SÖYLEŞİYİ YAPAN: Emine Kamçı
Emine Kamçı: Sevgili Umudun Kadınları takipçileri, bu ay köşemizde Ebru Atilla Sagay’la beraberiz. Ebru, Biraz seni tanıyabilir miyiz?
Ebru Atilla Sagay: Çok teşekkür ederim, Emine. Elbette, Kendimi tanıtayım. 1974 Denizli doğumluyum, Üniversite dahi bütün öğrenimimi İzmir’de tamamladım.11yıllık bir bale eğitimim var. Ardından ders vermeye başladım. Üniversite öğrenimim boyunca bale öğretmenliği yaptım, İkizlerim doğuncaya kadar sürdürdüm özel ve kamu okullarında. Çocuklarım anaokulu çağına geldiğinde Gıda saklama sektöründe çalışmaya başladıım.6 Sene İyi bir kariyer yapmış olsam da Zirvede bırakmak gibi işi bıraktım. Sadece kadınların çalıştığı bir firmaydı. Kadınlara para kazanmayı, partnerlere karşı maddi ve manevi anlamda güçlü olmayı öğretiyordum. Bunun yeterli olmadığını gördüm, onların ruhlarının özgürleşmesini sağlamak gerektiğini düşünüyordum. Yaklaşık yedi sene sonra “Tiyatro Nienor”u kurdum.
Emine Kamçı: Görme engellilerle tiyatro yaptığını söyledin. Ama biliyoruz ki sadece engellilerle çalışmıyorsun. Bu tiyatro konusunu biraz açalım.
Ebru Atilla Sagay: Ben 2007 yılında Sahne Tozu Tiyatrosu’nda çalışmaya başladım.2010 yılında Tiyatro Nienor’u kurdum. Amacım da kadın haklarının görünürlüğüne katkıda bulunmak, toplumun yüklediği roller altında ezilen kadınların sesi olmak, bu yolda projeler üretmekti. Protest ve özgün performanslar yaptım. Hatta ilk oyunun Camille. İngiltere’ye de götürdüm bu oyunu. 2010-2011 sezonunda her cumartesi Camille Günüydü İzmir Fransız Kültür’de. Camille bir Fransız sanatçı. Kurumsal hiçbir ödülü kabul etmiyorum ama Direklerarası Kadın Performans ödülünü almaya gururla gittim seyircinin verdiği bir ödül olduğu için. Çünkü Camille, toplumun dışına itilmiş, değeri ancak yüz yıl sonra anlaşılabilmiş bir kadındı. Onun adına kabul ettim ödülü. İngiltere dönüşü, ‘Çok yaşa Endy worhal’ İstanbul Alternatif Tiyatro Festivali’nde prömiyerini yaptığım bir oyundu. Sonra Ankara Cer Modern’de bu oyunu performansa çevirdim ve Endiyoloji olarak sahneledim. Ardından Sevim Burak’ın ‘Pencere’ öyküsünden uyarladığım ‘Önemsiz Bir Ölüm’ Mekânı sahneye dönüştürdüğüm başarılı bir performans oldu. ‘Dişi Kurtlarla Koşan Kadınlar’ kitabındaki sözlerin altını çizmeyi yeterli bulmadım ve Çağdaş dansla, sokaktaki kadınların katkılarıyla değişik bir performens ortaya çıktı. Sonra, ‘Tanteroza’ geldi. Amatör kadınlarla başlayan bir yolculuktu ve hâlâ devam ediyor. Niyetim, Foça’daki kadınlarla sürdürmek. Kadın futbol takımına kadar birçok Tanteroza’m oldu. Yani dur durak yok bana. Hatta bilim kurgu okuma tiyatrosu yaptım. Doğu Yücel’in ‘Üçüncü Türle Aşırı Yakın İlişkiler’ 2016 yılıydı. Oyunda ben bir uzaylıydım. Yazarın arkamdan kıkır kıkır güldüğünü duymak bir mutluluktu benim için. Sonra ‘O Aşk Değil Nar’ diye Gitarist Tuğçe Oğuz’la yaptığımı Kişisel yolculuklardan yola çıkan Dünya’daki kadın şairlerin şiirleri ve kült şarkıların yer aldığı bir performansımız oldu. Sonra ben biraz kavramsal çalışmaya başladım. Otuz yıldır muhtarı olduğu mahallede elinde çantayla dolaşan Fatma Ana’yı tanıdım. Ondan izin alıp onu canlandırdım. Ben Hâlâ onun kızıyım. Kucağına oturtup sever beni. O, Bir şey sorduğumuzda “He, babam” der, oradan yola çıkarak bir performans yaptık. Pandemi sürecinde çok sıkıldığım için ‘Şimdi Bir Nefes Al’ Video çalışmasını yaptık.
Emine Kamçı: Oraya ilerlemeden önce senin ya da bir arkadaşının bir projesi vardı: Bir kadın rahmi yapmıştınız. Ondan bahseder misin?
Ebru Atilla Sagay: O, Katya adlı plastik sanatçı, heykeltıraş bir arkadaşımın projesiydi. Girdiğimiz yer aslında bir evin odunluğu. Bir kadın vajinasına girmiş hissi yaşatmıştı bize Orada, seninle de dans ettiğimiz bir parti evi projesi vardı. Rafet Arslan’ın projesiydi o da. Sürekli çalan bir müzik vardı, hatırlarsan, çok güzel dans etmiştik. Bu arkadaşlarla ben hep çalışıyorum. En son, Gözde Uskur’ la Antalya’da bir Çağdaş sanat merkezinde bir proje gerçekleştirmiştik. Kadınlara hep “Çiçek ol” denir ya… Gökçe’nin ‘Çiçek Ol’ diye bir kısa filmi vardı. Ben de kendi deneyimlerimden bir fiziksel performans yaptım. ‘Kadın Savunma Ağı” ile çalışıyorum, demiştim Virginia Wolf’un 140. doğum yılıydı bu yıl. Bu konuda hiç bir şey yapılmadığını görünce biraz içerledim ve kızları topladım doğum gününü kutlarken performanslarımız oldu. Katılan bütün kadınlar Virginya’nın kendi masasına gelip topluma söylemek istediklerini paylaştılar. Kendi şiirini okuyan oldu slogan atan oldu… Aslı Küçük arkadaşımız Wirginya Wolf’u canlandırdı. Onunu kendi makalesi vardır. Onu okudu. Tarihi Bıçakçı Han’ın doğal ışığında bir geldi, Virginia karşımızdaydı sanki. Çok güzel, başarılı bir performans oldu. Ben de naçizane Feminart Dergisi’nde her ay yazıyorum. Son yazdığım bir yazı var: ‘Evdeki Meleği Öldürmenin Pratik Yolları” isimli bir yazı.
Emine Kamçı: Bunu biraz açar mısın?
Ebru Atilla Sagay: Ebru: mesela ben bir sanatçıyım. Turneye gittiğim zaman evdeki bütün işler aksıyor ama erkek bir işle uğraşırken bir seyahate gittiğinde emzirmekten sorumlu değil, yemekten sorumlu değil ama kadın emekçi olsun, sanatçı olsun, ne olursa olsun toplumun kendisine biçtiği rolleri yerine getirmek zorunda. Ben onları özgürleştirme peşindeyim. Aslında kadın bunların hepsini yapabilecek güçte ama bunu ÖNÜNE bir görev gibi koyduğunuz zaman tatsızlaşıyor durum. Motivasyonu kayboluyor. Buna ben, “Evdeki Melek” ismini verdim. Çünkü Wirginia Wolf diyor ki 100-150 yıl öncesinden “Evdeki Melek yüzünden oluyor bütün bunlar.” ve o meleği kovaladığını, öldürdüğünü söylüyor. Cinayet işledim ama kendi hayatımı kazandım.” Diyor. Ben de bunu bir oyun haline getirdim. O meleğin kanatlarını yolmaktan onu klozette boğmaya kadar bir sürü fanteziyle geliştirdim bu oyunu, daha da devamı gelecek.
Emine Kamçı: Biz de mi öyle yapsak acaba?
Ebru Atilla Sagay: Kesinlikle yapmalısın bence ama sen özgür bir kadınsın, senin ihtiyacın yok.
Emine Kamçı: Ebrucuğum, bize çok keyifli, faydalı, insanlara, özellikle kadınlara ışık tutacak şeyler anlattın. Ama bütün bunların ötesinde, Ebru Atila Sagar nasıl bir insandır, neler yapar? Bunları da anlatır mısın?
Ebru Atilla Sagay: Hayattan çok keyif alıyorum ama simülasyon bir keyif değil. Benim dışımdaki gerçekliğin içindeki tabloda gerçek olarak yer almak istiyorum. Kendimi pek çok konuda sorumlu hissediyorum, Su kullanımı, plastik kullanımı, toplu taşıma araçlarında bacaklarını açarak oturan adamdan çocukların eğitim hakkının engellenmesine kadar her konuyla ilgileniyorum. Hiç durmuyorum. Kendime zaman ayırdığımda ise en sevdiğim işi yapıyorum: Okumayı. Aslında yazar değilim ama bu kadar okuyunca insan eline kalem alıp kendi öykülerini yazmaya hevesleniyor. Çok sevdiğim, Şükran Yücel, Asuman Susam, yazar arkadaşlarım, Şanslarım, onlarla vakit geçirmeyi seviyorum. Karavanla Geziyorum, benim gibi şansları olmayan kadınların ayağına gidiyorum… Şunu söyleyeyim: Dünyaya eğlenmek için gelmiş birini arıyorsanız o benim. Hamileliğimde anneliğin zorluklarını anlatırlardı, Ben ikizlerimi büyütürken çok eğlendim, çok mutlu oldum, Birlikte hatalar yaptık, birlikte öğrendik. Şimdi onlar 21 yaşında. Ben küçük çocukları daha bir özlemle seviyorum. Şile’de bir arkadaşım bana sosyal medyadan ulaştı, Bebeğinin görmediğini öğrenmiş, altüst olmuş, hemen atlayıp gittim, benim körlerle tiyatro çalışmamdan dolayı bana bunu anlatmak istemiş. Onun oğlunu benimle paylaşması o kadar hoşuma gitti ki… Benim ona fikir olarak, duygusal olarak desteklerim oluyor. Belli zor dönemler geçiren kadınlara da yardımcı oluyorum. İstihdam alanında olsun, maddi, manevi her alanda… Her yerde bilgi var. O yüzden bilgi özgürlüğü hiç umurumda değil. Duyguların özgürleşmesine daha önem veriyorum. Kadınlar bir kere duygusal alanda özgürleşirlerse onları hiçbir kurala tabi tutamazsınız. Baskılayamazsınız. Buna yürekten inanıyorum. Bu arada seninle bu alanda bir ortaklığımız var İyi ki tanıştık.
Emine Kamçı: Evet Tiyatro çalışması diye başladık ama Sonradan çok güzel şeyler paylaştık. Bunları duymak bile benim için çok güzel. Çok güzel bir söyleşi oldu. Yine bir yerlerde yollarımız kesişecek, DOSTuz zaten. Sana çok teşekkür ediyoruz bu söyleşi için.
Ebru Atilla Sagay: Ben teşekkür ederim dergi çalışanlarına bu süre için. Vaktin nasıl geçtiğini anlayamadık. Bıraksalar akşama kadar devam edebilirdik.
Emine Kamçı: Sevgili Umudun Kadınları takipçileri, bu ay köşemizde Ebru Atilla Sagay’la beraberiz. Ebru, Biraz seni tanıyabilir miyiz?
Ebru Atilla Sagay: Çok teşekkür ederim, Emine. Elbette, Kendimi tanıtayım. 1974 Denizli doğumluyum, Üniversite dahi bütün öğrenimimi İzmir’de tamamladım.11yıllık bir bale eğitimim var. Ardından ders vermeye başladım. Üniversite öğrenimim boyunca bale öğretmenliği yaptım, İkizlerim doğuncaya kadar sürdürdüm özel ve kamu okullarında. Çocuklarım anaokulu çağına geldiğinde Gıda saklama sektöründe çalışmaya başladıım.6 Sene İyi bir kariyer yapmış olsam da Zirvede bırakmak gibi işi bıraktım. Sadece kadınların çalıştığı bir firmaydı. Kadınlara para kazanmayı, partnerlere karşı maddi ve manevi anlamda güçlü olmayı öğretiyordum. Bunun yeterli olmadığını gördüm, onların ruhlarının özgürleşmesini sağlamak gerektiğini düşünüyordum. Yaklaşık yedi sene sonra “Tiyatro Nienor”u kurdum.
Emine Kamçı: Görme engellilerle tiyatro yaptığını söyledin. Ama biliyoruz ki sadece engellilerle çalışmıyorsun. Bu tiyatro konusunu biraz açalım.
Ebru Atilla Sagay: Ben 2007 yılında Sahne Tozu Tiyatrosu’nda çalışmaya başladım.2010 yılında Tiyatro Nienor’u kurdum. Amacım da kadın haklarının görünürlüğüne katkıda bulunmak, toplumun yüklediği roller altında ezilen kadınların sesi olmak, bu yolda projeler üretmekti. Protest ve özgün performanslar yaptım. Hatta ilk oyunun Camille. İngiltere’ye de götürdüm bu oyunu. 2010-2011 sezonunda her cumartesi Camille Günüydü İzmir Fransız Kültür’de. Camille bir Fransız sanatçı. Kurumsal hiçbir ödülü kabul etmiyorum ama Direklerarası Kadın Performans ödülünü almaya gururla gittim seyircinin verdiği bir ödül olduğu için. Çünkü Camille, toplumun dışına itilmiş, değeri ancak yüz yıl sonra anlaşılabilmiş bir kadındı. Onun adına kabul ettim ödülü. İngiltere dönüşü, ‘Çok yaşa Endy worhal’ İstanbul Alternatif Tiyatro Festivali’nde prömiyerini yaptığım bir oyundu. Sonra Ankara Cer Modern’de bu oyunu performansa çevirdim ve Endiyoloji olarak sahneledim. Ardından Sevim Burak’ın ‘Pencere’ öyküsünden uyarladığım ‘Önemsiz Bir Ölüm’ Mekânı sahneye dönüştürdüğüm başarılı bir performans oldu. ‘Dişi Kurtlarla Koşan Kadınlar’ kitabındaki sözlerin altını çizmeyi yeterli bulmadım ve Çağdaş dansla, sokaktaki kadınların katkılarıyla değişik bir performens ortaya çıktı. Sonra, ‘Tanteroza’ geldi. Amatör kadınlarla başlayan bir yolculuktu ve hâlâ devam ediyor. Niyetim, Foça’daki kadınlarla sürdürmek. Kadın futbol takımına kadar birçok Tanteroza’m oldu. Yani dur durak yok bana. Hatta bilim kurgu okuma tiyatrosu yaptım. Doğu Yücel’in ‘Üçüncü Türle Aşırı Yakın İlişkiler’ 2016 yılıydı. Oyunda ben bir uzaylıydım. Yazarın arkamdan kıkır kıkır güldüğünü duymak bir mutluluktu benim için. Sonra ‘O Aşk Değil Nar’ diye Gitarist Tuğçe Oğuz’la yaptığımı Kişisel yolculuklardan yola çıkan Dünya’daki kadın şairlerin şiirleri ve kült şarkıların yer aldığı bir performansımız oldu. Sonra ben biraz kavramsal çalışmaya başladım. Otuz yıldır muhtarı olduğu mahallede elinde çantayla dolaşan Fatma Ana’yı tanıdım. Ondan izin alıp onu canlandırdım. Ben Hâlâ onun kızıyım. Kucağına oturtup sever beni. O, Bir şey sorduğumuzda “He, babam” der, oradan yola çıkarak bir performans yaptık. Pandemi sürecinde çok sıkıldığım için ‘Şimdi Bir Nefes Al’ Video çalışmasını yaptık.
Emine Kamçı: Oraya ilerlemeden önce senin ya da bir arkadaşının bir projesi vardı: Bir kadın rahmi yapmıştınız. Ondan bahseder misin?
Ebru Atilla Sagay: O, Katya adlı plastik sanatçı, heykeltıraş bir arkadaşımın projesiydi. Girdiğimiz yer aslında bir evin odunluğu. Bir kadın vajinasına girmiş hissi yaşatmıştı bize Orada, seninle de dans ettiğimiz bir parti evi projesi vardı. Rafet Arslan’ın projesiydi o da. Sürekli çalan bir müzik vardı, hatırlarsan, çok güzel dans etmiştik. Bu arkadaşlarla ben hep çalışıyorum. En son, Gözde Uskur’ la Antalya’da bir Çağdaş sanat merkezinde bir proje gerçekleştirmiştik. Kadınlara hep “Çiçek ol” denir ya… Gökçe’nin ‘Çiçek Ol’ diye bir kısa filmi vardı. Ben de kendi deneyimlerimden bir fiziksel performans yaptım. ‘Kadın Savunma Ağı” ile çalışıyorum, demiştim Virginia Wolf’un 140. doğum yılıydı bu yıl. Bu konuda hiç bir şey yapılmadığını görünce biraz içerledim ve kızları topladım doğum gününü kutlarken performanslarımız oldu. Katılan bütün kadınlar Virginya’nın kendi masasına gelip topluma söylemek istediklerini paylaştılar. Kendi şiirini okuyan oldu slogan atan oldu… Aslı Küçük arkadaşımız Wirginya Wolf’u canlandırdı. Onunu kendi makalesi vardır. Onu okudu. Tarihi Bıçakçı Han’ın doğal ışığında bir geldi, Virginia karşımızdaydı sanki. Çok güzel, başarılı bir performans oldu. Ben de naçizane Feminart Dergisi’nde her ay yazıyorum. Son yazdığım bir yazı var: ‘Evdeki Meleği Öldürmenin Pratik Yolları” isimli bir yazı.
Emine Kamçı: Bunu biraz açar mısın?
Ebru Atilla Sagay: Ebru: mesela ben bir sanatçıyım. Turneye gittiğim zaman evdeki bütün işler aksıyor ama erkek bir işle uğraşırken bir seyahate gittiğinde emzirmekten sorumlu değil, yemekten sorumlu değil ama kadın emekçi olsun, sanatçı olsun, ne olursa olsun toplumun kendisine biçtiği rolleri yerine getirmek zorunda. Ben onları özgürleştirme peşindeyim. Aslında kadın bunların hepsini yapabilecek güçte ama bunu ÖNÜNE bir görev gibi koyduğunuz zaman tatsızlaşıyor durum. Motivasyonu kayboluyor. Buna ben, “Evdeki Melek” ismini verdim. Çünkü Wirginia Wolf diyor ki 100-150 yıl öncesinden “Evdeki Melek yüzünden oluyor bütün bunlar.” ve o meleği kovaladığını, öldürdüğünü söylüyor. Cinayet işledim ama kendi hayatımı kazandım.” Diyor. Ben de bunu bir oyun haline getirdim. O meleğin kanatlarını yolmaktan onu klozette boğmaya kadar bir sürü fanteziyle geliştirdim bu oyunu, daha da devamı gelecek.
Emine Kamçı: Biz de mi öyle yapsak acaba?
Ebru Atilla Sagay: Kesinlikle yapmalısın bence ama sen özgür bir kadınsın, senin ihtiyacın yok.
Emine Kamçı: Ebrucuğum, bize çok keyifli, faydalı, insanlara, özellikle kadınlara ışık tutacak şeyler anlattın. Ama bütün bunların ötesinde, Ebru Atila Sagar nasıl bir insandır, neler yapar? Bunları da anlatır mısın?
Ebru Atilla Sagay: Hayattan çok keyif alıyorum ama simülasyon bir keyif değil. Benim dışımdaki gerçekliğin içindeki tabloda gerçek olarak yer almak istiyorum. Kendimi pek çok konuda sorumlu hissediyorum, Su kullanımı, plastik kullanımı, toplu taşıma araçlarında bacaklarını açarak oturan adamdan çocukların eğitim hakkının engellenmesine kadar her konuyla ilgileniyorum. Hiç durmuyorum. Kendime zaman ayırdığımda ise en sevdiğim işi yapıyorum: Okumayı. Aslında yazar değilim ama bu kadar okuyunca insan eline kalem alıp kendi öykülerini yazmaya hevesleniyor. Çok sevdiğim, Şükran Yücel, Asuman Susam, yazar arkadaşlarım, Şanslarım, onlarla vakit geçirmeyi seviyorum. Karavanla Geziyorum, benim gibi şansları olmayan kadınların ayağına gidiyorum… Şunu söyleyeyim: Dünyaya eğlenmek için gelmiş birini arıyorsanız o benim. Hamileliğimde anneliğin zorluklarını anlatırlardı, Ben ikizlerimi büyütürken çok eğlendim, çok mutlu oldum, Birlikte hatalar yaptık, birlikte öğrendik. Şimdi onlar 21 yaşında. Ben küçük çocukları daha bir özlemle seviyorum. Şile’de bir arkadaşım bana sosyal medyadan ulaştı, Bebeğinin görmediğini öğrenmiş, altüst olmuş, hemen atlayıp gittim, benim körlerle tiyatro çalışmamdan dolayı bana bunu anlatmak istemiş. Onun oğlunu benimle paylaşması o kadar hoşuma gitti ki… Benim ona fikir olarak, duygusal olarak desteklerim oluyor. Belli zor dönemler geçiren kadınlara da yardımcı oluyorum. İstihdam alanında olsun, maddi, manevi her alanda… Her yerde bilgi var. O yüzden bilgi özgürlüğü hiç umurumda değil. Duyguların özgürleşmesine daha önem veriyorum. Kadınlar bir kere duygusal alanda özgürleşirlerse onları hiçbir kurala tabi tutamazsınız. Baskılayamazsınız. Buna yürekten inanıyorum. Bu arada seninle bu alanda bir ortaklığımız var İyi ki tanıştık.
Emine Kamçı: Evet Tiyatro çalışması diye başladık ama Sonradan çok güzel şeyler paylaştık. Bunları duymak bile benim için çok güzel. Çok güzel bir söyleşi oldu. Yine bir yerlerde yollarımız kesişecek, DOSTuz zaten. Sana çok teşekkür ediyoruz bu söyleşi için.
Ebru Atilla Sagay: Ben teşekkür ederim dergi çalışanlarına bu süre için. Vaktin nasıl geçtiğini anlayamadık. Bıraksalar akşama kadar devam edebilirdik.
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.