YAZAN: Şule SEPİN İÇLİ
Geçenlerde, Grup Manifest ile ilgili bir sanat söyleşisini izledim. Tüylerim ürperdi. Sahnede dans ederek şov yapan grubun yaptığı iş sanat değilmiş. Değerlerimizi sorgulatıyormuş. İcra edilen müzikler, yazılan kitaplar sanatsal değeri taşır mı taşımaz mı konusunda söz söylemek bana düşmez. O söyleşide, bu gruba destek veren insanlar da yargılanıyordu. Göz altılardan, tutuklamalardan, baskılardan hiç söz edilmedi. Yasakçı bir anlayışın kol gezdiği bir ülkede, sanat kendini nasıl var edecek? Özgür üretim nasıl yapılacak? Gerçekten sanat konusunda araştırmalar yapan ilgili insanların yorumları farklı olabilir. Düşüncelerine katılırız, katılmayız bunlar ayrı konu. Bunları dillendirmek başka, yetkisi olan, olmayan herkesin yorum yapması, ahlak bekçiliğine soyunması bambaşka. Yürütülen tartışmalar, baskıya, tutuklamalara dönüşür, konserler yasaklanacak duruma evrilirse, işin boyutu tamamen değişir.
Bu grubun binlerce izleyicisi var. Hepsi mi ahlaksız? Sadece bununla kalmıyor. Şarkı sözleri yasaklanıyor, aile düzenine tehdit oluşturduğu için. Yıllardır kadınları aşağılayan şarkılar dillerden düşmez, hatta hareketli müzik olarak dinlenir ve oynanır. Onlar bizim değerlerimize aykırı değil mi? İki örnek paylaşalım. ‘Dam üstünde un eler, tombul tombul memeler.’ bu şarkı toplumun hangi değerine hizmet eder? Kadının meta olarak görülmesini desteklemez mi? ‘Tabancamın sapını gülle donatacağım. Alacağım başka yar seni çatlatacağım.’ Bunlar cinsiyetçi, kadınları yok sayan, çok eşliliği normalleştiren, içinde şiddet barındıran şarkılardır. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Ne oldu da kadınların sanatına, giysilerine bu kadar fazla dil uzatanlar artmaya başladı? 12 Eylül sonrasında siyasi yasaklar kapsamında kitaplar toplatılır, siyasi görülen sanatçıların şarkıları yasaklanırdı. Şimdi sorun tamamen politik. Kadınlar üzerinden yasakçı anlayışı artırmak, insanlara baskı yapıp korkutmak, geriye gidişin duvarlarını yavaş yavaş örmek.
Yıllardır bazı sanatçıların uyuşturucu kullandığı söylenir, hatta sanatçı oldukları için doğal karşılanırdı. Sanatçı sahnedeyken kendilerini jiletleyen izleyicilere tanık olmadık mı? Uyuşturucu kullanmakla ilgisi olmayan sanatçılar göz altına alınıyor, onlar aracılığıyla sanatın onuruyla oynanıyor. Biz bu günlere, sanatın içine tükürmekle başlayan sözlerle başlayıp geldik. Uyuşturucu kullanımı ve uyuşturucu kaçakçılığının artmasında payı olanlara bir ceza var mı? Olmaz çünkü para akışı var orada. Para olunca, değerlerin lafı bile olmuyor.
Yasaklama uygulamaları ortada bir sorun olsa bile, o sorunu çözmez, tersine arzu doğurur. İnsanlar gizli gizli yaparlar. Ahlak zabıtası şeklinde davrananların kendi hayatları nasıl acaba? Ne kadar değerlerine bağlılar? İnsanların giyimi kuşamı, yaşa, psikolojik durumuna, özgür tercihlerine bağlıdır. Beğenmek durumunda değiliz. Yasaklamaya ve baskı yapmaya hiç hakkımız yok.
Yetiştirme yurdunda çalışırken, kızlarımız yaşları gereği ve içinde bulundukları ruhsal koşullar nedeniyle, bizlere göre çok abartılı giyinirlerdi. Baskı yapmaz, yasaklamaz ve sözüm ona terbiye etmek adına tokat atmazdık. Tartışır, onların fikirlerini alırdık. Kendilerince doğru yolu bulurlardı.
Çocuk yuvasında çalışırken, gerici anlayışın hâkim olduğu bir yönetim gelmişti. En büyük çocuklarımız da ön ergenlik dönemindelerdi. 11-12 yaşlarındaydılar. Bazı oğlan çocuklar dolaplarının kapağına çıplak kadın resimleri asmışlardı. Her sabah denetlenen odalarda bu resimleri gören yönetim, kıyamet kopardı. “Utanmıyorlar mıymış bu resimleri asmaya? Bu resimlere izin veren meslek elamanları nasılmış?” Resimleri yırtmaya, çocuklara ve bize bağırmaya başladılar. Farklı siyasi görüşten olan fakat eğitim konusunda ortaklaşabilen meslek elemanları bu olaya tepki gösterdik. Çocukların gelişimleri gereği bu merakın doğal olduğunu, kendi gençlik dönemlerini anımsamalarını istedik. Direnmemizin sonucunda resimlere karışmayı bıraktılar.
Değişim çağındayız. Teknolojik gelişmeler hızla bizi değişime yönlendiriyor. Buralarda yanlışlar da yaparız, sonuçta kendi doğrumuzu buluruz.
Muhalif olan sanatçılarımızın üzerinde çok yoğun baskı var. Sadece sanatçıların mı üzerinde var bu baskılar? Meslek elemanları, çalışanlar, emekliler, tüm toplum… ortak noktamız şu, bu baskılar kadınların yaşam standartlarını daha çok hedef alıyor.
Neler yapabiliriz? Bu gidişe dur demek öyle kolay olmayacak. Çünkü özellikle kadınları hedef alan gerici anlayışın hortladığı, daha da açık söylemek gerekirse hortlatıldığı günlerden geçiyoruz. Onlar baskıyı artırdıkça biz mücadele edeceğiz, yılmayacağız, yeni yöntemler bulacağız, umudumuzu yitirmeyeceğiz. Aklımızın erdiğince çevremizdeki insanlara anlatacağız, konuşacağız. Sokaklara çıkacağız. Hak mücadelesinde birlikte yol yürüyenlerle yan yana duracağız. Başka yolumuz yok.
23 Ekim 2025
Geçenlerde, Grup Manifest ile ilgili bir sanat söyleşisini izledim. Tüylerim ürperdi. Sahnede dans ederek şov yapan grubun yaptığı iş sanat değilmiş. Değerlerimizi sorgulatıyormuş. İcra edilen müzikler, yazılan kitaplar sanatsal değeri taşır mı taşımaz mı konusunda söz söylemek bana düşmez. O söyleşide, bu gruba destek veren insanlar da yargılanıyordu. Göz altılardan, tutuklamalardan, baskılardan hiç söz edilmedi. Yasakçı bir anlayışın kol gezdiği bir ülkede, sanat kendini nasıl var edecek? Özgür üretim nasıl yapılacak? Gerçekten sanat konusunda araştırmalar yapan ilgili insanların yorumları farklı olabilir. Düşüncelerine katılırız, katılmayız bunlar ayrı konu. Bunları dillendirmek başka, yetkisi olan, olmayan herkesin yorum yapması, ahlak bekçiliğine soyunması bambaşka. Yürütülen tartışmalar, baskıya, tutuklamalara dönüşür, konserler yasaklanacak duruma evrilirse, işin boyutu tamamen değişir.
Bu grubun binlerce izleyicisi var. Hepsi mi ahlaksız? Sadece bununla kalmıyor. Şarkı sözleri yasaklanıyor, aile düzenine tehdit oluşturduğu için. Yıllardır kadınları aşağılayan şarkılar dillerden düşmez, hatta hareketli müzik olarak dinlenir ve oynanır. Onlar bizim değerlerimize aykırı değil mi? İki örnek paylaşalım. ‘Dam üstünde un eler, tombul tombul memeler.’ bu şarkı toplumun hangi değerine hizmet eder? Kadının meta olarak görülmesini desteklemez mi? ‘Tabancamın sapını gülle donatacağım. Alacağım başka yar seni çatlatacağım.’ Bunlar cinsiyetçi, kadınları yok sayan, çok eşliliği normalleştiren, içinde şiddet barındıran şarkılardır. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Ne oldu da kadınların sanatına, giysilerine bu kadar fazla dil uzatanlar artmaya başladı? 12 Eylül sonrasında siyasi yasaklar kapsamında kitaplar toplatılır, siyasi görülen sanatçıların şarkıları yasaklanırdı. Şimdi sorun tamamen politik. Kadınlar üzerinden yasakçı anlayışı artırmak, insanlara baskı yapıp korkutmak, geriye gidişin duvarlarını yavaş yavaş örmek.
Yıllardır bazı sanatçıların uyuşturucu kullandığı söylenir, hatta sanatçı oldukları için doğal karşılanırdı. Sanatçı sahnedeyken kendilerini jiletleyen izleyicilere tanık olmadık mı? Uyuşturucu kullanmakla ilgisi olmayan sanatçılar göz altına alınıyor, onlar aracılığıyla sanatın onuruyla oynanıyor. Biz bu günlere, sanatın içine tükürmekle başlayan sözlerle başlayıp geldik. Uyuşturucu kullanımı ve uyuşturucu kaçakçılığının artmasında payı olanlara bir ceza var mı? Olmaz çünkü para akışı var orada. Para olunca, değerlerin lafı bile olmuyor.
Yasaklama uygulamaları ortada bir sorun olsa bile, o sorunu çözmez, tersine arzu doğurur. İnsanlar gizli gizli yaparlar. Ahlak zabıtası şeklinde davrananların kendi hayatları nasıl acaba? Ne kadar değerlerine bağlılar? İnsanların giyimi kuşamı, yaşa, psikolojik durumuna, özgür tercihlerine bağlıdır. Beğenmek durumunda değiliz. Yasaklamaya ve baskı yapmaya hiç hakkımız yok.
Yetiştirme yurdunda çalışırken, kızlarımız yaşları gereği ve içinde bulundukları ruhsal koşullar nedeniyle, bizlere göre çok abartılı giyinirlerdi. Baskı yapmaz, yasaklamaz ve sözüm ona terbiye etmek adına tokat atmazdık. Tartışır, onların fikirlerini alırdık. Kendilerince doğru yolu bulurlardı.
Çocuk yuvasında çalışırken, gerici anlayışın hâkim olduğu bir yönetim gelmişti. En büyük çocuklarımız da ön ergenlik dönemindelerdi. 11-12 yaşlarındaydılar. Bazı oğlan çocuklar dolaplarının kapağına çıplak kadın resimleri asmışlardı. Her sabah denetlenen odalarda bu resimleri gören yönetim, kıyamet kopardı. “Utanmıyorlar mıymış bu resimleri asmaya? Bu resimlere izin veren meslek elamanları nasılmış?” Resimleri yırtmaya, çocuklara ve bize bağırmaya başladılar. Farklı siyasi görüşten olan fakat eğitim konusunda ortaklaşabilen meslek elemanları bu olaya tepki gösterdik. Çocukların gelişimleri gereği bu merakın doğal olduğunu, kendi gençlik dönemlerini anımsamalarını istedik. Direnmemizin sonucunda resimlere karışmayı bıraktılar.
Değişim çağındayız. Teknolojik gelişmeler hızla bizi değişime yönlendiriyor. Buralarda yanlışlar da yaparız, sonuçta kendi doğrumuzu buluruz.
Muhalif olan sanatçılarımızın üzerinde çok yoğun baskı var. Sadece sanatçıların mı üzerinde var bu baskılar? Meslek elemanları, çalışanlar, emekliler, tüm toplum… ortak noktamız şu, bu baskılar kadınların yaşam standartlarını daha çok hedef alıyor.
Neler yapabiliriz? Bu gidişe dur demek öyle kolay olmayacak. Çünkü özellikle kadınları hedef alan gerici anlayışın hortladığı, daha da açık söylemek gerekirse hortlatıldığı günlerden geçiyoruz. Onlar baskıyı artırdıkça biz mücadele edeceğiz, yılmayacağız, yeni yöntemler bulacağız, umudumuzu yitirmeyeceğiz. Aklımızın erdiğince çevremizdeki insanlara anlatacağız, konuşacağız. Sokaklara çıkacağız. Hak mücadelesinde birlikte yol yürüyenlerle yan yana duracağız. Başka yolumuz yok.
23 Ekim 2025
Yorumlar
Harika bir değerlendirme…
Harika bir değerlendirme. Her zaman güncel bir konu.
Emeklerinize sağlık Şule Hanım.
Kaleminiz hep sivri olsun!