SÖYLEŞİYİ YAPAN: Şule SEPİN İÇLİ
Şule: Arı Kovanından herkese merhaba değerli Umudun Kadınları dinleyenleri. Bugünkü konuğumuz Fethiye’den. ‘Zuhal’in İyilik Mutfağı’ adıyla da tanıyoruz kendisini. İstersen kendini tanıtmandan, istersen Zuhal’in İyilik Mutfağı’ndan başlayalım.
Zuhal: Kendimden başlayarak mutfağa doğru gidelim. Doğuştan görme engelliyim. Ankara Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışma bölümü mezunuyum. 2004-2020 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı’nda rehber öğretmen olarak çalıştım. Ankara, İstanbul, Muğla gibi değişik şehir ve okullarda görev yaptım. Emekliyim. İki çocuk annesiyim. Burada kadınsal tecrübelerimizi paylaşmamız önemli; çünkü Umudun Kadınları dergisinin konuğuyum. İki evlilik denemem oldu, ikisini de yürütemedim. Kedimizle ve çocuklarla birlikte küçük bir aile olarak Fethiye’de yaşıyoruz. İyilik Mutfağı, emeklilikten sonra kurduğum hayalin bir ürünü. Özellikle mutfakta yemek yerken, çay-kahve içerken kadınlarla iyileştirici sohbet etmeyi çok severim. Bu sohbetler bana da iyi geldiği için psikoterapiyle birleştirmek istedim. Zuhal’in İyilik Mutfağı da buradan çıktı. Evimde home office oluşturdum. Burası terası ve balkonu olan bir mutfak. Burada kadınlarla grup çalışmaları yapıyorum. Gün toplantılarına değil, bana gelmelerini istiyorum. Eğitim organizasyonları planlayıp yapıyorum. Yurdun neresinde olurlarsa olsunlar, hocaları çağırıyorum. Hem tatil yapmayı hem de kişisel gelişime katkı sunmayı amaçlıyorum. Thai masajı eğitimi var ve görmeyenlerin rahatlıkla yapabilecekleri bir uygulama. Giyinik olarak yapılan bir masaj türü. Tembel yogası olarak da geçiyor. Yoga öğretmenlerinin tercih ettiği, evinde para kazanmak, ev harçlığını çıkarmak isteyen kadınlar için bir olanak. Ayrıca hem online hem de yüz yüze psikoterapi yapıyorum. Randevu veriyorum. Gelen kadınları gizli tutmak koşuluyla gereksinmeleri kapsamında tanıştırıyorum. Üç-dört kadın, eşiyle sıkıntıları olan ve doğum yapan bir kadının gereksinimlerini karşıladık. Bu tür desteklere aracılık etmeyi çok seviyorum. Daha da gelişeceğini umuyorum.
Şule: Dergimiz adına biz de umut ediyoruz bunu. Aldığın eğitimlerden söz edebilir misin?
Zuhal: Önce kendi kimliğimin arayışına girdim. Kendimi iyileştirmeye yarayan eğitimlerle işe başladım. Melek Koçluğu eğitimi aldım. Bu, mediatif, spiritüel bir eğitim. Meleklerle bağlantı kurduran, belki insanların çoğuna inandırıcı gelmeyen, kişisel olarak tercih ettiğim bir eğitimdi. Osho meditasyon eğitiminin birkaç kampına katıldım. Toplu meditasyonlar yaptık. Mantra çalışmalarıyla, uzak doğunun iyileştirme yöntemlerini tanıdım. Öğrendiğim bu teknikleri, terapilerde kişilere uyguluyorum. Access bars eğitimlerini aldım. Parmaklarla kafa tası üzerindeki 32 noktaya yapılan bir bası çalışması. İki yıllık, Cinsel Sağlık Enstitüsünden, Cem Keçe ve Cengiz Güleç’ten, kendimi yenilemek, bilgilerimi tazelemek ve etki alanımı genişletmek için bu eğitimi aldım. Kadın cazibesi üzerine çalışan, dişiliğini tanımakla ilgili bir çalışma vardı. Kadın bedeni üzerinde duruyorlardı. Kadının cinsel sağlığıyla ilgili eğitimleri, üç-dört farklı kişiden aldım. ‘Aptalın Deneyimi’ adlı göz iyileşmesi üzerine, daha çok miyop, hipermetrop insanların göz iyileşmesiyle ilgili bir kitap var. Kitabı yazanlarla birlikte çalışarak teknikleri öğrendim. Spiritüel ve bilimsel olarak insanın kendi kendini iyileştirmesi çok ilgimi çekiyor. Hayatını kaybedenlerin yanında mucizevi bir biçimde iyileşen kanser hastaları var. Bu konu üzerinde şansımı denemek istiyorum.
Şule: Rehber öğretmenlik yaptığın dönemlerde velilerle, özellikle de kadınlarla çalıştığını tahmin ediyorum. Bu konuda bize neler söyleyeceksin?
Zuhal: Datça’da çalıştım. Datça, insanların ikinci baharını yaşadığı bir yer. Öyle farklı kadınlarla, öyle farklı hikayelerde buluştuk ki birbirimize iyi geldiğimizi düşünüyorum. Yetişkinlerle çalışmayı çok seviyorum. Bana gelen, derdini paylaşan kadınlardan çok şey öğrendim ve güçlendim, gücümüzü paylaştık. Rehber öğretmenlik kısmından hep uzak durdum. Devletin dayatmalarını hiç sevmedim. Küçücük çocuklara tacizi, tecavüzü, uyuşturucu bağımlılığını anlatmak, bunları onların kafalarına sokmak beni rahatsız ediyordu. Elbette bu tür sorunları olanları dinlemek gerekiyor. Hiç bilmeyenlere bunları tanıtmak, çocukların aklında bir merak uyandırmak hoşuma gitmiyordu. Daha çok kadınlar geliyordu. Babalar genelde daha ilgisizler. Katıldığım eğitimlere de daha çok kadınlar geliyor. Kadınlar hep iyileşmenin, daha iyi olmanın, daha iyi ne yapabilirimin peşindeler. Erkekler durumlarını kanıksamışlar. Babaları ancak davetlerle getirebiliyorduk. Özel eğitim ve eğitim uygulama okullarında otistik ve down sendromlu çocukların aileleriyle çalıştım. Bu kadınların kendi başlarına verdikleri çabalar, bana her zaman yol gösterici olmuştur. Şu an umutla çalışmamın temellerini o kadınlar attı.
Şule: Kadınların üzerinde çok ağır bir yükün olduğunu biliyoruz. Zuhal’in İyilik Mutfağı’na daha çok kimler başvuruyor? Burada kadınların durumundan biraz söz edebilir misin?
Zuhal: Evet, kadınlar geliyor. Şöyle bir düşüncem var: Kadınlar el işini bıraktılar, antidepresana başladılar. Bu konuyla ilgili bir proje yapmak istiyorum. Bireysel projeler desteklenmiyor, destek bulmam lazım. Hayalim, bir atölye geliştirmek. Kadınlar hem el işlerini yapsınlar hem de psikoterapi alsınlar. Grupla psikoterapi çalışması. Kendi işlerini de geliştirsinler. Bu fikrin doğuşu, Debbie Macomber’in “Bir Yumak Mutluluk” kitabını okumamdan sonra doğdu. Bir örgü dükkanında hem örgü örüyorlardı hem de birbirlerine iyi geliyorlardı. Bu kitaplar seri halinde. İlki ‘Mucizeler Dükkânı’ adını taşıyor. Örgü, dantel gibi işlerde kadınlara alışkanlıklar kazandırarak hem iç sağaltımlarını yapmalarını hem de kendi hayallerini hatırlamalarını sağlamak için destek olmak istiyorum. Bunu nasıl hayata geçireceğimi bilmiyorum ama hayat bir şekilde oraya doğru götürüyor.
Şule: Hayalini gerçekleştirmeni diliyoruz. Görme engelli biri olarak bağımsız hareketinin olduğunu biliyorum. Bunu nasıl kazandın?
Zuhal: İlkokulu İzmir Körler Okulunda bitirdim. Ortaokul ve liseyi ailemin yanında okudum. Üniversiteye kadar bastonla hiç tanışmadım. Hep yanımda arkadaşlarım olurdu ve onlarla birlikte gidip gelirdik. Biraz görmem olduğu için bazı yerlere de tek gidebiliyordum. Üniversiteye başladığımda, elime bastonu aldım. İnsanların tepkilerinden çekindiğim için Ankara’ya geldiğimde baston kullanmayı boşladım. “Hem görüyor hem de baston kullanıyor.” diyen insanlardan çok tepki aldım. Baston kullanarak durumumu suistimal ettiğimi düşünüyorlardı. Bu bana utanç vermişti. Şu an Fethiye’de baston kullanmıyorum ama Ankara’ya geldiğim zaman kullanıyorum. Ankara’yı iyi bilmediğim için bana özgüven veriyor. İnsanlardan yardım almamı kolaylaştırıyor. Benim için çirkinleştirici bir şey değil. Utanmıyorum ve bastonu seviyorum.
Şule: İnsanın ailesi ve çevresi olduğu zaman baston kullanmaya ihtiyaç olmayabilir ama az görenlerin daha çok ihtiyacı var. Çok iyi görmedikleri için kazaya ve belaya maruz kalabiliyorlar. Bu anlamda bastona alışmak ve halkı bilinçlendirmek gerekiyor.
Zuhal: Evet Fethiye halkını bastona alıştırmak gerekiyor. Fethiye halkı gelişmeye açık. İnsanlardan beklemek yerine, çekingenliğimizi kırmamız gerekiyor.
Şule: Bilgisayar ve telefon gibi teknoloji hayatını kolaylaştırıyor mu? Rahatça kullanabiliyor musun?
Zuhal: Bağımsızlığı çok seven bir insanım. Birinden bir şey istemek en son yapacağım şey. Çok zorlanıyorum. Bu durum, insanlarla ilişkilerimi bozdu ama beni teknolojiye çok yaklaştırdı. Telefon ve bilgisayar, en başta kullandığım aletler. Navigasyon, kitap, videolar, yazma-çizme, filmler, neye ulaşabiliyorsam, teknolojiyi hayatıma geçirmeye çalıştım. Bilgisayar ve telefonla aram çok iyi.
Şule: Kitap örnekleri vermenden, okumayı çok sevdiğini anladık. Bir şeyler yazar mısın?
Zuhal: Kitap okumayı, film izlemeyi çok severim. Özellikle yeni Türk filmleri insan ilişkilerini ele aldığı için çok izlediğim bir kategori. Kitap yazmayı çok istedim ama öyle uzun zaman alan bir şey yazamıyorum. Daha çok küçük hikâyeler yazıyorum. Bir anda oturup aklımdakileri hikayeleştirmek bana çok iyi geliyor. Zuhal’in İyilik Mutfağı facebook sayfamda bunları paylaşıyorum. Birkaç yazı koydum. Orada bunları okuyan insanlar olduğu için sayfamı böyle değerlendirmek istiyorum. İnstagramda tanıtımlarımı yapıyorum. Youtube’da video yapılabilir. Çok sık şu sorular soruluyor: Çocuklarına nasıl bakıyorsun? Evde neler yapıyorsun? Temizliğini kim yapıyor? Nereye, nasıl gidiyorsun? Bir görmeyenin nasıl yaşadığını, nasıl yemek yaptığını, kısaca yaşam tarzını insanlara göstermek istiyorum. Bu sorulardan bıktım. Merakları paraya dönüştürmek istiyorum. Olanı paylaşmayı seviyorum. Mükemmel olduğumuzu değil, olanları gösterdiğimde, birkaç insan anlasa bile yeter. Bunu insanların algısını kırmak olarak görüyorum. Youtube iyi bir izleyici kitlesine sahip.
Şule: Biz bunları sosyal medyaya taşımalıyız. Birçok kişi bunu yapmak istiyor. Ne kadar çok video çekersek, tanınırlık ve görünürlük o kadar artar diye düşünüyorum. Biraz da örgütlenmeden konuşalım. Üye ve yönetici olduğun dernekler var mı?
Zuhal: Üniversitenin son dönemlerinde, Ankara’da, Altınokta Körler Derneği’nin spor kulübünde bir dönem yöneticilik yaptım. İzleyici olmayı daha çok seviyorum. İnsan toplayamam. Yöneticilik yapmak bana göre değil gibi. Kıramadığım arkadaşlarımla birlikte üç yıl Altınokta Körler Derneği Fethiye Şubesinde yöneticilik yaptım. Eğitim sekreterliği görevini yürüttüm. Fethiye ortamında çok fazla sosyal olamazken, pandemi bizi çok zorladı. Bir içe kapanma olunca, çalışmalarımız da olumsuz yönde etkilendi. Daha çok kırsal kesimden üyeler var ve sosyal medyaya hâkim değiller. Belirli kitle var tabii sosyal faaliyetlerle ilgilenen. Bizim onları geliştirmemiz lazım. Kırsalda yaşayanları, evden çıkmaya, bilgisayar kullanmaya, sosyal yaşama uyum sağlamaya alıştıramadık.
Şule: Uygun bir ekiple çalışmayı seviyorsun ve motive oluyorsun. Yavaş yavaş söyleşimizin sonlarına doğru geliyoruz. Bizimle paylaşmak istediğin, dinleyicilerimize vermeyi düşündüğün bir mesajın varsa onu da alalım.
Zuhal: Bize söylenenler var, bir de içimizden gelenler var. İçimizden gelenler, sanırım bizim yaşamak zorunda kaldıklarımız. İyi de olsa, kötü de olsa, düşsek de kalksak da içimizden geleni yapmalıyız. Hata da yapsak, korkmamalıyız. Güzel şeyler de yapıyoruz sonuçta. Kendimiz için biz ayağa kalkmazsak, kimse bizim için bir şey yapmaz. İçimizdeki o yanan ateşi harlamalıyız. Çok hayali ve yeteneği olanların, bunları gerçekleştirmemelerine çok üzülüyorum. Yılmamalıyız. Durmak, bastırılmak çok kötü. Kimsenin hayatı, başkalarından sorulmamalı. Hayatımıza ve hayallerimize sahip çıkmalıyız.
Şule: Sevgili dinleyenler, iyi ki Zuhal’in yolu Ankara’ya düştü ve biz onu dergimizde ağırladık. Çok keyifli bir söyleşi oldu. Zuhal’in rehber öğretmenlik yanını, dernekteki ve özel terapi çalışmalarını birlikte dinledik. Dinlerken bende bir meditasyon etkisi yarattı. Bakalım siz dinleyenlerimizde nasıl bir etki yaratacak. Başka bir söyleşide buluşmak üzere. Teşekkür ediyorum.
Zuhal: Derginizde bana yer verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Güzel yerlerde ve iyi günlerde buluşmak dileğiyle.
Şule: Arı Kovanından herkese merhaba değerli Umudun Kadınları dinleyenleri. Bugünkü konuğumuz Fethiye’den. ‘Zuhal’in İyilik Mutfağı’ adıyla da tanıyoruz kendisini. İstersen kendini tanıtmandan, istersen Zuhal’in İyilik Mutfağı’ndan başlayalım.
Zuhal: Kendimden başlayarak mutfağa doğru gidelim. Doğuştan görme engelliyim. Ankara Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışma bölümü mezunuyum. 2004-2020 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı’nda rehber öğretmen olarak çalıştım. Ankara, İstanbul, Muğla gibi değişik şehir ve okullarda görev yaptım. Emekliyim. İki çocuk annesiyim. Burada kadınsal tecrübelerimizi paylaşmamız önemli; çünkü Umudun Kadınları dergisinin konuğuyum. İki evlilik denemem oldu, ikisini de yürütemedim. Kedimizle ve çocuklarla birlikte küçük bir aile olarak Fethiye’de yaşıyoruz. İyilik Mutfağı, emeklilikten sonra kurduğum hayalin bir ürünü. Özellikle mutfakta yemek yerken, çay-kahve içerken kadınlarla iyileştirici sohbet etmeyi çok severim. Bu sohbetler bana da iyi geldiği için psikoterapiyle birleştirmek istedim. Zuhal’in İyilik Mutfağı da buradan çıktı. Evimde home office oluşturdum. Burası terası ve balkonu olan bir mutfak. Burada kadınlarla grup çalışmaları yapıyorum. Gün toplantılarına değil, bana gelmelerini istiyorum. Eğitim organizasyonları planlayıp yapıyorum. Yurdun neresinde olurlarsa olsunlar, hocaları çağırıyorum. Hem tatil yapmayı hem de kişisel gelişime katkı sunmayı amaçlıyorum. Thai masajı eğitimi var ve görmeyenlerin rahatlıkla yapabilecekleri bir uygulama. Giyinik olarak yapılan bir masaj türü. Tembel yogası olarak da geçiyor. Yoga öğretmenlerinin tercih ettiği, evinde para kazanmak, ev harçlığını çıkarmak isteyen kadınlar için bir olanak. Ayrıca hem online hem de yüz yüze psikoterapi yapıyorum. Randevu veriyorum. Gelen kadınları gizli tutmak koşuluyla gereksinmeleri kapsamında tanıştırıyorum. Üç-dört kadın, eşiyle sıkıntıları olan ve doğum yapan bir kadının gereksinimlerini karşıladık. Bu tür desteklere aracılık etmeyi çok seviyorum. Daha da gelişeceğini umuyorum.
Şule: Dergimiz adına biz de umut ediyoruz bunu. Aldığın eğitimlerden söz edebilir misin?
Zuhal: Önce kendi kimliğimin arayışına girdim. Kendimi iyileştirmeye yarayan eğitimlerle işe başladım. Melek Koçluğu eğitimi aldım. Bu, mediatif, spiritüel bir eğitim. Meleklerle bağlantı kurduran, belki insanların çoğuna inandırıcı gelmeyen, kişisel olarak tercih ettiğim bir eğitimdi. Osho meditasyon eğitiminin birkaç kampına katıldım. Toplu meditasyonlar yaptık. Mantra çalışmalarıyla, uzak doğunun iyileştirme yöntemlerini tanıdım. Öğrendiğim bu teknikleri, terapilerde kişilere uyguluyorum. Access bars eğitimlerini aldım. Parmaklarla kafa tası üzerindeki 32 noktaya yapılan bir bası çalışması. İki yıllık, Cinsel Sağlık Enstitüsünden, Cem Keçe ve Cengiz Güleç’ten, kendimi yenilemek, bilgilerimi tazelemek ve etki alanımı genişletmek için bu eğitimi aldım. Kadın cazibesi üzerine çalışan, dişiliğini tanımakla ilgili bir çalışma vardı. Kadın bedeni üzerinde duruyorlardı. Kadının cinsel sağlığıyla ilgili eğitimleri, üç-dört farklı kişiden aldım. ‘Aptalın Deneyimi’ adlı göz iyileşmesi üzerine, daha çok miyop, hipermetrop insanların göz iyileşmesiyle ilgili bir kitap var. Kitabı yazanlarla birlikte çalışarak teknikleri öğrendim. Spiritüel ve bilimsel olarak insanın kendi kendini iyileştirmesi çok ilgimi çekiyor. Hayatını kaybedenlerin yanında mucizevi bir biçimde iyileşen kanser hastaları var. Bu konu üzerinde şansımı denemek istiyorum.
Şule: Rehber öğretmenlik yaptığın dönemlerde velilerle, özellikle de kadınlarla çalıştığını tahmin ediyorum. Bu konuda bize neler söyleyeceksin?
Zuhal: Datça’da çalıştım. Datça, insanların ikinci baharını yaşadığı bir yer. Öyle farklı kadınlarla, öyle farklı hikayelerde buluştuk ki birbirimize iyi geldiğimizi düşünüyorum. Yetişkinlerle çalışmayı çok seviyorum. Bana gelen, derdini paylaşan kadınlardan çok şey öğrendim ve güçlendim, gücümüzü paylaştık. Rehber öğretmenlik kısmından hep uzak durdum. Devletin dayatmalarını hiç sevmedim. Küçücük çocuklara tacizi, tecavüzü, uyuşturucu bağımlılığını anlatmak, bunları onların kafalarına sokmak beni rahatsız ediyordu. Elbette bu tür sorunları olanları dinlemek gerekiyor. Hiç bilmeyenlere bunları tanıtmak, çocukların aklında bir merak uyandırmak hoşuma gitmiyordu. Daha çok kadınlar geliyordu. Babalar genelde daha ilgisizler. Katıldığım eğitimlere de daha çok kadınlar geliyor. Kadınlar hep iyileşmenin, daha iyi olmanın, daha iyi ne yapabilirimin peşindeler. Erkekler durumlarını kanıksamışlar. Babaları ancak davetlerle getirebiliyorduk. Özel eğitim ve eğitim uygulama okullarında otistik ve down sendromlu çocukların aileleriyle çalıştım. Bu kadınların kendi başlarına verdikleri çabalar, bana her zaman yol gösterici olmuştur. Şu an umutla çalışmamın temellerini o kadınlar attı.
Şule: Kadınların üzerinde çok ağır bir yükün olduğunu biliyoruz. Zuhal’in İyilik Mutfağı’na daha çok kimler başvuruyor? Burada kadınların durumundan biraz söz edebilir misin?
Zuhal: Evet, kadınlar geliyor. Şöyle bir düşüncem var: Kadınlar el işini bıraktılar, antidepresana başladılar. Bu konuyla ilgili bir proje yapmak istiyorum. Bireysel projeler desteklenmiyor, destek bulmam lazım. Hayalim, bir atölye geliştirmek. Kadınlar hem el işlerini yapsınlar hem de psikoterapi alsınlar. Grupla psikoterapi çalışması. Kendi işlerini de geliştirsinler. Bu fikrin doğuşu, Debbie Macomber’in “Bir Yumak Mutluluk” kitabını okumamdan sonra doğdu. Bir örgü dükkanında hem örgü örüyorlardı hem de birbirlerine iyi geliyorlardı. Bu kitaplar seri halinde. İlki ‘Mucizeler Dükkânı’ adını taşıyor. Örgü, dantel gibi işlerde kadınlara alışkanlıklar kazandırarak hem iç sağaltımlarını yapmalarını hem de kendi hayallerini hatırlamalarını sağlamak için destek olmak istiyorum. Bunu nasıl hayata geçireceğimi bilmiyorum ama hayat bir şekilde oraya doğru götürüyor.
Şule: Hayalini gerçekleştirmeni diliyoruz. Görme engelli biri olarak bağımsız hareketinin olduğunu biliyorum. Bunu nasıl kazandın?
Zuhal: İlkokulu İzmir Körler Okulunda bitirdim. Ortaokul ve liseyi ailemin yanında okudum. Üniversiteye kadar bastonla hiç tanışmadım. Hep yanımda arkadaşlarım olurdu ve onlarla birlikte gidip gelirdik. Biraz görmem olduğu için bazı yerlere de tek gidebiliyordum. Üniversiteye başladığımda, elime bastonu aldım. İnsanların tepkilerinden çekindiğim için Ankara’ya geldiğimde baston kullanmayı boşladım. “Hem görüyor hem de baston kullanıyor.” diyen insanlardan çok tepki aldım. Baston kullanarak durumumu suistimal ettiğimi düşünüyorlardı. Bu bana utanç vermişti. Şu an Fethiye’de baston kullanmıyorum ama Ankara’ya geldiğim zaman kullanıyorum. Ankara’yı iyi bilmediğim için bana özgüven veriyor. İnsanlardan yardım almamı kolaylaştırıyor. Benim için çirkinleştirici bir şey değil. Utanmıyorum ve bastonu seviyorum.
Şule: İnsanın ailesi ve çevresi olduğu zaman baston kullanmaya ihtiyaç olmayabilir ama az görenlerin daha çok ihtiyacı var. Çok iyi görmedikleri için kazaya ve belaya maruz kalabiliyorlar. Bu anlamda bastona alışmak ve halkı bilinçlendirmek gerekiyor.
Zuhal: Evet Fethiye halkını bastona alıştırmak gerekiyor. Fethiye halkı gelişmeye açık. İnsanlardan beklemek yerine, çekingenliğimizi kırmamız gerekiyor.
Şule: Bilgisayar ve telefon gibi teknoloji hayatını kolaylaştırıyor mu? Rahatça kullanabiliyor musun?
Zuhal: Bağımsızlığı çok seven bir insanım. Birinden bir şey istemek en son yapacağım şey. Çok zorlanıyorum. Bu durum, insanlarla ilişkilerimi bozdu ama beni teknolojiye çok yaklaştırdı. Telefon ve bilgisayar, en başta kullandığım aletler. Navigasyon, kitap, videolar, yazma-çizme, filmler, neye ulaşabiliyorsam, teknolojiyi hayatıma geçirmeye çalıştım. Bilgisayar ve telefonla aram çok iyi.
Şule: Kitap örnekleri vermenden, okumayı çok sevdiğini anladık. Bir şeyler yazar mısın?
Zuhal: Kitap okumayı, film izlemeyi çok severim. Özellikle yeni Türk filmleri insan ilişkilerini ele aldığı için çok izlediğim bir kategori. Kitap yazmayı çok istedim ama öyle uzun zaman alan bir şey yazamıyorum. Daha çok küçük hikâyeler yazıyorum. Bir anda oturup aklımdakileri hikayeleştirmek bana çok iyi geliyor. Zuhal’in İyilik Mutfağı facebook sayfamda bunları paylaşıyorum. Birkaç yazı koydum. Orada bunları okuyan insanlar olduğu için sayfamı böyle değerlendirmek istiyorum. İnstagramda tanıtımlarımı yapıyorum. Youtube’da video yapılabilir. Çok sık şu sorular soruluyor: Çocuklarına nasıl bakıyorsun? Evde neler yapıyorsun? Temizliğini kim yapıyor? Nereye, nasıl gidiyorsun? Bir görmeyenin nasıl yaşadığını, nasıl yemek yaptığını, kısaca yaşam tarzını insanlara göstermek istiyorum. Bu sorulardan bıktım. Merakları paraya dönüştürmek istiyorum. Olanı paylaşmayı seviyorum. Mükemmel olduğumuzu değil, olanları gösterdiğimde, birkaç insan anlasa bile yeter. Bunu insanların algısını kırmak olarak görüyorum. Youtube iyi bir izleyici kitlesine sahip.
Şule: Biz bunları sosyal medyaya taşımalıyız. Birçok kişi bunu yapmak istiyor. Ne kadar çok video çekersek, tanınırlık ve görünürlük o kadar artar diye düşünüyorum. Biraz da örgütlenmeden konuşalım. Üye ve yönetici olduğun dernekler var mı?
Zuhal: Üniversitenin son dönemlerinde, Ankara’da, Altınokta Körler Derneği’nin spor kulübünde bir dönem yöneticilik yaptım. İzleyici olmayı daha çok seviyorum. İnsan toplayamam. Yöneticilik yapmak bana göre değil gibi. Kıramadığım arkadaşlarımla birlikte üç yıl Altınokta Körler Derneği Fethiye Şubesinde yöneticilik yaptım. Eğitim sekreterliği görevini yürüttüm. Fethiye ortamında çok fazla sosyal olamazken, pandemi bizi çok zorladı. Bir içe kapanma olunca, çalışmalarımız da olumsuz yönde etkilendi. Daha çok kırsal kesimden üyeler var ve sosyal medyaya hâkim değiller. Belirli kitle var tabii sosyal faaliyetlerle ilgilenen. Bizim onları geliştirmemiz lazım. Kırsalda yaşayanları, evden çıkmaya, bilgisayar kullanmaya, sosyal yaşama uyum sağlamaya alıştıramadık.
Şule: Uygun bir ekiple çalışmayı seviyorsun ve motive oluyorsun. Yavaş yavaş söyleşimizin sonlarına doğru geliyoruz. Bizimle paylaşmak istediğin, dinleyicilerimize vermeyi düşündüğün bir mesajın varsa onu da alalım.
Zuhal: Bize söylenenler var, bir de içimizden gelenler var. İçimizden gelenler, sanırım bizim yaşamak zorunda kaldıklarımız. İyi de olsa, kötü de olsa, düşsek de kalksak da içimizden geleni yapmalıyız. Hata da yapsak, korkmamalıyız. Güzel şeyler de yapıyoruz sonuçta. Kendimiz için biz ayağa kalkmazsak, kimse bizim için bir şey yapmaz. İçimizdeki o yanan ateşi harlamalıyız. Çok hayali ve yeteneği olanların, bunları gerçekleştirmemelerine çok üzülüyorum. Yılmamalıyız. Durmak, bastırılmak çok kötü. Kimsenin hayatı, başkalarından sorulmamalı. Hayatımıza ve hayallerimize sahip çıkmalıyız.
Şule: Sevgili dinleyenler, iyi ki Zuhal’in yolu Ankara’ya düştü ve biz onu dergimizde ağırladık. Çok keyifli bir söyleşi oldu. Zuhal’in rehber öğretmenlik yanını, dernekteki ve özel terapi çalışmalarını birlikte dinledik. Dinlerken bende bir meditasyon etkisi yarattı. Bakalım siz dinleyenlerimizde nasıl bir etki yaratacak. Başka bir söyleşide buluşmak üzere. Teşekkür ediyorum.
Zuhal: Derginizde bana yer verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Güzel yerlerde ve iyi günlerde buluşmak dileğiyle.
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.