eminekamci@hotmail.com
Açık kahverengi saçlarını toplamış, üzerinde siyah montuyla, açık alanda, gülümsüyor.
Bebek arabasında uyuyan bir bebek. Üstünde beyaz bir bere var ve boğazı atkı ile sarılmış. Üzerine desenli, yeşil bir battaniye örtülmüş. Bebek soğuk havaya karşı iyice sarılmış; çevrede kar var.
YAZAN: Emine KAMÇI
Yazarın ‘Anılara Tutunmak’ kitabından alınmıştır.

Ağır aksak iniyordu patika merdivenleri. Soldan vuran son kızıllık, sağda aşağıya doğru sıralanmış ağaçlara yansıyordu.
Birden durdu. Bu görüntüyü kaçırmak istemiyordu. Bir fotoğraf makinesi yoktu. O da bu anı, belleğine kazırcasına baktı baktı, sonra da yeniden aşağıya inmeye başladı.
Parkın merdivenleri, biraz aşağıda oldukça trafik yoğunluğu yaşanan genişçe bir caddeyle kesiliyordu. Genç kadın, caddeye dek inmesini sürdürdü; sonra da sola dönüp alt geçide girdi. Günün son ışıkları, içeriye zar zor ulaşabiliyordu. Geçit oldukça tenhaydı. Bir ürperti yalayıp geçti kadının bedenini. Biraz bundan biraz da burnunun direğini kırarcasına sızlatan koku yüzünden, yürüyüşünü hızlandırdı.
Tam geçitten çıkmak üzereydi ki, duvarın dibinde bir kımıltı fark eder gibi oldu. “Bir kedi!” diye düşündü. “Büyükçe bir kedi.” Yakınına gelince, onun bir kedi olmadığını anlamakta gecikmedi. Kalın, tüylü bir battaniyeye sarıp sarmalanmış bir bebek ayaklarının önünde yatmaktaydı. Ara sıra da kedi miyavlamasına benzer sesler çıkarıyor, sanki sessiz durması gerektiğini biliyor gibiydi.
Kadının ilk aklına gelen, “Eğer sahipsizse, evlat edinirim” oldu. Bebeği kucağına alarak, battaniyeyi araladı ve bebeği iyice incelemeye çalıştı. Bu arada geçitten de çıkmıştı. Şimdi onu daha iyi görebiliyordu. Bebek, tepeden tırnağa pembelerle giydirilmişti. “Bir kız çocuğu!” diye geçirdi kafasından. Kendisinin iki oğlu vardı; bu da kız olsundu. Hem iyi de olurdu. Bir kız çocuğunun özlemini duymuştu içinde hep. Gerçi çocuklarını çok seviyordu. Onları kimselere değişmezdi ya; yine de bir kızı da olsun isterdi. Fakat, üçüncü bir çocuğu doğurmayı da hiç düşünmemişti.
Evet evet, bu bebek mutlaka kendisinin olmalıydı. Ona şimdiden kanı kaynamıştı bile. Eve gidince ilk işi, eşiyle konuşmak olacaktı. İnşallah kimseler arayıp sormasındı bu bebeği. Birden kulağına bebek ağlamasına benzer bir ses gelir gibi oldu. Hemen aklına pembeli kızı gelmişti. Yerinden yavaşça doğruldu. Bir yandan da kafasını toparlamaya çalışıyordu. Gözlerini iyice açtıktan sonra çevreyi telaşlı bakışlarla araştırdı. Bebek falan yoktu. Güzel bir yaz ikindisiydi. Açık kalan pencereden, bahçedeki ağaçların akşam güneşinde oynaşmasıyla esen rüzgâr içeriye doluyordu. Bu arada dışarıda dalaşan iki kedinin bebek ağlaması gibi çıkarmış olduğu ses işitiliyordu.
Nerdeyse akşam olacaktı. Nasıl da içi geçmişti. Oturduğu yerde bir kez daha gerinirken, burnuna bir yanık kokusu gelince, yerinden bir ok gibi fırlayarak mutfağın yolunu tuttu. Saatler önce ocağa koymuş olduğu yemek kömür olmuştu.

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.