Yazarımızın fotoğrafı
Altı kadının vesikalık fotoğrafı, her birinin altında isimleri olacak şekilde yerleştirilmiş. Üst sırada soldan sağa: Tuğba Taşdemir, Nisa Taşdemir, Cansu Esentoğlu; alt sırada soldan sağa: Hanım Gülek, Songül Yılmaz, Esma Dikan. Kadınların tamamı başörtülü. Arka planda yanan ya da ağır hasarlı bir bina görüntüsü silik olarak yer alıyor.
YAZAN: Filiz ARDANUÇ KÜÇÜKKAYA

Kadın…
Tarihin en arka sayfasına itilip, çoğu zaman eksik, bazen de bilerek yanlış yazılan bir gerçeklik.
“Sahi kadın neydi?” diye soruyorsak, mesele kadın değil; insanlığın yüzyıllardır vermediği hesabın masaya dönmesidir.
Çünkü tablo değişmedi.
Kadınlar…
Kimi yangında kapısı kilitli yerlerde, kimi sokakta, kimi evinde sessizce katledildi.
Kimi “balkondan düştü” dendi, kimi “intihar etti” diye susturuldu, kimi çocuklarının gözleri önünde öldürüldü, kimi sessizce toprağa gömüldü.
Ama hepsinin hikâyesi aynı gerçeğe dayanıyordu. Onlar ölmedi. Onları ihmaller öldürdü.
Alevlere teslim edilen kadınlar, sığınaksız bırakılanlar, korunması gereken yerde savunmasız bırakılanlar… Çare ararken, çaresiz kalan kadınlar. Hepsi, bu ülkenin görmezden geldiği bir acının sessiz sayfalarıydı.
Ve bugün geriye sadece şu cümle kalıyor.
Kadınlar kaderden değil, ihmalden öldü.
Ve yanan sadece bedenleri değil; bizim vicdanımızdı.
Doğduğu gün gömülen kız çocukları…
Büyümesine izin verilmeden evliliğe sürülen hayatlar… Saraylarda adından vazgeçirilen, tarlada belini büken, evde görünmez kılınan, sokakta “tehlike” diye damgalanan kadınlar…
Erkeğin arkasından yürüyen kadınlar… Şiddeti örtülen, emeği yok sayılan bir tarihin içinde savruluyor hala.
Sorun yeni değil, utanç da. Ama hikâye bitmedi. Çünkü bu toplum suçluyu değil, mağduru sorgulayacak kadar köhne bir bakış açısına sıkışmış durumda.
Kadın öldürüldüğünde ilk soru hep aynı. “Neden oradaydı?”, “O saatte ne işi vardı?”
Sanki kimsenin söyleyemediği asıl soruyu kadın sormak zorundaymış gibi:
“Katili kim yetiştirdi?”
Erkeklerin çıkardığı savaşların bedelini yine kadınlar ödüyor. Bazen bedeli bedenleriyle…
Evler yanıyor, gelecek yağmalanıyor, bedenler savaşın görünmez cephaneliğine dönüşüyor.
Göç yollarında kaybolan kadınlar, kayıt bile düşülmeden silinip gidiyor; sanki kimliği gidince insanlığı da yok olmuş gibi. Bir ülkenin sınırları yeniden çizilirken, kadınların hayatı bir kurşunkalemle çizilip siliniyor iz bırakmadan.
Tarlada çalışıyor, fabrikada yoruluyor, evde nefes almadan çarkı döndürüyor ama hala “çalışmıyor” deniyor. Üstelik sofraya bile erkekten sonra oturuyor. Ücret uçurumu kadermiş gibi, taciz ve mobbing olağanmış gibi… Adalet ise her zamanki gibi ağır aksak…
Kısacası kadın, güvenli bir yaşamı bile hak ederek değil, mücadele ederek alıyor.
Ama bütün bu enkazın içinde inkâr edilemeyen bir gerçek var.
Kadın dimdik ayakta.
Evladının fotoğrafına dokununca içi titreyen şehit anneleri…
Enkaz başında günleri umuda çeviren kayıp çocukların anneleri…
Minicik bir nefes için dünyayı seferber eden SMA’lı çocukların anneleri…
Gece nöbetlerinde hastane koridorlarında uyumadan bekleyen, kanser tedavisi gören çocukların anneleri…
Bir lokma ekmeği evladına yedirip kendisi aç yatan, yoksullukla mücadele eden anneler…
Doğduğu anda kaderi çizilen çocuklarına sımsıkı sarılıp yılmayan engelli çocukların anneleri…
Şiddet gördüğü için sığınan, evladını korumak için savaşan güven arayan anneler…
Bir avuç ilaç, bir damla tedavi, bir parça gelecek için kapıları aşındıran çaresizliğin içinden güç yaratan anneler…
Hepsi, aynı ağırlığı taşıyan, aynı acıyı bilen, aynı gücü kuşanan kadınlar… Ve hepsi, bu ülkenin konuşamayan ama en sağlam direncini oluşturan yüreklerdir. Hepsi, bu ülkenin görünmeyen omuzları; en çok yaralanıp yine de en çok iyileştiren insanlığın sessiz direncidir.
Bu ülkenin gerçek direnci, makam koltuklarında değil; evde, sokakta, okulda, adliyede nefesi kesilmeden direnen kadınların inadıdır.
“Sahi kadın neydi?”
Bu soru masum değildir.
İnsanlığın yüzüne tutulan bir aynadır bu; saklanmış bir suç dosyasının ilk cümlesi.
Kadın; tarihin ihmalle büyüttüğü yaradır. Ama aynı zamanda o yarayı kapatacak tek kudrettir.
Bugün bu soruyu sorma ihtiyacı doğuyorsa cevabı acı ama nettir.
Kadın, bu dünyanın en çok yük bindirdiği…
Ama buna rağmen en çok ayakta kalan varlığıdır.
Ve insanlık duymasa da duymak istemese de görmese de görmek istemese de kadınların direnci tarihin en gür cümlesi olmaya devam edecektir.
Kadın, direniştir; umuttur ve güçtür.
Her şeyden önce, Yaradan’ın lütfettiği en büyük emanettir.
Ve sonra, insanlığın unuttuğu ışığı taşıyan bir gerçek daha vardır ki…
Gözleri görmese bile dünyayı herkesten daha iyi “gören” kadınlar vardır. Onlar göremez belki… Ama insanın en gizli kırığını, dünyanın en karanlık noktasını hissedebilen umudun kadınlarıdır. Bir dokunuşları karanlığı yumuşatır, nefesleri gerçeği ortaya çıkarır.
Sessizliğin içindeki en ince sızıyı duyar, bir kalbin en kırılgan yerine bile usulca dokunabilirler.
Adımları rastlantı değil, cesaretle çizilmiş yollar, yeniden kurulmuş hayatlardır.
Toplum görmezden geldiğinde bile onlar görünmeyeni görünür kılar, kaybolanı bulur, ışığı karanlığın içinden çekip çıkarırlar.
Eksiklik değil, insanlığın unuttuğu inceliği hatırlatan bir aynadır varlıkları. Sevdayı, öfkeyi, merhameti aynı avuçta toplayıp ışığa dönüştürebilen bir güçtür onlarınki.
Bir gün biri onların elini tuttuğunda, gözleri değil yürekleri konuşur. Ve o konuşma insanın içindeki en eski düğümü çözer, en derin kırığı onarır, gözlerine sessiz bir damla bırakır.
Çünkü gerçek görme, gözlerle değil, yürekle olur.
Onlar, bu dünyanın gerçek görmesini sağlayanlardır.
“Sahi kadın neydi?”
Onlar umudun kadınlarıdır.
23 Kasım 2025

Yorumlar

SAHİ KADIN NEYDİ? İçin Yorum EkleBu yazı için toplam 1 yorum mevcut.

Tebrik

Erdem Çapanoğlu

Filiz hanımı tebrik ederim. Çok başarılı anlatmış gerek yazısı ile gerekse yorumu ile ! Bütün kadınların daha belki ilkokul , belkide genç kız iken hakları ve hürriyetleri anlatılmalı be kadınlarımız be kızlarımız bu ışıkta yürüyerek haklarına sahip çıkarak bilinçli hareket etmelidir. Haklarına önce onlar sahip çıkmalı sonra erkekler olarak bizler sahip çıkmalıyız. Yürekten kutluyorum böylesi hassas bir konuyu ele aldığınız için Filiz hanımıda tebrik ederim.