YAZAN: Ebru BOZCUK
Yüzümü güneşe çevirdim... Pencereyi hafifçe aralayıp dışarıdaki havayı soludum. Sonra cam kenarındaki o meşhur koltuğuma oturdum... Bir süre sessizce güneşin yüzümü ısıtmasının keyfini sürdüm. Kim bilir belki kalbimin odaları da ısınır diye geçirdim içimden... Hiç bir şey yapmamanın, o telaşsız sıradanlığın tam ortasındayım... Aslında bir şey yapmak istememenin hafif depresif hali de diyebiliriz bu duruma...
Her yıl, bu aylarda güneş, öğleden sonraları evimi ziyaret etmeye başlar... Evin içine sızan bu ışıklar garip bir sevinç de yaratır içimde esasında... Sanki birisi bana "seni anlıyorum" der gibi ya da yaşanmış bir günün hediyesi, sarıp sarmalanmak gibi gelir bana...
Uzun süre kıpırdamadan duvardaki gölge oyunlarını seyrediyorum. Hiçbir şey yapmadan, anda kalarak (ki bu çok zordur...)
Ne eksiğim ne fazla...
Hepimiz gibiyim aslında... İyileşmek, yeniden umutlanmak istiyorum. Birileri yas çekerken, birileri ölürken, sahipsiz çocuk gözlerine bakarken mutlu olmak mümkün olmuyor ki...Ama biz yaşıyoruz işte... Yine markete alışverişe gidiyorum, yemek yapıyorum, evi temizliyorum, açsere (çamaşırlığa) yorgun çamaşırları asıyorum, haberleri, dizileri seyrediyorum... Bir yandan bunları yapabildiğim için şükrediyorum, bir yandan da bir şeylerin artık eskisi gibi olmadığını anlıyorum... Galiba yeni normalimize uyum sağlamaya çalışıyorum.
Hayatın gelip geçiciliğini, öyle uzun vadeli planlar yapmanın anlamsızlığını, zoraki ilişkileri yürütme çabasının beyhudeliğini düşünüyorum... Ne çok şeyden vazgeçtik ne çok şeyi erteledik bunca yıl, onu düşünüyorum...
Mesela:
📌 Bana iyi gelmeyen insanlarla görüşmüyorum artık.
📌İstemediğim hiç bir şeyi yapmıyorum.
📌Büyük bir gönül ferahlığıyla "olmasa da olur" diyebiliyorum...
📌Diretmiyorum, direnmiyorum artık.
📌Elimde olanın kıymetini çok iyi biliyorum.
📌İstediğim hayatı inşa edebildiğim için kendime her gün teşekkür ediyorum.
📌Kimseleri alttan almıyorum artık, sadece uzaklaşıyorum.
📌Özlediğime kocaman sarılıyorum.
📌Sevdiğime, onun beni ne kadar sevdiğini hiç sorgulamadan, "seni çok seviyorum" diyorum hesapsızca...
📌Bazen bağıra bağıra ağlıyorum... Kendimi güçsüz, yalnız hissediyorum ama o da iyi geliyor sanki. Sonra gelip geçiyor o hal.
📌Bazen çok korkuyorum. "Korkma, yanındayım" diyecek bir nefes arıyorum... En çok da babamı özlüyorum o anlar.
Sonra olur olmaz bir şeye gülerken buluyorum kendimi. Aldığı kadar, olduğu kadar yaşayıp gidiyorum işte... Tüm bunları yaşarken, "akşama ne pişirsem?" ya da "şu birikmiş ütüyü bugün yapsam mı ki?" diye derken buluyorum kendimi... İşte öyle... Ama her şeye rağmen, en yakın can yoldaşım ‘UMUT’ la yaşıyorum hepimiz gibi... Yeni normalimiz gibi, geldiği gibi, direnmeden...
Haaa sahi akşama ne pişirsem ki?...
Mart 2023
Yüzümü güneşe çevirdim... Pencereyi hafifçe aralayıp dışarıdaki havayı soludum. Sonra cam kenarındaki o meşhur koltuğuma oturdum... Bir süre sessizce güneşin yüzümü ısıtmasının keyfini sürdüm. Kim bilir belki kalbimin odaları da ısınır diye geçirdim içimden... Hiç bir şey yapmamanın, o telaşsız sıradanlığın tam ortasındayım... Aslında bir şey yapmak istememenin hafif depresif hali de diyebiliriz bu duruma...
Her yıl, bu aylarda güneş, öğleden sonraları evimi ziyaret etmeye başlar... Evin içine sızan bu ışıklar garip bir sevinç de yaratır içimde esasında... Sanki birisi bana "seni anlıyorum" der gibi ya da yaşanmış bir günün hediyesi, sarıp sarmalanmak gibi gelir bana...
Uzun süre kıpırdamadan duvardaki gölge oyunlarını seyrediyorum. Hiçbir şey yapmadan, anda kalarak (ki bu çok zordur...)
Ne eksiğim ne fazla...
Hepimiz gibiyim aslında... İyileşmek, yeniden umutlanmak istiyorum. Birileri yas çekerken, birileri ölürken, sahipsiz çocuk gözlerine bakarken mutlu olmak mümkün olmuyor ki...Ama biz yaşıyoruz işte... Yine markete alışverişe gidiyorum, yemek yapıyorum, evi temizliyorum, açsere (çamaşırlığa) yorgun çamaşırları asıyorum, haberleri, dizileri seyrediyorum... Bir yandan bunları yapabildiğim için şükrediyorum, bir yandan da bir şeylerin artık eskisi gibi olmadığını anlıyorum... Galiba yeni normalimize uyum sağlamaya çalışıyorum.
Hayatın gelip geçiciliğini, öyle uzun vadeli planlar yapmanın anlamsızlığını, zoraki ilişkileri yürütme çabasının beyhudeliğini düşünüyorum... Ne çok şeyden vazgeçtik ne çok şeyi erteledik bunca yıl, onu düşünüyorum...
Mesela:
📌 Bana iyi gelmeyen insanlarla görüşmüyorum artık.
📌İstemediğim hiç bir şeyi yapmıyorum.
📌Büyük bir gönül ferahlığıyla "olmasa da olur" diyebiliyorum...
📌Diretmiyorum, direnmiyorum artık.
📌Elimde olanın kıymetini çok iyi biliyorum.
📌İstediğim hayatı inşa edebildiğim için kendime her gün teşekkür ediyorum.
📌Kimseleri alttan almıyorum artık, sadece uzaklaşıyorum.
📌Özlediğime kocaman sarılıyorum.
📌Sevdiğime, onun beni ne kadar sevdiğini hiç sorgulamadan, "seni çok seviyorum" diyorum hesapsızca...
📌Bazen bağıra bağıra ağlıyorum... Kendimi güçsüz, yalnız hissediyorum ama o da iyi geliyor sanki. Sonra gelip geçiyor o hal.
📌Bazen çok korkuyorum. "Korkma, yanındayım" diyecek bir nefes arıyorum... En çok da babamı özlüyorum o anlar.
Sonra olur olmaz bir şeye gülerken buluyorum kendimi. Aldığı kadar, olduğu kadar yaşayıp gidiyorum işte... Tüm bunları yaşarken, "akşama ne pişirsem?" ya da "şu birikmiş ütüyü bugün yapsam mı ki?" diye derken buluyorum kendimi... İşte öyle... Ama her şeye rağmen, en yakın can yoldaşım ‘UMUT’ la yaşıyorum hepimiz gibi... Yeni normalimiz gibi, geldiği gibi, direnmeden...
Haaa sahi akşama ne pişirsem ki?...
Mart 2023
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.