selvetbayraktarr@hotmail.com
Uzun, gür, kahverengi saçları, mavi kazağıyla, elleri klavyenin üzerinde çalışıyor.
Genç bir kadının siyah beyaz portresi. Kadın çenesini masaya dayadığı elinin üzerine koymuş. Kadının alnında  gri bir dikdörtgen şerit, gözlerinin de yarısını kapatacak şekilde duruyor.

Merhabalar değerli takipçilerimiz, yepyeni bilim haberleriyle sizlerleyiz. Köşemizde yeni bilimsel araştırmalara yine yer verdik tabi, ama bu defa bilim kadınları yetiştiren bir kurumla da tanıştırıyoruz sizleri.



Önce başlıklar:



Yeni bir alışkanlık kaç günde kazanılır? 



Beynin şifrelerinin peşindeki 4 bilim kadını, gençlere ilham veriyor



Şizofreni tedavisinde çığır açan test geliştirildi



Yeni bir alışkanlık kaç günde kazanılır? Bilim yeni bir alışkanlık kazanmak için gereken süreyi açıklıyor



Bir alışkanlığı kazanmak için gereken sürenin 21 günolduğu fikri, 1960'larda Dr. Maxwell Maltz tarafından ortaya atılmıştır. Maltz, insanların yeni bir fiziksel görünüme alışmasının yaklaşık 21 gün sürdüğünü gözlemlemiştir. Bu gözlemden yola çıkarak alışkanlıkların da aynı şekilde 21 gün içinde otomatik hale geleceğini öne sürmüştür.



21 Gün Kuralı, uzun süredir popüler bir inanış olmuştur. Ancak, son yıllarda yapılan araştırmalar, bu kuralı destekleyen bilimsel kanıtlar olmadığını göstermiştir. Uzmanlar 21/90 kuralı, diye adlandırdıkları şeyi ifade ederken; bir alışkanlığı edinmenin 21 gün, kalıcı bir yaşam tarzı değişikliği haline getirmenin ise 90 gün sürdüğünü belirtiyor.



Yapmak istediğiniz yeni bir yaşam tarzı değişikliği var mı? 21 gün boyunca hedefinize bağlı kalın, bu bir alışkanlık haline gelecektir. 90 gün boyunca hedefinize bağlı kalın, bu yaşam tarzınızın bir parçası haline gelecektir.



Avrupa Sosyal Psikoloji Dergisi'nde yayımlanan bir çalışmada Lally ve araştırma ekibi, bir alışkanlık oluşturmanın gerçekte ne kadar sürdüğünü bulmaya karar verdi.



Araştırmada 96 kişinin alışkanlıkları 12 haftalık bir süre boyunca incelendi. Her kişi 12 hafta boyunca yeni bir alışkanlık seçti ve her gün, davranışı yapıp yapmadığını ve davranışın ne kadar otomatik hissettiğini bildirdi.



Bazı insanlar “öğle yemeğinde bir şişe su içmek” gibi basit alışkanlıkları tercih etti. Diğerleri "akşam yemeğinden önce 15 dakika koşmak" gibi daha zor görevleri seçtiler. 12 haftanın sonunda araştırmacılar, her bireyin yeni bir davranışı başlatma aşamasından bunu otomatik olarak gerçekleştirme aşamasına geçmesinin ne kadar sürdüğünü belirlemek için verileri analiz etti.



Bir davranışın otomatik hale gelmesi ortalama 2 aydan fazla sürer; tam olarak 66 gün. Alışkanlık kazanmanın ipuçlarışunlardır:



Plan yapın: Hedeflerinizi belirleyin. Bir yere yazı yazmanız gerekiyorsa ve bu size zor geliyorsa, bu işinizi ertelemek yerine parçalara ayırabilirsiniz.



Eylemi ne sıklıkla tamamladığınızı, yapmanız gereken işi ne kadar sürede bitirdiğinizi gözlemleyin. Bu işe ne kadar odaklanmanız açısından yardımcı olacak. Böylece her zaman unuttuğunuz zamanlara odaklanmak yerine yeni eylemi ne sıklıkla tamamladığınızı görebilirsiniz.



Kendinize karşı sabırlı olun: Değişikliklerin bir günde değişmediğini bilmeniz gerekiyor. Alışkanlıklarınızın oluşması haftalar hatta aylar sürebilir.



Yemek saatlerinizi ayarlayın: Avrupa Sosyal Psikoloji Dergisi'nin 2022 yılında yaptığı bir araştırmada, günün aynı saatinde kahvaltı ve yemek yiyen kişilerin, alışkanlık kazanmalarının daha kolay olduğu gözlemlendi. Avrupa Sosyal Psikoloji Dergisi'nin altını çizdiği bir davranış ise yemeklerden sonra meyve yemeniz, bu sizi daha başarılı bir kişi yapacaktır.



Kendinizi ödüllendirin: Alışkanlıklarınız artık size zor gelmiyorsa, yapacağınız şey kendinizi ödüllendirmek olacaktır. Bu sizin yeni bir işe başlamanıza da yardımcı olacaktır.



Beynin şifrelerinin peşindeki 4 bilim kadını, gençlere ilham veriyor



Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) girişimiyle Gazi, Ankara ve Orta Doğu Teknik üniversitelerinin birlikte kurduğu NÖROM'un yönetim kurulundaki 3'ü profesör, 1'i doçent olmak üzere 4 kadın akademisyen, 11 Şubat "Bilimde Kadın ve Kız Çocukları Uluslararası Günü" dolayısıyla basının sorularını yanıtladı.



NÖROM Müdürü Prof. Dr. Hayrunnisa Bolay Belen, 3 araştırma üniversitesinin ortaklığında 6 yıl süren hazırlık aşamasının ardından kurulan ve bir süre önce açılışı yapılan ulusal merkezin, beyin araştırmaları alanında tüm ülkedeki araştırmacılara hizmet verdiğini ifade etti.



Nörobilim alanındaki hastalıklardan öğrenme bozukluklarına kadar beyinle ilgili geniş bir araştırma alanlarının bulunduğuna işaret eden Belen, ayrıca veri işleme alanında ortak üniversitelerin mühendislik bölümlerinden akademisyenlerin merkezde önemli görevler üstlendiğini anlattı. Bolay, "Merkezimizde robotik kol, yapay zekâ, derin öğrenme, sanal gerçeklik, deney hayvanları, büyük veri işleme, nöropsikiyatrik hastalıklar, beyin görüntüleme, insan fizyolojisi, moleküler biyoloji gibi pek çok alandan nörobilim projesi yapmak isteyenlere kapılarımızı açtık." diye konuştu. Yönetim kurulunun ve ana proje yürütücülerinin 4'ünün kadın akademisyenden oluştuğunu belirten Belen, "Merkezimizde proje yürüten araştırmacılarımızın, doktora ve yüksek lisans öğrencilerimizin ve bursiyerlerimizin yaklaşık yüzde 70'i kadınlardan oluşuyor." diye konuştu.



Kadın araştırmacı sayısının yüksek olmasına ilişkin değerlendirmesi sorulan Belen, "Net bir şey söylemek zor ama biyolojik bilimler ve sağlık alanlarının daha kadın ağırlıklı olduğunu biliyoruz. Kadınların hayata bütüncül bakış açısı, insan odaklı kariyer tercihi ve çoklu görevlerde ve yaratıcı pratik çözümlerde başarılı olması önemli avantajları. Ayrıca bu durumu kadınların araştırma konusunda biraz daha dirençli, biraz daha sabırlı ve sebatkâr olmasıyla ilişkilendirebilirim." ifadelerini kullandı. NÖROM Yönetim Kurulu üyelerinden ODTÜ Enformatik Enstitüsü Sağlık Bilişimi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Yeşim Aydın Son, çalışmalarının son dönemde hastalıkların ayırıcı tanılarında genetik çeşitlilikleri inceleme üzerine odaklandığını anlattı.



Çalışmalarında makine öğrenmesi ve yapay zekâ ile genetik dizi incelemelerini birleştirdiklerini belirten Son, 11 Şubat "Bilimde Kadın ve Kız Çocukları Uluslararası Günü" dolayısıyla şunları söyledi: "Kızlarımızı bilim araştırma konularına küçük yaşlardan heveslendirip önlerine güzel örnekler koyabildiğimiz için çok mutluyuz. NÖROM'da kadın araştırmacı ve yönetici ağırlığı fazla. Yönetim kurulumuzun yüzde 50'sinden fazlası, araştırmacılarımızın yüzde 60-70'i bilim kadınlarından oluşuyor. Bu durumu ODTÜ Enformatik Enstitüsünde de görüyoruz. Türkiye'de sadece temel bilim ve sağlık alanlarında değil, mühendislik alanlarındaki araştırmacılarda kadın yoğunluğu var. Demek ki biz Türkiye'deki kadınlar olarak bu konuda gelişmeye önem veriyoruz, kariyerimizi bu yönde ilerletmeyi tercih ediyoruz daha çok. Bunun arkasında kadınların kurucu gücü, başladıkları işi bitirme azmi mutlaka büyük pay sahibidir."



NÖROM Yönetim Kurulu üyesi Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güvem Gümüş Akay, beyin hastalıklarında genetik yatkınlıkları ortaya koyma üzerine araştırmalar yürüttüğünü anlattı.



Otizm, şizofreni gibi hastalıklardan sorumlu genlerin işlevlerini aydınlatacak işlevsel modeller geliştirdiklerini dile getiren Akay, "Beyin hastalıkları, insanda araştırması zor konular. Epey yol katettiğimiz çalışmalarımızda NÖROM altyapısını da kullanarak modelleme çalışmalarına devam ediyoruz." diye konuştu.



Akay, "Bilimde Kadın ve Kız Çocukları Uluslararası Günü" dolayısıyla yaptığı değerlendirmede ise "Aslında nörobilim alanındaki kadın araştırmacı sayısı fazla, bu çok mutluluk ve gurur verici. Kadın olmanın getirdiği merak ve sabır belki bunda etken. Bir de bu konu sahiplenilmesi gereken, yılmamayı gerektiren bir iş. Kadınlar, belki daha anaç ve belki ekibini daha motive edebiliyor." değerlendirmesinde bulundu.



Kız çocuklarına yönelik Akay, "Bir kere hedeflerinin büyük olması gerekiyor, meraklarının peşinden gitmelerini öneriyorum. Hiçbir zaman yılmasınlar, kendilerine rol model olarak seçtikleri insanların peşinden gitsinler." tavsiyesinde bulundu.



NÖROM Yönetim Kurulu üyesi Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meltem Bahçelioğlu, beyin araştırmalarının sabır gerektirdiğine işaret ederek, "Bizler doğal bir süreçle bir araya geldik, gecemizi gündüzümüze katarak çalıştık ve NÖROM'un kuruluşunda rol oynadık. NÖROM, üç ayrı üniversitenin üç ayrı projesinin birleştirilerek tek bir teklif olarak sunulmasıyla oluştu." diye konuştu.



"Bilimde Kadın ve Kız Çocukları Uluslararası Günü" dolayısıyla görüşlerini aktaran Bahçelioğlu, şunları kaydetti: "Bizleri bilim kadını olarak sosyal medya ve diğer kanallardan görenler bize ulaşıyor ve bir şekilde etkileşim doğuyor. Bu etkileşim de kız çocuklarının bu bilim dallarına olan isteğini artırıyor, bu bölümlere girmek istiyorlar. Nörobilim üzerine 6 senedir çalışıyoruz. Öğrencilerime bu projeyi verdiğimiz gün bu hayalimizi aktardım ve 'Bu proje doğarsa sizlerin sayesinde doğacak.' dedim. Mezunlarımız bile bu merkezi takip ediyor ve burada çalışmak istiyor. Yurt dışına nörobilim için doktoraya gidenler var, dönünce bu merkezde çalışmak istiyorlar. Dolayısıyla bu alandaki kadınların ne kadar istekli bir şekilde çalıştığımızı gören öğrencilerimiz, hatta liseliler etkileniyor.” Meltem Bahçelioğlu, kız çocuklarına yönelik mesajında ise "Küçük hayaller kurmasınlar, her şeyi yapabileceklerini düşünsünler. 'Bilimde kadın olmaz.' diye bir şey olamaz. Kadın, nörobilimde de olur, fizikte de olur mühendislikte de olur. Kadın ve erkek beyni arasında başarıya ulaşmada nörobilimsel olarak bir fark yok." ifadelerini kullandı.



Şizofreni tedavisinde çığır açan test geliştirildi



ABD'deki Indiana Tıp Üniversitesi'nden bilim insanları, araştırma kapsamında psikiyatri kliniğinde yaklaşık 10 yıldır yatan hastalardan alınan kan örneklerini inceledi.



Independent Türkçe'nin haberine göre bilimsel dergi Olucular Psychiatry'de yayınlanan çalışmada, kan örneklerinde kişinin ileride şizofreniye yakalanma riskine işaret eden biyobelirteçler bulunduğu bildirildi. Biyobelirteç, bir hastalığın tanısı ve takibi açısından önemli rol oynayan ölçülebilir biyolojik değerleri ifade ediyor. 



Araştırmacılar, bu biyobelirteçler arasında özellikle halüsinasyon ve hezeyanların gelişimine işaret eden göstergeler tespit edildiğini aktardı. Bilim insanları, kan değerlerindeki bu göstergelerin ne tür ilaçlarla tedavi edilebileceğini de inceledi. Araştırmanın başyazarı Alexander Niculescu, "Hâlihazırda piyasadaki bazı ilaçların, doğru hastalara erken evrede verilmesi durumunda iyi sonuçlar elde edildiğini gördük" dedi.



Niculescu, ruh hastalıklarında sosyal destek ve terapinin de önemine dikkat çekerken, bu alanda özellikle bilişsel bozuklukların nedenlerine ve tedavisine yönelik daha fazla araştırma yapılması gerektiğini söyledi.



Yeni kan testinin, üniversitenin fonladığı MindX Sciences adlı ilaç firması tarafından bu yılın sonlarına doğru kullanıma hazır hale getirileceği belirtildi.



Gelecek sayımızda yeniden sizlerle olmak dileğiyle umutla kalın.



17 Şubat 2024

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.