Bir ofis ortamında iki kadın karşılıklı oturuyor. Arka planda ışık alan büyük bir pencere. Soldaki kadın sarışın ve gözlüklü, bulanık şekilde görünüyor; bir danışman ya da terapist. Sağda kahverengi saçlı bir kadın açık renk bir bluz ve mavi pantolon giymiş, samimi ve açık konuşurken ellerini kullanıyor. Rahat bir koltukta oturuyorlar. Arada gri yastıklar var.
YAZAN: Merve DEMİRDÖVEN

Yakın zamanda bir meslektaşımızla yaptığımız konuşmada, sağlamcı ve paternalist (himayeci) zihniyetin en somut örneklerinden biriyle karşılaştım. Aynı diplomaya ve benzer yetkinliklere sahip olduğumuz bir profesyonel tarafından, engelli bir meslek elemanı olarak benim için Yeşilay, AMATEM ve engelli bakım merkezleri gibi kurumların daha riskli olduğu ve bu yüzden uygun olmadığı açıkça ifade edildi.
Bu bakış açısı, "koruma" gibi sunulsa da aslında sistematik bir dışlamanın ve mesleki ayrımcılığın ta kendisidir. Sosyal hizmet alanının zaten risk barındıran ve krizlere müdahale etmeyi gerektiren bu temel alanlarını, tek tek “engelliler için tehlikeli” olarak etiketlediğinizde geriye çalışılabilecek hangi alan kalmaktadır? Eğer bu mantığı kabul edersek, neredeyse çalıştığımız tüm alanlar "riskli" olduğu için bir meslek elemanı olarak benim bu diplomayı yırtıp atmam gerekir. Çünkü bu zihniyete göre, benim için “güvenli” hiçbir yer yoktur. Kaldı ki, asıl mesele riskin varlığı değil (risk hepimiz için var), o riskin yönetilme biçimidir. Bir profesyonelin kendi adına “Burası benim için riskli” deme özerkliği başkadır; bir başkasının “Burası senin için riskli, burada çalışamazsın” deme cüretini göstermesi de başkadır. Çözüm, engelli profesyonelleri sahadan izole etmek değil, herkes için kapsayıcı ve güvenli çalışma ortamlarını yaratmaktır.
Bu varsayım, sahanın gerçekliğiyle de taban tabana zıttır. Çeşitli düzeylerde nörolojik farklılıkları bulunan bireylere hizmet veren bir engelli merkezinde çalışmış görme engelli bir sosyal hizmet uzmanı olarak, riski yönetme, krize müdahale ve diğer mesleki becerilerim sayesinde başarılı sosyal hizmet müdahaleleri gerçekleştirebildim. Üstelik, tam da benim için “riskli” olarak görülen bu alanlarda çalışan görme engelli ruh sağlığı çalışanlarıyla yaptığımız bilimsel araştırmanın sonuçları da bu gerçeği doğrulamıştır. Ancak "sağlamcı" zihniyet o kadar köklü bir şekilde yerleşmiştir ki, hem kişisel deneyimleri hem de bilimsel verileri göz ardı edebilecek kadar ileri gidebilmektedir.
Bu sağlamcı ideoloji, alanda meslektaş-müracaatçı ayrımını da bulanıklaştırmaktadır. Uzman, engelli olduğu için meslektaşını farkında olmadan “himaye edilmesi gereken” bir müracaatçı gibi değerlendirmekte ve onu bir meslektaş olarak görmekte zorlanmaktadır. Bu durum, profesyoneller arasındaki eşit ilişki zeminini temelden sarsmaktadır.
Öte yandan, tüm bu sağlamcı yaklaşım mesleğimizin en kutsal ilkesiyle taban tabana çelişir. Sosyal hizmet uzmanının temel işlevi, müracaatçı adına karar vermek değil müracaatçının kendi kaderini tayin hakkını desteklemektir. Ancak, henüz meslektaşının özerkliğine ve iradesine saygı duyma noktasında başarısız olan bir uzmanın, müracaatçısına nasıl yaklaşacağı ve onun kendi kaderini tayin hakkını nasıl savunacağı son derece sorunlu bir tartışma konusudur.
Bu zihniyetin devam etmesinin temel nedenlerinden biri eğitim sistemimizdir. Sosyal hizmet lisans müfredatında engelliliğin yalnızca eksiklik, muhtaçlık, bakım ve rehabilitasyon çerçevesinde ele alınması son derece problemlidir. Konunun güçlendirme ve baskı karşıtı sosyal hizmet yaklaşımları doğrultusunda da ele alınması gerekir. Öğrencilerin ayrıca sağlamcılık, engellilik sosyolojisi ve eleştirel engellilik teorisi gibi konularda da donanımlı olması şarttır. Sosyal hizmet mesleğinin en temel değerlerinden olan farklılıklara saygı ilkesinin, engellilik derslerinde çok daha fazla vurgulanması gerekir. Bir sosyal hizmet öğrencisi, bölümünden aynı zamanda bir engelli hakları aktivisti olarak mezun olmadığı sürece bu sağlamcı yaklaşımlar sahada uzmanlar aracılığıyla yeniden üretilmeye devam edecektir.
Son olarak, “Burası senin için riskli, burada çalışma” gibi bir yaklaşımın kabul edilmesi halinde, bu dışlayıcı mantığın diğer toplumsal kesimlere de kolayca uyarlanabileceği unutulmamalıdır. Ayrımcılık bulaşıcıdır; bugün engellileri “koruma” adı altında dışlayanlar, yarın kendilerini dışlanan konumunda bulabilirler. Örneğin, “Kadınların belirli sosyal hizmet alanlarında çalışması daha risklidir” gibi bir söylem gündeme geldiğinde, haklı olarak kıyamet kopacaktır. Tıpkı bunun gibi konu engellilik olduğunda da bu bariz ayrımcılığa karşı aynı kıyamet kopmazsa bu sessizlik, sağlamcı zihniyetin normalleşmesine hizmet eder ve asıl tehlike o zaman başlar.

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.