YAZAN : S. Nazik IŞIK
Ayten’i ne zaman tanıdığımı düşünüyorum, düşünüyorum, bulamıyorum. Neden diye de düşündüm epey. Sanki hayatımda hep var olmuş gibi hissettiğim bir kadın olduğundan sonucuna vardım. Hani insanın gerçek dostları vardır, uzun zaman yan yana gelmeseler de ‘’Ne diyorduk?’’ diye konuşmaya kaldıkları yerden devam ederler ya. İşte öyleydi benim için.
Ayten, bu dünyayı Ekim ayı başında bıraktı, gitti. Yani, artık kaldığımız yerden devam etmek için yan yana gelemeyeceğim bir yerde.
Ne kadar tanınan, bilinen bir insandı Ayten, inanın bilmiyorum. Ben ardından da olsa bu neşeli, güler yüzlü kadını tanımanıza aracılık etmek istedim. Kütüphaneciydi Ayten, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun kütüphanesini kuran bir kütüphaneci, mesleğinde her zaman nitelikli işler yapmaya özen göstermiş bir kütüphaneciydi. Ama bu yazıyı yazmamın, size Ayten’i tanıtmak istememin nedeni bir meslek elemanı olarak Ayten’i tanıtmak değil.
Hayatı boyunca sol siyaseti izledi, kendini sosyalist olarak tanımladı. Siyasette, ablası Munise ve eniştesi Mülkiye’nin çok büyük hocalarından, 1960’ların Türkiye İşçi Partisi’nin kurucularından olan Prof. Dr. Sadun Aren ile yakın yürüdü. Ama Ayten’i sizle tanıştırmak istememin nedeni bu özelliği de değil.
Ayten’le bu dünyadan gittikten sonra bile olsa tanışmanızı çok istedim çünkü O gerçekten güzel, soyadı gibi gündüz insanlardandı. Hayata katılmaktaki ısrarı, sebatıyla, neşesi ve üretkenliğiyle inanılmaz cerbezeliydi.
Ayten, babasının ‘’okumasına gerek yok’’ dediği kızlardanmış. Haziran 2025’te Ankara’da, kaldığı ‘’İkinci Bahar’’ evindeki ziyaretimde, ki son görüşmemiz budur, ülkemizde kız çocukların eğitimdeki durumu üzerine konuşurken, kendi eğitim hikayesini örnek verirken, dilinden dökülüvermişti bu gerçek. O ana kadar Ayten’in Amerika’da doktora çalışması yaptığını biliyordum, ama okutulmak istenmeyen bir kız çocuğu olduğunu bilmiyordum. İnanın şaşırdım. O üniversite okumak istediği için normal liseye gitmek istermiş ama babası ‘’üniversite hatta lise okumasına gerek yok ama çok okumak istiyorsa’’, deyip, ‘’Hiç değilse ilerde evini çekip çevirmesine katkısı olur’’ diye, ilkokuldan sonra, o zamanki adıyla kız enstitüsüne yazdırmış. Okuma arzusunu içinde bırakmamış Ayten. Kız enstitüsünden sonra fark sınavlarını verip kütüphanecilik okumaya başlamış. Okumayı orada da bırakmamış, azimle yola devam edip daha yükseğini, daha daha yükseğini yapmış.
Amerika’da doktora yaparken geçirdiği bir trafik kazasında hayatı çok değişmiş Ayten’in. Çünkü o kazada iki ayağını da bacaklarının bir bölümünü de kaybetmiş. Uzun zaman hastanede yatmış, tedaviler görmüş. Ortopedik engelli olarak engellenmeyi kabul etmemeye önce tekerlekli sandalyeden, sonra koltuk değneklerinden kendisini kurtarmakla başlamış. Meslek yaşamının tamamını ortopedik engelli olarak yaşamış, gerçekleştirmişti.
Protezleriyle yürürdü Ayten. Epey bir yaş aldıktan sonra zaman zaman baston kullandığını görürdüm. Ama, son görüşmemizde beni geçirmeye bahçeye indiğinde, bahçede yürüdüğümüzde bastonsuzdu.
Bir yılbaşını arkadaşlar birlikte kutlayalım demiştik, Ayten de vardı. Kalabalıktık. Yedik, içtik, dans ettik. Kocam Yusuf’a, Ayten’i dansa kaldırmasını söyledim. Herkes gibi Yusuf da ortopedik engelli olduğu için ya dans edemiyorsa, ya ‘’durumumu bilmiyormuş gibi’’ der ve saygısızlık sayarsa diye çekiniyordu. Bilirsiniz, engellileri sadece kabalığımızla değil nezaketimizle de engelleriz ya, öyle işte. Yusuf teklif etti, Ayten ‘’Çok şükür biri de akıl etti, ben dans etmeyi çok severim’’ deyip, dansa kalktı. Bu dans aramızda çok konuşulmuştur sonraları. Arkadaş çevremizde Yusuf’a da çok puan kazandırmıştır elbette…
Emekli olduktan sonra bir kitap yazdı Ayten. Kitabın adını ‘’Gezi Not Defterimden Anılar: Engelleri Göğüslemek’’ koymuş. Kitap yayınlandıktan kısa bir süre sonraki bir görüşmemizde gezilerini, özellikle Küba’yı anlattı uzun uzun. Sosyal medya hesabında kitabı neden yazdığını anlatan cümlelerini aynen aktararak bitireceğim bu yazıyı. Siz de Ayten’in neşesini, heyecanını, hayatın içinde olmaktaki sebatını bir kez daha duyacaksınız bence.
‘’Hep özlemini duyduğum bazı ülkeler vardı düşümde. O ülkelerin halklarını tanımak, onlara dokunmak ve yıllarca emperyalist güçlerce sömürülen ama egemenlik savaşlarından yüzlerinin akıyla çıkan bu ülke halklarının yaşam öykülerine tanık olmak istedim. Dört öyküden oluşan gezi anılarımın ilk durağı Küba idi, öykümün adını ‘’Fidel’in Ülkesi Küba’ya Yolculuk’’ koydum. İkinci öyküm ‘’Orada Vietnam Var’’ oldu. Üçüncü ülkem ise Güney Amerika’da sosyalizmin yeşerdiği ülkelerden biri olan Venezuela idi. Adını ülkenin kahramanından aldım. ‘’Chavez’in İşi Zor’’ dedim. Dördüncü öyküm Şili ile sonlandı. Adını ise aynı kaderi değişik senaryolarla yaşadığımız Eylül’den aldı, ‘’Sonbaharın Hüzünlü Ayı Eylül’’. Kitabımın sonunda bu ülkelerle örtüşen umutlarla, hayal kırıklığı yaratan umutsuzlukları yakalamaya çalıştım ve bunları okurla paylaşmayı istedim.
‘’Bu yayını hazırlarken hedefim, özellikle bedensel engelli gençlere, engelleri aşarak dünyayı nasıl dolaştığımı anlatmaktı. Hayatta her engelin aşılabileceğine tanık olmalarını istedim. Yeter ki bir engelli olarak istediğiniz her şeye ulaşma şansını yakalayabilesiniz.’’
Ananların tükenmesin, hayatın ve kitabın yol göstersin Aytenciğim.
16 Ekim 2025
Ayten’i ne zaman tanıdığımı düşünüyorum, düşünüyorum, bulamıyorum. Neden diye de düşündüm epey. Sanki hayatımda hep var olmuş gibi hissettiğim bir kadın olduğundan sonucuna vardım. Hani insanın gerçek dostları vardır, uzun zaman yan yana gelmeseler de ‘’Ne diyorduk?’’ diye konuşmaya kaldıkları yerden devam ederler ya. İşte öyleydi benim için.
Ayten, bu dünyayı Ekim ayı başında bıraktı, gitti. Yani, artık kaldığımız yerden devam etmek için yan yana gelemeyeceğim bir yerde.
Ne kadar tanınan, bilinen bir insandı Ayten, inanın bilmiyorum. Ben ardından da olsa bu neşeli, güler yüzlü kadını tanımanıza aracılık etmek istedim. Kütüphaneciydi Ayten, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun kütüphanesini kuran bir kütüphaneci, mesleğinde her zaman nitelikli işler yapmaya özen göstermiş bir kütüphaneciydi. Ama bu yazıyı yazmamın, size Ayten’i tanıtmak istememin nedeni bir meslek elemanı olarak Ayten’i tanıtmak değil.
Hayatı boyunca sol siyaseti izledi, kendini sosyalist olarak tanımladı. Siyasette, ablası Munise ve eniştesi Mülkiye’nin çok büyük hocalarından, 1960’ların Türkiye İşçi Partisi’nin kurucularından olan Prof. Dr. Sadun Aren ile yakın yürüdü. Ama Ayten’i sizle tanıştırmak istememin nedeni bu özelliği de değil.
Ayten’le bu dünyadan gittikten sonra bile olsa tanışmanızı çok istedim çünkü O gerçekten güzel, soyadı gibi gündüz insanlardandı. Hayata katılmaktaki ısrarı, sebatıyla, neşesi ve üretkenliğiyle inanılmaz cerbezeliydi.
Ayten, babasının ‘’okumasına gerek yok’’ dediği kızlardanmış. Haziran 2025’te Ankara’da, kaldığı ‘’İkinci Bahar’’ evindeki ziyaretimde, ki son görüşmemiz budur, ülkemizde kız çocukların eğitimdeki durumu üzerine konuşurken, kendi eğitim hikayesini örnek verirken, dilinden dökülüvermişti bu gerçek. O ana kadar Ayten’in Amerika’da doktora çalışması yaptığını biliyordum, ama okutulmak istenmeyen bir kız çocuğu olduğunu bilmiyordum. İnanın şaşırdım. O üniversite okumak istediği için normal liseye gitmek istermiş ama babası ‘’üniversite hatta lise okumasına gerek yok ama çok okumak istiyorsa’’, deyip, ‘’Hiç değilse ilerde evini çekip çevirmesine katkısı olur’’ diye, ilkokuldan sonra, o zamanki adıyla kız enstitüsüne yazdırmış. Okuma arzusunu içinde bırakmamış Ayten. Kız enstitüsünden sonra fark sınavlarını verip kütüphanecilik okumaya başlamış. Okumayı orada da bırakmamış, azimle yola devam edip daha yükseğini, daha daha yükseğini yapmış.
Amerika’da doktora yaparken geçirdiği bir trafik kazasında hayatı çok değişmiş Ayten’in. Çünkü o kazada iki ayağını da bacaklarının bir bölümünü de kaybetmiş. Uzun zaman hastanede yatmış, tedaviler görmüş. Ortopedik engelli olarak engellenmeyi kabul etmemeye önce tekerlekli sandalyeden, sonra koltuk değneklerinden kendisini kurtarmakla başlamış. Meslek yaşamının tamamını ortopedik engelli olarak yaşamış, gerçekleştirmişti.
Protezleriyle yürürdü Ayten. Epey bir yaş aldıktan sonra zaman zaman baston kullandığını görürdüm. Ama, son görüşmemizde beni geçirmeye bahçeye indiğinde, bahçede yürüdüğümüzde bastonsuzdu.
Bir yılbaşını arkadaşlar birlikte kutlayalım demiştik, Ayten de vardı. Kalabalıktık. Yedik, içtik, dans ettik. Kocam Yusuf’a, Ayten’i dansa kaldırmasını söyledim. Herkes gibi Yusuf da ortopedik engelli olduğu için ya dans edemiyorsa, ya ‘’durumumu bilmiyormuş gibi’’ der ve saygısızlık sayarsa diye çekiniyordu. Bilirsiniz, engellileri sadece kabalığımızla değil nezaketimizle de engelleriz ya, öyle işte. Yusuf teklif etti, Ayten ‘’Çok şükür biri de akıl etti, ben dans etmeyi çok severim’’ deyip, dansa kalktı. Bu dans aramızda çok konuşulmuştur sonraları. Arkadaş çevremizde Yusuf’a da çok puan kazandırmıştır elbette…
Emekli olduktan sonra bir kitap yazdı Ayten. Kitabın adını ‘’Gezi Not Defterimden Anılar: Engelleri Göğüslemek’’ koymuş. Kitap yayınlandıktan kısa bir süre sonraki bir görüşmemizde gezilerini, özellikle Küba’yı anlattı uzun uzun. Sosyal medya hesabında kitabı neden yazdığını anlatan cümlelerini aynen aktararak bitireceğim bu yazıyı. Siz de Ayten’in neşesini, heyecanını, hayatın içinde olmaktaki sebatını bir kez daha duyacaksınız bence.
‘’Hep özlemini duyduğum bazı ülkeler vardı düşümde. O ülkelerin halklarını tanımak, onlara dokunmak ve yıllarca emperyalist güçlerce sömürülen ama egemenlik savaşlarından yüzlerinin akıyla çıkan bu ülke halklarının yaşam öykülerine tanık olmak istedim. Dört öyküden oluşan gezi anılarımın ilk durağı Küba idi, öykümün adını ‘’Fidel’in Ülkesi Küba’ya Yolculuk’’ koydum. İkinci öyküm ‘’Orada Vietnam Var’’ oldu. Üçüncü ülkem ise Güney Amerika’da sosyalizmin yeşerdiği ülkelerden biri olan Venezuela idi. Adını ülkenin kahramanından aldım. ‘’Chavez’in İşi Zor’’ dedim. Dördüncü öyküm Şili ile sonlandı. Adını ise aynı kaderi değişik senaryolarla yaşadığımız Eylül’den aldı, ‘’Sonbaharın Hüzünlü Ayı Eylül’’. Kitabımın sonunda bu ülkelerle örtüşen umutlarla, hayal kırıklığı yaratan umutsuzlukları yakalamaya çalıştım ve bunları okurla paylaşmayı istedim.
‘’Bu yayını hazırlarken hedefim, özellikle bedensel engelli gençlere, engelleri aşarak dünyayı nasıl dolaştığımı anlatmaktı. Hayatta her engelin aşılabileceğine tanık olmalarını istedim. Yeter ki bir engelli olarak istediğiniz her şeye ulaşma şansını yakalayabilesiniz.’’
Ananların tükenmesin, hayatın ve kitabın yol göstersin Aytenciğim.
16 Ekim 2025
Yorumlar
Ayten gündüz
Kalemine yüreğine sağlık Nazik'cim. Nurlarda yatsın dostlarıyla hatırlansın