sulesepin06@gmail.com
Bir masada oturmuş, ciddiyetle önündeki kağıtları inceliyor. Kısa, koyu kahverengi, küt saçları, vişne çürüğü uzun kollu, çizgili bir kazağı var.
Üç adet eski tarz metal anahtar. Anahtarlar farklı boyutlarda ve tasarımlarda. Hepsi bronz veya altın renginde. Anahtarların sap kısımları yuvarlak halka şeklinde ve dişli kısımları farklı şekillerde kesilmiş Anahtarlar birbirine değecek şekilde yatay olarak dizilmiş.

Her ölüm, her bizden gidiş, anılar bırakır yüreğimizde. Keşkeler, iyi kiler, yaptıkları, yapamadıkları, topluma mal edilecek ders çıkarılacak olaylar…



Tanıyor muyum, tanımıyor muyum ne önemi var? Yüreğimde bırakmışsa derin izler, yazmalıyım diye düşündüm. Çoğunuza tanıdık gelen bu olaylar zincirinden belki ders çıkaran birileri olur da kendi hayatına yön vermek için küçük de olsa bir adım atar.



Mahalleden tanıdığı bir komşu oğluna âşık olmuş bir kadın. Oğlan da ona tutulmuş tabii. Duygular seller gibi akıp giderken, söz birliği etmişler ve kurmuşlar o kutsal yuvayı. Verilen sözler tutulamamış evliliklerinde. Bazı işaretler varmış işlerin kötü gideceğine ilişkin. Tıpkı trafik ışıklarına uymayarak karşıdan karşıya geçip de sadece korkup daha sonra kaza olmadığı için şükreden insanlar gibi görmezden gelmiş bu işaretleri. Bu işaretler kuşatmış hayatını, küçük küçük başlayan olumsuz davranışlar giderek artmış. İçki, dayak, eve kadın getirmeler, aldatmalar, özür dileyip yalvarma yakarmalar, bir daha yapmayacağına inanmalar, yeniden denemelerle geçmiş koskoca 50 yılı aşkın bir zaman. Dile kolay, 50 yıldan fazla bir zamandan söz ediyoruz. Yaşayan için apayrı anlam yüklü olaylar, dinleyen için de yoğun üzüntü ve öfke… Bu uzun zamanı sadece iki kişi geçirmemiş birlikte. Ben diyeyim 3, siz deyin 5 çocukları olmuş. Onlar da karışmış bu ilişki sarmalına. Kimi annesine hak vermiş, onunla gülmüş,ağlamış, çaresizliğine tanıklık etmiş, kimi anne ve babasının ayrılmasını hiç istememiş, annesinin yediği dayaklara üzülmüş üzülmesine ama babasının yanında olabilmek için kendini kandırmaya çalışmış. Başlamış annenin de hatalarını bulmaya. Hiç kuşkusuz bir ilişkide hatasız taraf olmaz olmasına da dayağı hak etmek diye bir durum olur mu hiç?



Kadın kendi seçiminin sorgulanmasından korkmuş. Yakınmak istese, ailesinin “Sen istedin, sen çek, biz sana söyledik, seni uyardık ama sen aşkının peşinden gittin” suçlamalarını düşünmüş. Belki bu sözleri hiç duymamış ama böyle bir gerçekliğin olduğunu da yadsıyamamış. Ne de olsa başkalarının başına gelmiş bu durum ya kendisinin başına gelse, nasıl cevap vereceğini bilememiş. Bu bahaneyle tutunmuş kocasına.



Hele anne olması, çocuklarına ne olacağı korkusu kuşatmış onu. Adam da anlamış vazgeçemeyeceğini kendisinden, sürdürmüş aynı davranışlarını. Çocukları, aile baskısının üzerine çevrenin sözleri yüklenmiş bir de. “Kader değişmez. Bir kez daha şans ver ona. Boşansan ne yapacaksın?” Bu bahanelere teslim olmuş yeniden. Oysa kendi kaderini kendisinin yazacağı gerçeğini söyleyenler de varmış. Hayatını kolaylaştıracak bu sözlerin sesini duyamamış ne yazık ki. Baskın gelmiş hayatının aynı şekilde devam edeceği olgusunu pekiştirecek sözler. 



Yaşadığı şiddet dayanılmaz olunca 4-5 kez ayrılmayı denemiş. Hatta boşanmış bile. Bu arada yaşadıklarından çok etkilenen yakınları destek olmak istemişler. Kadın yanında olduklarını hissetmiş ama çocuklarına yük olma, ekonomik özgürlüğünün olmaması düşüncelerine yenik düşmüş bir kez daha. Tipik kadın profilimiz işte. Dayanma noktamız bitene kadar çile çekmek, yıpranma noktamız kalmayınca son kararı vermek.



En son denemesinde canını zor kurtarmış. Sonunda anlamış, kendi ayakları üzerinde yalnız yaşamanın çözüm olduğunu. Kendisine hak vermeyen çocuklarının düşüncelerinden sıyrılmış ama vazgeçmemiş yine de o çocuklarından. Zaten çok sakin, temiz ve kimsenin hatırını kırmayan sevgi dolu bir kadınmış. Onu telefonla da olsa aramaları yetmiş ona. Bu tutumları görmezden gelerek “Babalarına sahip çıksınlar, telefonla da olsa seslerini duyayım, iyi olduklarını bileyim bana yeter.” demiş.



Küçücük bir ev tutmuşlar ona, içini dayamış döşemişler. Anahtarı da eline almanın mutluluğunu yaşamış. Ne olursa olsun kararlıymış yalnız yaşamaya. Bu kez de hastalıklar bırakmamış yakasını. Eeee! Yıllarca yaşadığı sıkıntılar güçsüz bırakmış bedenini. Kalbi, akciğeri, anlayacağınız yaşama tutunacağı nefes alması bile zorlaşmış. Ruhu da çok yaralanmıştı. Fiziksel sağlık koşulları elverseydi, başarabilecekleriyle belki de ruhundaki yaraları sarmak bir nebze mümkün olabilecekti. Gücü tükenen organlarına ne moral yetmiş ne ilaçlar ne yapılan müdahaleler ne de harcanan para. Son ana kadar umudunu hiç yitirmemiş. Evin anahtarı, mutluluğunun da anahtarıymış aslında.



Beklenen sonu siz de tahmin etmiş olmalısınız. Ölümünden sonra yaşananlar da yine bildiklerimiz. Pişmanlıklar, ağlamalar… “Artık onu kimse üzemeyecek, yerinde rahat dinlenecek, lütfen ağlayarak onu daha fazla üzmeyin.” öğütleri. Bu öğütlerin bazıları ona bu sıkıntıları yaşatanlardan da gelmiş üstelik. Hastalığında, mezarında onu üzenler de varmış, vicdanlarını rahatlatmak için ve yaptıklarıyla yüzleşmeyerek.



Önemli olan yaşarken rahat olmasıydı, kimsenin onu üzmesine izin verilmemesiydi. Bunlar beni hiç teselli etmiyor. Bu olaylar yeniden yeniden yaşanıyor. İsimler, olayın geçtiği yerler, zamanlar, olaylar farklı ama olgu hep aynı. Katlanmak katlanmak katlanmak… Çocuklarımızın olmasını öne sürmemiz, başkalarının işimize yaramayacak sözleri, kısacası kendimize değer vermememiz.



Bu kadının adını merak edenleriniz vardır. Ayşe, Fatma, Zeynep ya da Hatice, ne fark eder. Bu kadınlar çok sayıda her yerde. Onlara ulaşabilmek için biz de umutla anlatmaya devam ediyoruz ve edeceğiz de. Bu gibi yaşanan olayların tamamen değişmesi ve bir daha hiç yaşanmaması çok anlaşılası bir dilek ama gerçekçi değil. Fakat küçük dokunuşlarla bu kadınlardan bazılarına ulaşabilmek, onların yanında olabilmek, anahtarlarıyla özgürlüklerinin kapısını açmaya destek olmaz mı ne dersiniz?



Hoşça kal, her yerde, farklı adlarla olan kadın. Anahtarınla özgürlüğün kapısını açamadan gittin. Umuyoruz ki bu anahtarla başka kadınlar kendi kapılarını açacak fırsatı bulur bulmaz, katlanmaya gerek kalmadan bu kapıları açarlar.



22 Nisan 2024

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.