ebrubozcuk@hotmail.com
Açık sarı, yarı toplanmış dalgalı fönlü saçları ve makyajıyla, siyah kıyafeti ve yine siyah kolyesi ile gülümsüyor.
Ahşap raflı bir masanın üzerinde duran ahşap tepside çiçekli beyaz porselenden iki fincanlı bir kahve takımı var.  Tepsinin yanında gri metalden yuvarlak masa saati, tepsinin ve saatin önünde tütsü çubuğu yanar halde duruyor. Ahşap masanın yan tarafında krem rengi, bordo kilim desenli sedirin üzerinde aynı desenden kırlentler görünüyor.
YAZAN: Ebru Bozcuk

Hafızamızda ne kadar çok koku izi var hiç düşündünüz mü?...
Bir şey yerken ya da bir sokaktan geçerken duyduğunuz kokuların sizi birdenbire başka zamanlara götürdüğü eminim çok olmuştur...
Bu sabah annemin yaptığı üzüm reçelini yerken, yine aynı hissi yaşadım.
Üstümde lacivert jilem, beyaz gömleğim ve sımsıkı toplanmış atkuyruğu saçımla kahvaltı masasında oturuyorum.
Yazlığın bahçesindeki üzümlerden yapılan üzüm reçeli önümde.
Okula hiç gitmek istemeyen bir genç kız. Aklı şiirde, edebiyatta, müzikte... Kızarmış ekmeğin üstüne sürülen üzüm reçeli... O an işte... Ağzımdaki tat aynı tat. Her şey gözümün önüne geliveriyor. Ve bence bu şahane bir his...
Mesela babamın çam kokulu tıraş losyonu...
Kozalağa benzeyen yeşil bir kapağı vardı üzerinde. O koku benim için baba kokusudur... Bu koku burnuma her geldiğinde içim bir tuhaf olur hele ki onu kaybettikten sonra daha derin izler bırakır oldu...
Közlenmiş biber kokusu da beni hep çocukluğuma götürür.
Bizim sofraların vazgeçilmezidir nedense... Sırf o huzuru duymak için hala ocağın üstünde biber közlemek ve o kokuyu içime çekmek iyi gelir bana...
Çok enteresan gelebilir size ama gazyağı kokusu da iyi hissettirir beni...
İskenderun 'da Fransızlardan kalma eski bir rahibe okulu olan ilkokulumun merdivenleri her sabah kocaman bir paspasla gazyağı ile silinirdi o zamanlar.
O koku hala çocukluğuma dönüştür benim için.
Darbe yemediğimiz, her şeyin şahane olduğu güzel yıllar...
Tavuk dolması bizim Hatay'ın geleneksel yemeklerinden birisidir. Sırf o memleket havasını hissetmek için bu yemeği pişirir ve o esnada çıkan kokuyu hüzünlü bir gülümseyişle içime çekerim.
O koku anneannemin evidir... Bahçedeki erik ağacının tepesine tırmanıp erik yemektir.
Sobanın üstünde tüten portakal kabuğu kokusudur. Anne evidir. Çocukluk iştahıdır. Kardeşlerimle oturduğum büyük yemek masasıdır. Ne çok şeydir bir bilseniz...
Defne sabunu kokusu da çok özeldir benim için... Hatay halk kültüründe defneye "Har" denilir, o yüzden bizim oralarda "har sabunu" olarak anılır.
O koku benim için çocukluğumun yorgan, yastık kokusudur. Huzurdur... Pazar banyolarıdır... Sobanın üstünde demlenen demli çay ve kızarmış ekmek kokusudur. Sevgidir, umutlanmaktır, inceden gülümseyişlerdir...
Bu kokular, kaçıp saklanmak istediğim küçük sığınaklar gibidir benim için... Belki de iz bırakan bu kokular bizim yaşam haritamızdır...
Kötü anları hatırlatan kokular da var elbet ama onları dile getirmek istemiyorum, hatta mümkünse hafızamdan silip atmak için çabalıyorum.
İyiye odaklanıp o eski kokulara sarılıyorum bugün ve hemen bir adaçayı, kekik (ki bizim oralarda zahter) denir ve zeytin yaprağı karışımını yakıp, tütsüyü evde gezdiriyorum...
Annem nazardan koruması için çocukken bu tütsünün üstünden üç defa atlatırdı bizi ama artık o kadar çok şeyin üstünden atlamak zorunda kaldım ki bu da eksik kalsın diyorum ve o güzel kokuyu içime çekiyorum...
Size, tıpkı çocukluğumuzun o güzel günlerindeki gibi şahane kokularla bezeli bir Pazar diliyorum... İyiliklerle kalın...

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.