"Var olmayan yerler" denince, çocukların düş güçleriyle örtüşen yerleri düşünüyorum. Bu yerler yaşadığımız gerçek mekânlara uymuyor. Hatta bunlar gerçekte olmayan yerler. Bu bağlamda Yunanca “her şeyin iyi olduğu yer” yahut “olmayan yer” anlamına gelen "ütopya" sözcüğü aklıma geliyor. Türkçe’de "gerçekleşmesi olanaksız tasarı veya düşünce olarak" tanımlanıyor. İdeal bir toplum düzeni isteği insanlar için hep olması gerekendir. Mevcut sistemin aksayan yönlerini eleştiren ve ideal hayat tarzını anlatan bu düşsel “toplumsal projelere” ütopya adı verilir. Bu türün ilk örneği Platon’un (M.Ö. 375) "Devlet" adlı eseridir.
Ütopya terimini literatüre ilk kazandıran kişi, Kral VIII.Henry tarafından kafası kesilerek idama mahkûm edilen Thomas More,1516 'da "Ütopya" adlı yapıtında gerçekte var olan toplumdan daha iyi olanı ve hatta var olmayan bir sistemi anlatmıştı. Toplum nasıl farklı örgütlenebilir sorusunun yanıtını ararken yaptığı gözlemleri yazmış ve değiştirilebilecek yönlerini düşlemişti. Böylece toplumu düş ürünü bir yapıta konu ederken onun tüm gerçekliğini yok ederek bir imge yaratmıştı. More, okurun 16. Yüzyılda İngiltere’de egemen olan sefalet ve yoksulluk ile ütopyadaki refah ve mutluluğu kıyaslamasını sağlamaya çalışmıştır. Ütopya yazarının tek amacı bir yergi yazmak ve içinde bulunduğu toplumu eleştirmekti. Ne var ki yazar farkına varmadan okuru geleceğe davet etmişti. Yaşadığı toplumun içinde bulunduğu koşullardan ve sistemden hoşnut olmayan yazar, var olmayan bir dünya yaratmıştı. Ütopya, nerede olduğu belirtilmeyen bir adadır. Bu adada 54 şehir vardır. Hepsinde de tek bir dil konuşulur. Ortak yaşam yalnızca tarlalarda değil, ihtiyaçların giderilmesiyle ilgili her alanda söz konusudur. Çocuklar ortak bakım evlerinde büyürdü. Savaşçı değillerdi, yalnızca kendilerinin korunması ve savunulması gerektiğinde savaşa girişebilirlerdi. Ütopya halkının savaş karşıtlığı, bedeni ve beden hazlarını önemsemesi, düşünce özgürlüğü ve yeryüzünde mutluluk ideali More'un Ortaçağ'dan tamamen kopmuş olduğunu da gösteriyor.
James Matthew Barrie’nin Peter Pan'ında da var olmayan bir düş ülkesi çıkar karşımıza. Yazar küçük bir çocukken, okul arkadaşları ile birlikte bahçede ‘korsan gemisi ve mürettebatı oyunları oynar. İleri derecede gelişmiş bir düş gücü vardır. O bahçeyi, Peter Pan’ın yaşadığı ‘Never Land ’(Var Olmayan Ülke) olarak hayal etmiş ve sınıf arkadaşlarından her biri de Peter Pan masalından tanıdığımız karakterlere ilham kaynağı olmuştur. Ağaç tepesinde geçirdikleri uzun saatler boyunca, kendisinin de kuşlar gibi uçabildiğini düşleyen yazar, Peter Pan karakterini ‘uçabilen bir oğlan çocuğu’ olarak yaratarak çocukluk düşünü ünlü kitabında gerçekleştirmiştir. Mutlu bir çocukluk geçirmeyen Barrie'nin oldukça sancılı geçen yaşamı ona hiç büyümeyen bir çocuk olmayı ve bir kuş olup bu çirkin dünyadan kaçabilmeyi düşletmişti. Bu düşler ülkesi Peter Pan’da gerçekleşecekti. 1860’da İskoçya’nın Kirriemuirşehrinde on kardeşin dokuzuncusu olarak dünyaya gelen Barrie altı yaşındayken, on dört yaşındaki ağabeyi David, paten kayarken düşer ve ölür. Barrie’nin abisi David, ailenin ve annesinin en sevdiği çocuktur. David’in ölümünden sonra bir gün Barrie abisinin kıyafetlerini giyerek annesini mutlu etmek ister. Bu da annesinin çok hoşuna gider. O günden sonra Barrie annesinin küçük ve sevgili David’i olmuştur. Artık David gibi giyinmek yetmez. David gibi ıslık çalmaya başlar. David’in rolünü üstlenerek yaşamını sürdürür. Barrie ise gün geçtikçe silikleşir. Ne yazık ki annesi, ‘ölen oğlunun sonsuza dek hiç büyümeyerek bir melek olarak kalacağını’ söyleyerek avunur. Bu travma ve annenin hastalıklı tutumu yüzünden, Barrie hayat boyu ‘psikolojik cücelik’ sendromu çeker ve boyu 1 metre 40 santimetre’den fazla uzamaz. Yazarın hayatındaki bu olayları düşününce Peter Pan’ın, kendisinden ve ölen ağabeyinin birleşmesinden yaratılmış bir kahraman olduğu anlaşılıyor.
Thomas More, Ütopya eserinde ideal bir toplum düzenini konu edinir. Bu ideal toplumda tabii olarak herkes mutludur. Barrie’de durum biraz daha farklıdır. İdeal olarak tasvir edilmese de "var olmayan ülke (Neverland)" çocukların gözünde idealleşmiş, onların yaşamaktan mutlu olduğu bir yer olarak tasvir edilmiştir. Neverland, yazarın kurgusunun bir gereği olarak ortaya çıkar. Yani o da, Ütopya gibi ‘var olmayan ülke’, hatta ‘hiçbir yer’ anlamına gelir.
Moore ve Barrie gibi Jonathan Swift de düşsel, var olmayan yerlerde Gulliver'in gezilerini kurgulamıştır. Hem yetişkinler hem de küçükler için okunabilecek bu kitabı Swift 1726 yılında tamamlamıştır. Lemuel Gulliver adındaki macera sever genç doktorun çıktığı gezilerde olağanüstü öykülerinin ele alındığı kitapta, yazarın yaşadığı günün koşullarında insanların bencil, çıkarcı, zalim oluşları eleştirilmiştir. Yine kitap, zamanın toplumsal, siyasal ve dinsel kurumlarına yöneltilmiş çok sert bir eleştiri ve taşlama niteliği de taşır. İçinde yaşadığımız gerçeklik ve yaşarken farkına varamadığımız bir tür olumsuzluklar, yerginin abartılmış dünyasında gülünç bir şekilde yansıtılmış olabilir. Ancak, gerçekler bu yolla gözler önüne serilmiştir. Örneğin, birinci kitapta cüceler ülkesinde Gulliver bir devdir. Dev olmasına rağmen, küçücük varlıkların kurdukları gülünç düzen içerisinde cücelerin kibirli davranışları karşısında Güliver'inbir dev olarak bunları ciddiye alması, cüceler imparatoru tarafından kendisine verilen soyluluk unvanını gururla taşıması ve bu unvanın gereklerini yerine getirmeye çalışması yerginin önemli unsurlarından yalnızca biri olarak karşımıza çıkar. İkinci kitapta yazar Gulliver'i devler ülkesine düşürerek onun devler ülkesindeki zavallılığını göstererek okuyucuyu tüm değerlerin nasıl da göreceli olduğunun farkına vardırmak istemiştir.
"Yine cüceler ülkesinde, sınıfların oluşması, imparatorluk sarayında ve düzen içerisinde belli unvanların kazanılmasının ne derece gülünç ritüellere bağlandığının (ip üzerinde cambazlık yaparak, en becerikli olanların bakan olması gibi) gözler önüne serilmesi oldukça çarpıcıdır. Aynı şekilde, fikir ayrılıklarının kaynaklandığı durumlar da oldukça trajikomiktir. Yumurtaların üstten mi yoksa alttan mı kırılacağının kutsal kitaplarda yer alması ve bunun toplumu iki ayrı kesime ayırması da hem Swift dönemi yaşam tarzının bir projeksiyonu hem de günümüz dünyasının farkında olmadan ilkel ayrılıklara sürüklenen insanının garip ikilemini yerli bir şekilde ifade eder." (www.kitap kokusu.net)
Her üç yazar da içinde yaşadıkları toplumsal ya da bireysel olumsuzluklardan kaçmak isteğiyle hiç var olmayan yerler yaratmışlardır. Bu fantastik unsurlar (masal, efsane, olağanüstü insan ve yaratıklar; devler, cüceler, uçan küçük çocuk vs. ve olayların geçtiği soyut mekanlar doğaldır ki öyküyü, romanı daha ilginç kılacak ve okuru daha çok etkileyecektir.
Gulliver'de de (4.bölüm), ütopyada olduğu gibi yer olarak var olmayan bir ada seçilmiştir. Akşit Göktürk'ün "Edebiyatta Ada" adlı kitabının arka kapağında çoğu yazarın ulaşamadıkları düşlerini, özlemlerini gerçekleştirecek bir ada kurguladıklarından söz edilir:
"İnsanlar yüzyıllardan beri mutluluk, dirlik düzenlik, ölümsüzlük, serüven, kaçış yönündeki özlemlerini çoğunlukla uzak bir ada görüntüsüyle birleştirerek dile getirmeyi seçmiş. Bu da yazının en zengin kaynaklarından biri olmuş: Thomas More, Francis Bacon, Daniel Defoe, Jonathan Swift, AldousHuxley, William Golding ve daha nice yazarın yapıtlarında, insan-dünya ilişkisi, düşsel adalar aracılığıyla yansıtılmış. Düş gücünün buluşları ya da bilincin çağrışımları ile yoğun anlamlar kazanan adalar, bazen mutlu bir yalnızlığın mekânı, örnek bir toplumun toprağı; bazen tehlikelerle ve gizemlerle dolu tekinsiz yerler; bazen de büyük serüvenlerin, sıkıntıların, iç çatışmaların yaşandığı ıssız ve uzak diyarlar."
Yalnızca yazarlar değil sıradan insanlar bile kendileri için düşlerinin mekânı olacak adalar düşünmüşler. Erdal Atabek, "Kırmızı Işıkta Yürümek" adlı kitabının armağan vermekle ilgili bölümünde Akşit Göktürk'ün "Edebiyatta Ada" kitabından söz ediyor, şöyle diyor:
"Eski İspanyol haritacılarının sevgilileri harita çizilirken, “Benim için bir ada çiz.” derlermiş. İspanyol haritacısı da sevgilisi için gerçekte olmayan bir ada çizermiş. Eski İspanyol haritalarında böyle sevgiliye armağan adacıklar olurmuş. Kristof Kolomp bir deniz seferinde, haritadan anlayan bir İspanyol'a gemide sularının azaldığını, haritada görülen şu adacıkta içme suyu bulunup bulunmadığını sorunca İspanyol gülümsemiş, "Efendim, o adanın var olduğunu sanmıyorum. Onu çizen haritacı sevgilisine çizmiştir demiş" de gerçek ortaya çıkmış. Akşit Göktürk'ün Edebiyatta Ada yapıtını okuduğumda çok gülmüştüm. Sevgilisinden haritada bir ada isteyen İspanyol kadını da, ona adayı armağan eden İspanyol haritacısı da ne güzel bir şey yapmışlar.”
Edebiyatta, hoşnut olunmayan toplumsal koşulların, sistemlerin; ekonomik dar boğazların, bireysel çıkmazların karşısında çaresiz kalınarak, olmayan dünyaları düşleyip, buralarda gerçekte olmasını istedikleri ideal toplumsal düzeni fantastik olarak kurgulayan çokça yazar çıkar karşımıza. Yazdıkları öykü ya da romanların bir kısmı senaryolaştırılarak sinemaya da aktarılmıştır.
Sinemanın var olmayan yerlerini mekân alanlardan Gotham'da yetim Bruce Wayne'nin doğduğu, karanlık basınca suçluların uyandığı ve sanki hiç güneşin doğmadığı bir kentte geçer olaylar.
Yüzüklerin Efendisi’nin geçtiği Orta Dünya’nın kendisi de aslında var olmayan yerlerdendir; Shire’nin kendine özgü bir yeri vardır. Bu köyde olabildiğince sevimli evler bulunur. Burası eğlenmesini ve yaşamasını bilen, dürüst ve çalışkan insanlarla doludur.
Yine sözünü ettiğim Barrie'nin Peter Pan'ı da 1953'te ilk kez, animasyon türünde Walt Disney film şirketi tarafından beyaz perdeye aktarılmış, daha sonra hatta son yıllarda da filmi çekilmiştir.
KAYNAKLAR;
1.Peter Pan; J.M Barrie, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2016
2.Kırmızı Işıkta Yürümek, Erdal Atabek, Altın Kitaplar,2012
3.www.kitapkokusu.net
4.Güliver'in Gezileri, Jonathan Swift. Bilgi Yayınevi, Çocuk Klasikleri
5.Sinemanın var olmayan yerleri, www.sinefesto.com
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.