aysegulcinilhan@gmail.com
Geleneksel Türk evleri. Beyaz badanalı ve kahverengi ahşap çerçeveli tipik Anadolu evleri. Kiremitten yapılmış kırmızı çatılar, dar ve taş döşeli sokaklar arasında dizilmiş. Birkaç evin önünde insanlar yürüyor ve bazı insanlar taş merdivenleri tırmanıyor. Sol altta, üzerinde şemsiye ve sandalyeler bulunan küçük bir açık alan var. Sağ tarafta taş duvarlarla çevrili, kademeli bir tepe yer alıyor.
YAZAN: Ayşe Gülçin İLHAN

Samanpazarı yokuşunda, çerçeveli ahşap el arabasında, tükenen simitlerin yanık susamları yola savrulmuş. Ayran kalmamış ama çayın tadı yerinde en küçük cam bardakta, ağzına kadar dolu! hiç dudak payı olmaz mı şu koskoca şehirde?
Kiremit çatılarda günün son telaşları. Kediler! Sarı, beyaz, sakin ve kirli kediler! Öykücü ferah kuşlar.
Ve yine gün batıyor Ankara’da… Semaha durmuş iki minare. Selçuklu birisi, diğeri evladı Fatihan. Kale eteklerinde bir garip ney sesi. Hamam önünde olmalı, sakin kabir taşlarının ince kırık kederi…
Bakır sinide iki demli çay, biri sana diğeri nasiplisine. Delikli desenli çay kaşıkları vardı eskiden. Onlar geldi hatrıma, bir de teyzemin evi. Derme çatma gecekondudan yayılan kızartma kokusu, hengâme ve mutluluk bizde aile dokusu. Bir şeyler eksik gibi yahut fazla şu bendeki baba korkusu…
Ankara’nın kavuşulmuş hasretleri birikmiş emaye demliğe. Ve dayımın asker mektupları, büyüklere selam edip küçüklerin gözlerinden öpen son satırlar. Aklım hep sende anneanne, aman teskereyi bekle, ben dönmeden sakın bir yerlere gitme! Halı yastıklarda kırmızıyla mavi birbirine eş, yeşil yemyeşil ağaç desenleri alnında solgun güneş… Duvarda geyikli kilim ve pikapta eski bir şarkı: “Kol düğmeleri” Birini sevmiştim evvel zamanın içinde… Yıl bilmem kaç, koalisyon hükümeti var o zaman, benzin karaborsa ve uzun uzadıya yağ kuyrukları … Aynı mahallenin okul yolunda her sabah karşılaşılan kırık kaldırım taşında, göz göze gelemeden bitmişti lise. Bulut bilmezdik biz, daima önümüze bakmayı tembihlerdi öykücü anneler. Ankara belki de bu yüzden keşkelerin bekleme yeri, sahi ne çok keşke bırakmışız Atatürk Bulvarında.
Sonbaharın ilk gün batımları, yağmurları başlamadı henüz. Ama her nedense duygusal bugün gökyüzü… Ha koptu ha kopacak eski kapının demirden kolu.
Salep çıkmadı henüz, limonatanın vakti geçti. Lafı mı olur aramızda, birer çay daha içmenin…
Kediler, ben ve Ankara içimde bin türlü sevmek kaldı. Anlaşılan yine eski heveslerin uzun tümcesi başka bahara kaldı …
2025

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.