eminekamci@hotmail.com
Açık kahverengi saçlarını toplamış, üzerinde siyah montuyla, açık alanda, gülümsüyor.
Duvarlarında 3 tane çiçek ve doğa resminin betimlendiği tablo olan sergi salonunun ortasında genç bir kadın arkası dönük tablolara bakıyor. Sergi salonunun duvarları kahverengi, zemin sarı  parkeli, ortamı loş ve ışık daha çok tablolara doğru verilmiş.
YAZAN: Emine KAMÇI

Yaklaşık yirmi gün kadar önce beni Türkiye Görme Özürlüler Kütüphanesinden arayarak bir müze sergisi olduğunu, bu etkinliğe katılıp katılamayacağımı sormuşlardı. Bense, il dışında bulunduğumu, etkinliğin yapıldığı tarihte İzmir’de olursam katılabileceğimi söylemiştim.
Etkinlikten iki gün önce tekrar aradılar ve kesin olarak katılıp katılamayacağımı sordular. Ben de dönüş yolunda olduğumu ancak sergi günü başka işim olduğunu bildirdim. Çünkü onlara vermiş olduğum sözü tamamen unutmuştum. Bunu bana anımsattıklarında mahcubiyetle özür dileyerek diğer işimi iptal edeceğimi söyledim.
Etkinlik günü gelip çattığında tüm katılımcıları belli noktalardan arabayla alarak müzenin bulunduğu yere götürdüler.
Burası İzmir Yeşilova’daydı. Müzedeki eserlerse, çoğunlukla Yeşilova Höyüğünden çıkarılmış buluntuların kille yapılmış taklitleriydi.
Mekân içine alındığımızda adeta kendimi evimde hissettim. İçerideki her şey tamamen biz görme engellilere göre düzenlenmişti. Yürümekte olduğumuz çizgilerden tutun da duvar diplerine sıralanmış eserlerin alt kısımlarındaki kabartma açıklamalara dek hepsi son derece anlamlıydı. Belki “ne var bunda?” diyenler olabilir. Evet, bütün bunlar olması gereken şeylerdi kuşkusuz ama böyle bir mekâna ben ilk kez geliyordum ve bütün bu yapılanlar benim için çok değerliydi. Çünkü buradaki her şey beni özgürleştiriyordu. Eminim ki diğer arkadaşlarım da böyle hissetmişlerdir. Öyle ki zaman zaman gruptan ayrılıp kendi başınalığımın tadını çıkarıyordum. Ancak böyle durumlarda hemen bir görevli ya da rehber yanıma gelerek yeni yeni eserlere yönlendiriyordu.
İlk olarak kemik buluntuların taklitlerini inceledim; sonra da sırasıyla denizkestaneleri, deniz kabukları, çeşitli balık figürleri, fırın ve evler, küpler… Farklı boyutlarda kaplar kille taklit edilmişti. Evlerin bazıları çok ilginçti. Hatta elimin altındaki bir evi incelerken arkeoloji başkanı gelip evin çatısını kaldırınca çatının direklerle ayakta durduğuna tanık olmamı sağlamış oldu.
Bıçaklar, kamalar, mühürler, kaplar derken bir kabın eskiden özel törenlerde kullanıldığını söyledi başka bir görevli.
Şimdilerde Yeşilova’da deniz yoktu. Balık ve deniz kabuğu gibi buluntuların bir an burada ne işi olduğunu düşündüm. Yanımdaki kadın görevli düşüncelerimi okumuşçasına, “Bir zamanlar buralarda deniz varmış ve sonra deniz çekilince de bütün bunlar toprakta kalmış.” dedi. Bir anda kaynaşmıştık. Davranışları içten ve önyargısızdı. Bu arada kadın görevli bana kendisinin dalgıç olduğunu söyleyince yüzme bilmediğime hayıflandım, sonra da ona bunu itiraf ettim.
Müze gezimizin sonuna doğru basının olduğunu bildirdiler. Kısacık röportajlar yapıldı, fotoğraflar çekildi. Bazı açıklamalardan sonra da araca binerek evlerimize dağıldık.
Böyle bir çalışmaya emek veren tüm görevlilere buradan minnet duyduğumu ifade ederken sonsuz teşekkürlerimi sunuyor, gelecekte de bu tür çalışmaların çoğalmasını diliyorum.
12 Temmuz 2023

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.