuk ilişkisi üzerinden çarpıtılabiliyor. Bir hâkimin çocuğu adam öldürüyor. Bu suçun ortaya çıkmasıyla tehdit edilen hâkim, başka bir davada haksızlık yapıyor. Çevresindekiler de “Senin yerinde hangi anne olsa, bunu yapardı. Kendini boşuna suçlama.” diyebiliyorlar. Üstelik bu kadın mesleğini icra ederken, dürüst olmayı düstur edinmiş biri.
Kadına karşı şiddette, ailenin yaptığı haksızlıklar karşısında direnmeyi öğrenen, kendisine yanlış yapanlarla yüzleşme cesaretini bulan kadınları görüyoruz ancak 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi yasasıyla ilgili örnekleri bulamıyoruz. Boşanma da sümen altı edilen bir konu.
Sonuç olarak neyi izlediğimizden çok, nasıl izlediğimize, hangi çıkarımları yaptığımıza yoğunlaşmamız gerekiyor. Burada da denge kurma söz konusu. Dizi izlemek hayatımızın merkezi olmamalı. Hangi amaçla izlediğimiz de çok önemli. Analiz etmek, yorumlamak kadar, eğlenmek, keyfini çıkarmak da bizim en doğal hakkımız. “Dizileri izlemeyin, sizi avutuyorlar, uyutuyorlar” öğütleri yerine, sağlıklı olanı yapmamız, yaşamımıza renk katabilmemiz önemli.
17 Temmuz 2023
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.