YAZAN: Selvet BAYRAKTAR TOKAT
Merhabalar, değerli Umudun Kadınları Dergisi takipçileri. Ülkemizde sağlık sisteminin durumu malum. 182’den randevu almak adeta şansa kalmış. Doktorların uğradığı şiddet, hakaret, tehditler ve hiçe sayılmalar ayyuka çıkmış durumda. Bir yandan performansa göre ücret uygulamasıyla yaratılan gereksiz rekabet, bir yandan muayene sürelerinin düşürülmesi sağlık sistemini felç noktasına getirdi. Videolar çekip sosyal medyalarında “Artık biz doktor dövebiliyoruz” diyebilecek kadar pervasızlaştı insan görünümlü şahsiyetler. Nereden alıyorlar bu cesareti? Pıtrak gibi açılan özel üniversitelerin tıp fakültelerini düşünmek bile üzücü. Nereden tutsak elimizde kalıyor anlayacağınız.
Gelelim asıl sizlere anlatmak istediğim konuya: Annemin diz ağrıları sebebiyle 182’den randevu alma çabası içine girdik. Sabah onda günlük randevu veriliyordu. Defalarca aradık randevu yok, günlerce uğraştık mümkün olmadı. Sonunda İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Ortopedi bölümünden randevu aldık. Muayene sonucunda mr. istediler. Mr.’ı hastanede çektirmek fazlasıyla zamanımızı alacaktı. Uzun süreye gün veriliyordu. Özel mr. yeri aramaya başladık. Yaşanan trajikomik durumları size anlatamam. Bir yeri arıyorum 5000 TL, başka bir kuruma ulaşıyorum 3000 TL, SGK ile anlaşmalı yerleri arıyorum 2000 TL. Sonunda eşimin çabalarıyla bir açık mr. yerinde 750 TL karşılığında çektirdik. Sonuç, bel fıtığıydı. Doktor fizik tedavi yazdı. Ağrılar bel fıtığından kaynaklanıyormuş.
Bu defa başladık fizik tedavi merkezleri aramaya. Tabii ki SGK ile anlaşmalı kurumları listeledik ve görüşmelere başladık. Bunların içinde birçok özel hastane de var. Durum yine aynı. Seans başına 600 TL isteyenler, ayrıca doktor muayenesi de talep ediyorlardı. Onun için de ekstra bir ücret tabii ki. Başka hastane seans başına 300 TL, biri 800 TL, başkası 200 TL. Kim ne kadar para almayı başarabilirse yani. Anlayacağınız insan sağlığı vahşi kapitalizmin ve serbest piyasa ekonomisinin kaderine terk edilmiş.
Bunun üzerine fizik tedavi ile ilgili var olan kanunu merak ettim ve inceledim. Sonuç şuydu: Devlet SGK ile anlaşması olan her özel hastaneye 30 seansa kadar fizik tedavi yapabilme fırsatı veriyordu ve bunun parasını devlet ödeyecekti. Peki, özel hastaneler neden ayrıca para talep ediyordu? Anlamak mümkün değil. Dedik ya Kapitalizm.
Yakın bir dostumla görüştüm ve bu durumdan bahsettim. Kendi İş yerinde çalışan ortak bir arkadaşımızın Medipol Hastanesinde fizik tedavi gördüğünü, 30 seansa kadar ücretsiz tedavinin yapıldığını söyledi. Orayı hiç aramamıştım. Aklıma bile gelmemişti. Nasıl yani? Ben bir sürü hastane aradım. Hiç böyle bir durum yoktu, bu hastane ücretsiz yapabiliyorken
diğerleri birbirinden farklı fiyatları neden veriyordu? Hem devletten parayı alacaklar hem vatandaşı soyguna uğratacaklar, oh ne güzel. Tereyağlı yumurta.
On gün içinde yaşamış olduğumuz bu süreç bana çok farklı konularda sorgulamalar yaptırdı. Evet, ülkemizin ekonomisi kötü. Sağlık, eğitim, sosyal politikalar, adalet memleketimizde beklentilerin çok çok altında. Peki insanlarımız? Neden bu kadar fırsatçılık var bu ülkede? Ev kiralarına fahiş zam yapan insanlar, bu yüksek kirayı ödeyemeyeceği için öfkelenip oturdukları evi yakan kişiler, birbirini öldüren kiracılar ya da ev sahipleri. Nereye gidiyoruz biz? İzmir Bayraklı’da kirası 1500 TL’den 7500 TL’ye çıkarılan vatandaş iki çocuğunu almış on gündür ilçenin parklarında yatıyor. Devlet yönetimi, uygulanan politikalar halkı düşünür durumda değil. Bunun tersini iddia etmek de olasılıksız. Peki insanlarımız? Marketlerdeki ürünleri saklayan, zam gelmesini bekleyen, sonradan piyasaya süren mülk sahipleri. Neler oluyor ülkemizde? nasıl çözülecek bu sorunlar? Gitgide insanlığımızı mı yitiriyoruz ne?
Sadece bir partinin bu ülkeyi yönetmesi ile ilgili değil bence bu durum. Ben bu ülkede bilinçli olarak sistemin insan yetiştirmediğini düşünüyorum. A partisi gitse, B partisi gelse bir şey değişmez bence.
Burjuva demokrasisi bile yerleşmedi hiçbir zaman bu ülkeye. Son 20 yılda sorunların katmerleştiği kesin. Hangi görüşten olursa olsun bu kadar uzun yıllar bir partinin ülkeyi yönetmesinin de yanlış olduğuna inanıyorum. Hakça paylaşıma dayalı bir düzen yok çünkü memleketimizde.
Peki, daha önce demokratik bir ülke miydik sizce? Tabi hayır. Önceki yönetimler döneminde de başka insanlar haksızlıklara uğradı? Şimdi de kadınlar, sanatçılar, gazeteciler düşüncelerinden dolayı susturulmak isteniyor. Hapishanelere atılan hukukçular var. Neden? Sadece hak mücadelesi verdikleri için.
Bir yandan tecavüzcüler, uyuşturucu kullananlar, katiller, dolandırıcılar, pandemi nedeniyle izin adı altında evlerine gönderiliyor. Siyasi suçlular içeride bekliyor. Kabul edilebilir bir durum değil bu? Vicdanlar isyan ediyor. Demokrasi, insan hakları ve sosyalizm mücadelesi vermek bu ülkede suç. Diğer suçları işlemek sıkıntı değil.
Küçük bir örnek vermek istiyorum. Olay, Bahçelievler Bağcılar Caddesi'nde meydana geldi. Serdar Taş, iddiaya göre önce bir taksici ile tartıştı. Taş o tartışmanın ardından yolda yürürken bu sefer de henüz öğrenilemeyen bir nedenle Ferhat Ceylan'la tartışmaya başladı. Tartışma kısa sürede kavgaya dönüştü. Serdar Taş, belinden silahını çıkardı. Silahı gören Ferhat Ceylan, Taş'ın eline tekme attı. Yere düşen ikili bir süre kavga etti. Yaşanan arbede sırasında Serdar Taş, Ferhat Ceylan'a peş peşe ateş etti. Vücuduna isabet eden kurşunlar sebebiyle kanlar içinde kalan Ferhat Ceylan'ın yardımına çevredekiler koştu. Ağır yaralanan
Ceylan, çevredekilerin yardımıyla hastaneye kaldırıldı. Ceylan, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Serdar Taş ise kayıplara karıştı. Polis şüphelinin yakalanması için çalışma başlattı. Kimdi peki bu Serdar Taş?
2019 yılında Küçükçekmece'deki bir rezidansın 9'uncu katından düşerek hayatını kaybeden 17 yaşındaki Ebru Erdem davasında sanık olduğu, ‘çocuğun öldürülmesi' suçundan beraat ettiği ancak 'çocuğa yönelik cinsel istismar' suçundan 8 yıl hapis cezasına çarptırıldığı ve kısa süre önce cezaevinden tahliye olduğu ortaya çıktı. Bunun gibi birçok vaka var.
Bence bu olaylar bu dönemde fazlasıyla çoğaldı bunu kesinlikle reddedemeyiz. Ama daha önce de vardı. Rahşan affı olarak geçen, iyi niyetle başlayan ve trajediye dönüşen süreci unutmak mümkün mü?
Ülkemizdeki insanların hayata bakışı, çıkarcı yaklaşımları beni korkutuyor. Gelinen son ekonomik durum nedeniyle insanların birbirine tahammülü kalmadı. Aileler siyaset yüzünden birbirine giriyor. Akrabalar arasında kavgalar çıkıyor. Ülkemizin toparlanması için çok uzun yıllara ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bence top yekûn bir mücadele gerek. Her yerde bir fırsatçılık hüküm sürüyor artık. Devlet kanun çıkarmış %25’ten fazla zam yapamazsın diyor ev sahibine. Dinleyen var mı peki? Kiralara %100, %200 %300 zamlar yapılıyor. Kimse mahkemeye gitmiyor. Başvuruyu yapamıyor çünkü o evden çıktığı zaman depozitosuyla beraber bulacağı yeni evin kirası yapılacak zammı geçiyor. Ülkede ciddi bir başıboşluk var. Hiçbir kurumda denetim mekanizması uygulanmıyor. Nasıl ayakta kalacak insanlarımız? İktidarın durumu kötü. Muhalefetin durumu ondan kötü. Orada da değişime karşı direniş var. Seçim kaybeden görevi bırakmayı bilmiyor. Ülkemizde istifa mekanizması diye bir durum yok. Yolsuzluk yapan da göreve devam ediyor, farklı suçları işleyenler de.
Ülkemize dair bu durum tespitlerini yaparken geleceğe dönük yine de umutlanmak istiyorum.
İleriye dönük güzel şeyler düşünme çabasındayım. Kadınlar için, emekliler için, yaşlılar için, gençler için, engelliler için.
Bütün yoksul halklar olarak dayanışma içine girmeliyiz. Haklarımız için birlikte mücadele edebilmeliyiz. Siyasi görüşlerimizi önemsemeksizin sosyal, ekonomik, kadın hakları ve insan hakları alanında kazanımlar elde etmek için çabalamalıyız. Ve biz farklı görüşlerdeki insanlar önce birbirimizin haklarına saygı duymalı, haksızlığa uğrayan kişi hangi görüşten olursa olsun sessiz kalmamalıyız. Bugün bize dokunmayan bir yılanın yarınki hedefi biz olabiliriz çünkü. Haydi öyleyse! Durmaksızın sağlık, eğitim adalet ve sosyal devlet olabilmek adına elde edebileceğimiz kazanımların mücadelesine girişmeye.
16 Ağustos 2023
Merhabalar, değerli Umudun Kadınları Dergisi takipçileri. Ülkemizde sağlık sisteminin durumu malum. 182’den randevu almak adeta şansa kalmış. Doktorların uğradığı şiddet, hakaret, tehditler ve hiçe sayılmalar ayyuka çıkmış durumda. Bir yandan performansa göre ücret uygulamasıyla yaratılan gereksiz rekabet, bir yandan muayene sürelerinin düşürülmesi sağlık sistemini felç noktasına getirdi. Videolar çekip sosyal medyalarında “Artık biz doktor dövebiliyoruz” diyebilecek kadar pervasızlaştı insan görünümlü şahsiyetler. Nereden alıyorlar bu cesareti? Pıtrak gibi açılan özel üniversitelerin tıp fakültelerini düşünmek bile üzücü. Nereden tutsak elimizde kalıyor anlayacağınız.
Gelelim asıl sizlere anlatmak istediğim konuya: Annemin diz ağrıları sebebiyle 182’den randevu alma çabası içine girdik. Sabah onda günlük randevu veriliyordu. Defalarca aradık randevu yok, günlerce uğraştık mümkün olmadı. Sonunda İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Ortopedi bölümünden randevu aldık. Muayene sonucunda mr. istediler. Mr.’ı hastanede çektirmek fazlasıyla zamanımızı alacaktı. Uzun süreye gün veriliyordu. Özel mr. yeri aramaya başladık. Yaşanan trajikomik durumları size anlatamam. Bir yeri arıyorum 5000 TL, başka bir kuruma ulaşıyorum 3000 TL, SGK ile anlaşmalı yerleri arıyorum 2000 TL. Sonunda eşimin çabalarıyla bir açık mr. yerinde 750 TL karşılığında çektirdik. Sonuç, bel fıtığıydı. Doktor fizik tedavi yazdı. Ağrılar bel fıtığından kaynaklanıyormuş.
Bu defa başladık fizik tedavi merkezleri aramaya. Tabii ki SGK ile anlaşmalı kurumları listeledik ve görüşmelere başladık. Bunların içinde birçok özel hastane de var. Durum yine aynı. Seans başına 600 TL isteyenler, ayrıca doktor muayenesi de talep ediyorlardı. Onun için de ekstra bir ücret tabii ki. Başka hastane seans başına 300 TL, biri 800 TL, başkası 200 TL. Kim ne kadar para almayı başarabilirse yani. Anlayacağınız insan sağlığı vahşi kapitalizmin ve serbest piyasa ekonomisinin kaderine terk edilmiş.
Bunun üzerine fizik tedavi ile ilgili var olan kanunu merak ettim ve inceledim. Sonuç şuydu: Devlet SGK ile anlaşması olan her özel hastaneye 30 seansa kadar fizik tedavi yapabilme fırsatı veriyordu ve bunun parasını devlet ödeyecekti. Peki, özel hastaneler neden ayrıca para talep ediyordu? Anlamak mümkün değil. Dedik ya Kapitalizm.
Yakın bir dostumla görüştüm ve bu durumdan bahsettim. Kendi İş yerinde çalışan ortak bir arkadaşımızın Medipol Hastanesinde fizik tedavi gördüğünü, 30 seansa kadar ücretsiz tedavinin yapıldığını söyledi. Orayı hiç aramamıştım. Aklıma bile gelmemişti. Nasıl yani? Ben bir sürü hastane aradım. Hiç böyle bir durum yoktu, bu hastane ücretsiz yapabiliyorken
diğerleri birbirinden farklı fiyatları neden veriyordu? Hem devletten parayı alacaklar hem vatandaşı soyguna uğratacaklar, oh ne güzel. Tereyağlı yumurta.
On gün içinde yaşamış olduğumuz bu süreç bana çok farklı konularda sorgulamalar yaptırdı. Evet, ülkemizin ekonomisi kötü. Sağlık, eğitim, sosyal politikalar, adalet memleketimizde beklentilerin çok çok altında. Peki insanlarımız? Neden bu kadar fırsatçılık var bu ülkede? Ev kiralarına fahiş zam yapan insanlar, bu yüksek kirayı ödeyemeyeceği için öfkelenip oturdukları evi yakan kişiler, birbirini öldüren kiracılar ya da ev sahipleri. Nereye gidiyoruz biz? İzmir Bayraklı’da kirası 1500 TL’den 7500 TL’ye çıkarılan vatandaş iki çocuğunu almış on gündür ilçenin parklarında yatıyor. Devlet yönetimi, uygulanan politikalar halkı düşünür durumda değil. Bunun tersini iddia etmek de olasılıksız. Peki insanlarımız? Marketlerdeki ürünleri saklayan, zam gelmesini bekleyen, sonradan piyasaya süren mülk sahipleri. Neler oluyor ülkemizde? nasıl çözülecek bu sorunlar? Gitgide insanlığımızı mı yitiriyoruz ne?
Sadece bir partinin bu ülkeyi yönetmesi ile ilgili değil bence bu durum. Ben bu ülkede bilinçli olarak sistemin insan yetiştirmediğini düşünüyorum. A partisi gitse, B partisi gelse bir şey değişmez bence.
Burjuva demokrasisi bile yerleşmedi hiçbir zaman bu ülkeye. Son 20 yılda sorunların katmerleştiği kesin. Hangi görüşten olursa olsun bu kadar uzun yıllar bir partinin ülkeyi yönetmesinin de yanlış olduğuna inanıyorum. Hakça paylaşıma dayalı bir düzen yok çünkü memleketimizde.
Peki, daha önce demokratik bir ülke miydik sizce? Tabi hayır. Önceki yönetimler döneminde de başka insanlar haksızlıklara uğradı? Şimdi de kadınlar, sanatçılar, gazeteciler düşüncelerinden dolayı susturulmak isteniyor. Hapishanelere atılan hukukçular var. Neden? Sadece hak mücadelesi verdikleri için.
Bir yandan tecavüzcüler, uyuşturucu kullananlar, katiller, dolandırıcılar, pandemi nedeniyle izin adı altında evlerine gönderiliyor. Siyasi suçlular içeride bekliyor. Kabul edilebilir bir durum değil bu? Vicdanlar isyan ediyor. Demokrasi, insan hakları ve sosyalizm mücadelesi vermek bu ülkede suç. Diğer suçları işlemek sıkıntı değil.
Küçük bir örnek vermek istiyorum. Olay, Bahçelievler Bağcılar Caddesi'nde meydana geldi. Serdar Taş, iddiaya göre önce bir taksici ile tartıştı. Taş o tartışmanın ardından yolda yürürken bu sefer de henüz öğrenilemeyen bir nedenle Ferhat Ceylan'la tartışmaya başladı. Tartışma kısa sürede kavgaya dönüştü. Serdar Taş, belinden silahını çıkardı. Silahı gören Ferhat Ceylan, Taş'ın eline tekme attı. Yere düşen ikili bir süre kavga etti. Yaşanan arbede sırasında Serdar Taş, Ferhat Ceylan'a peş peşe ateş etti. Vücuduna isabet eden kurşunlar sebebiyle kanlar içinde kalan Ferhat Ceylan'ın yardımına çevredekiler koştu. Ağır yaralanan
Ceylan, çevredekilerin yardımıyla hastaneye kaldırıldı. Ceylan, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Serdar Taş ise kayıplara karıştı. Polis şüphelinin yakalanması için çalışma başlattı. Kimdi peki bu Serdar Taş?
2019 yılında Küçükçekmece'deki bir rezidansın 9'uncu katından düşerek hayatını kaybeden 17 yaşındaki Ebru Erdem davasında sanık olduğu, ‘çocuğun öldürülmesi' suçundan beraat ettiği ancak 'çocuğa yönelik cinsel istismar' suçundan 8 yıl hapis cezasına çarptırıldığı ve kısa süre önce cezaevinden tahliye olduğu ortaya çıktı. Bunun gibi birçok vaka var.
Bence bu olaylar bu dönemde fazlasıyla çoğaldı bunu kesinlikle reddedemeyiz. Ama daha önce de vardı. Rahşan affı olarak geçen, iyi niyetle başlayan ve trajediye dönüşen süreci unutmak mümkün mü?
Ülkemizdeki insanların hayata bakışı, çıkarcı yaklaşımları beni korkutuyor. Gelinen son ekonomik durum nedeniyle insanların birbirine tahammülü kalmadı. Aileler siyaset yüzünden birbirine giriyor. Akrabalar arasında kavgalar çıkıyor. Ülkemizin toparlanması için çok uzun yıllara ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bence top yekûn bir mücadele gerek. Her yerde bir fırsatçılık hüküm sürüyor artık. Devlet kanun çıkarmış %25’ten fazla zam yapamazsın diyor ev sahibine. Dinleyen var mı peki? Kiralara %100, %200 %300 zamlar yapılıyor. Kimse mahkemeye gitmiyor. Başvuruyu yapamıyor çünkü o evden çıktığı zaman depozitosuyla beraber bulacağı yeni evin kirası yapılacak zammı geçiyor. Ülkede ciddi bir başıboşluk var. Hiçbir kurumda denetim mekanizması uygulanmıyor. Nasıl ayakta kalacak insanlarımız? İktidarın durumu kötü. Muhalefetin durumu ondan kötü. Orada da değişime karşı direniş var. Seçim kaybeden görevi bırakmayı bilmiyor. Ülkemizde istifa mekanizması diye bir durum yok. Yolsuzluk yapan da göreve devam ediyor, farklı suçları işleyenler de.
Ülkemize dair bu durum tespitlerini yaparken geleceğe dönük yine de umutlanmak istiyorum.
İleriye dönük güzel şeyler düşünme çabasındayım. Kadınlar için, emekliler için, yaşlılar için, gençler için, engelliler için.
Bütün yoksul halklar olarak dayanışma içine girmeliyiz. Haklarımız için birlikte mücadele edebilmeliyiz. Siyasi görüşlerimizi önemsemeksizin sosyal, ekonomik, kadın hakları ve insan hakları alanında kazanımlar elde etmek için çabalamalıyız. Ve biz farklı görüşlerdeki insanlar önce birbirimizin haklarına saygı duymalı, haksızlığa uğrayan kişi hangi görüşten olursa olsun sessiz kalmamalıyız. Bugün bize dokunmayan bir yılanın yarınki hedefi biz olabiliriz çünkü. Haydi öyleyse! Durmaksızın sağlık, eğitim adalet ve sosyal devlet olabilmek adına elde edebileceğimiz kazanımların mücadelesine girişmeye.
16 Ağustos 2023
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.