27 Ağustos 2020 yılıydı gelen bir telefonla alıyordum bu haberi. Devrimci avukat ebru Timtik hayatını kaybetmiş çok üzgünüm diyordu arkadaşım.
Nasıl da kolay söylenmiş gibi geldi bana.
Günlerdir biliyorduk Ebru Timtik adil yargılanma talebiyle ölüm orucundaydı. Sesini duyurmak için çabalıyordu arkadaşları, meslektaşları ve sevenleri.
Yakından tanıdığım, defalarca sohbet etme fırsatı bulduğum onurlu, mücadeleci, hak ve halk savunucusu bir avukat artık yoktu. Yok muydu gerçekten?
Bir taraftan mücadelesi ve inandıkları uğruna yaşamını feda eden bir kişinin verilen hak mücadelesinde yaşayacağını bilmenin gururunu taşırken, bir yandan da kabullenemiyordum fiziken de olsa bu ölümü. Onu kurtarabilmek için hiç bir yapamadığımdan dolayı suçluluk duygusu yaşıyordum.
Kimdi Ebru Timtik?
14 Haziran 1978 yılında Elazığ’da 16 yaşında bir annenin ilk kızı olarak açtı gözlerini dünyaya. 7 yaşındaydı babasını kaybettiğinde, 23 yaşında 4 çocukla kala kalmıştı anneleri sonradan taşındıkları İstanbul’un ortasında.
Daha küçük bir kız çoğuyken tanık oldu kitapların yakılmasına. 12 Eylülden sonra şikayet edilme korkusuyla evdeki sakıncalı bulunabilecek kitapları yakmak zorunda kaldılar.
Babasının ölümünden sonra çocukların her birini biz alalım sen de git evlen diyorlar halaları anneleri Fatma’ya. Tek bir cümleyle yanıt verip susturuyor annesi herkesi.
“Ben çocuklarımı bırakmam, ilk ve son kararımdır bu.”
5 yılı koca İstanbul'da geçen 8 yıllık şehir ve evlilik hayatında sokağa tek başına adım atıp otobüse binmemiş, elektrik, su faturası yatırmamış, alışveriş yapmamış bu çocuk kadının kararı kesindi. Evlenmeyecek, çocuklarını büyütüp okutacaktır.
Çocuklarını alır ve Elazığ’a döner.
Daha lise yıllarında yaratıcılığı ortaya çıkıyordu Ebru’nun. Kâh resim sergisi yaparak, kah yoksullara yardım için kermes düzenleyerek, kah dans ve tiyatro ekibi kurarak, kah anneler günü etkinliği yaparak hayalci ve organizasyoncu özelliklerini gösteriyordu.
Alevi olmasına rağmen Aleviliğe dair inançsal, kültürel, tarihsel bir aktarım yapılmamıştı kendisine. Kendini koruyabilmek için gizlenmek, böyle küçük yalanlar söylemek dışında yalan söylememek, aç gözlü olmamak temel prensiplerindendi.
Bir şeyler araştırmaya ve keşfetmeye devam ediyordu. Lise döneminde kısa bir süre dini yönelimlerin etkisinde kaldı.
Aslında eşitsiz ve çarpık gördüğü, adaletsiz bulduğu şeylerin onda yarattığı huzursuzluğu gidermenin peşine düştü belki de.
Ama Ebru hiçbir şeye körü körüne inanmazdı yaptığı araştırmaların sonunda özellikle kadınları aşağılayan, erkek dilinde yazılmış ve sadece kadınları yükümlülük altına koyan, onları suçlayan bir inancın adaletli olamayacağına, bunun çarpıtılmış olduğuna inanmaya başladı.
Ebru bunları kabullenemezdi.
Bitmek tükenmek bilmez öğrenme merakıyla okumaya, izlemeye, dinlemeye ve sormaya devam etti.
Üniversiteye başlamadan önce de İstanbul'a gidip pazarlamacılık ve tekstil işçisi olarak çalıştı bir kaç ay. Annesine maddi destek olmak için yaptığı pazarlamacılığı "Dolandırıcılık bu!" diyerek devam ettirmedi. Sonrada işçiliği çok zor olan kot pantolon fabrikasında kalite kontrol bölümünde çalışmaya başladı. Canını çıkarıyorlardı işçilerin ve her şeye ücret kesintisi yapıyorlardı. Azarlayarak onurlarını kırıyorlardı. Bu süreç, Ebru Timtik’in paranın değerinin tersine, emeğin kutsallığını daha iyi anlamasına epey katkıda bulundu.
Üniversitede gazetecilik bölümünü istiyordu. Metin Göktepe ve Uğur Mumcu'nun vahşice katledilmesi annesini çok tedirgin etti. Yine de tercihleri arasında gazetecilik vardı ama Atatürk Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandı.
Erzincan’da devam etti yaşamına. Orada radyoculuk yaptı. Halkın türküleriyle, ezgileriyle asıl olarak bu süreçte tanışmış, kaynaşmış oldu.
Ebru için Erzincan çok küçük bir şehirdi, kısa sürede geniş bir arkadaş çevresi edindi. Her görüşten, milliyetten arkadaşı vardı. Kendince bağımsız, kendi doğrularına, aklına göre yaşayan biriydi. Herhangi bir düşünce, siyasi parti anlayış ya da bunlara yakıştırılan davranış özelliklerine göre davranmayı özgürlüğünü kaybetmek olarak yorumluyordu. Aleviler ve dolayısıyla solcular "O faşistlerle ne işin var?" diyorlar, muhafazakarla, milliyetçiler" komünist" diyorlardı. Oysa gerçekten hiçbiri değildi daha doğrusu kendisini bir şey olarak ifade etmiyordu.
Erzincan’da büyük ölüm orucu direnişinde yaşamını yitiren Hülya Şimşek’in ailesiyle tanıştı. Onların evinde önce kiracıydı, sonra evin kızı gibi oldu. Bu mütevazı insanların sevgisinden çok etkilendi.
Erzincan'da hak talepleri için düzenlenen Eğitim-Sen, KESK mitinglerine, 1 Mayıslara katılmaya başladı. Solcu olduğu, sol değerleri benimseyip bu değerlere sahip insanlarla beraber yaşama, arkadaşlık etme tercihi o dönemde netleşti.
Erzincan'da okulunu uzattığı için Elazığ'a döndüğünde, bekar teyzesi ve eşinden ayrılıp tek başına çocuğunu büyütmeye çalışan çocukluk arkadaşının işletmesi için bir lokanta açma girişimine öncülük etti. Bugünden bakıldığında tam bir delilik ama ne yapıp edip bir dükkan kiralayıp, evden getirilen, kimileri satın alınan kap kaçak ve ikinci el masa ve sandalyelerle bir lokanta açıldı ve 8 ay kadar da ayakta kaldı. Evim Ev Yemekleri. Elazığ gibi bir şehirde "kadın başına" sermayesiz böyle bir işe kalkışmak kolay bir iş değil ama Ebru Timtik’in kafasına koyduğunu ne yapıp ne edip yapan biri olduğunun göstergelerinden biriydi. Ebru’nun esnaflık yapmak gibi hayali yoktu. Sadece iki kadının ekonomik bağımsızlıklarını kazanmasını ve onları sırf bu nedenle evlilik yapma gibi bir eğilimden uzak tutmak istiyordu.
Halkın Hukuk Bürosu'ndan bir avukatla Munzur Festivalinde tanıştı, sohbet etti. Büro avukatlığı, anlayışı ile ilgili öğrenmeye hemen orada başladı.
Kendisi avukat olmayı düşünmüyordu ama neden halk için, ezilen insanlar için yararlı bir biçimde çalışmasın? Neden bu kadar yorularak çalışan insanların yükünü taşımaya yardımcı olmasın? İlk kez halkın avukatlığını yapma fikri burada geçti içinden.
2004 yılında okulu bitirince Av. Behiç Aşçı’nın yanında staja başladı.
Halkın Hukuk Bürosu sadece dar anlamıyla avukatlık yapmıyor, aynı zamanda temel hak ve özgürlük mücadelesi veren çok başarılı bir hukuk bürosuydu.
Avukat Behiç Aşçı’nın tam da 5 Nisan 2006 günü hem de avukatlar gününde, ölüm orucu kararını açıklaması Ebruyu çok etkiledi. Ne yani, bu yemek yemeyi hayatının en büyük zevki olarak yaşayan adam aç mı kalacaktı? Hayır, Behiç Bey buna dayanamazdı, o avukattı, nasıl olur da ölüm orucu yapardı? Neden yapıyordu bunu?
Tam da o dönemde halkın avukatlığına adım attı Ebru.
Mücadele pratiğinin tam ortasındaydı artık.
Basın metni yazmaktan toplantı örgütlemeye, eylem ve basın açıklaması yapmaktan bürokratik görüşmelere her şeyi yeni yeni, pratik içinde yaparken öğreniyordu.
Hak arama mücadelesinin her alanında yerini alıyordu. Gecekondu yıkımlarından işçi eylemlerine, maden katliamlarından öğrenci eylemlerine, gözaltı takiplerinden hapishanelere, miting gözlemciliğinden eylem organizasyonlarına her yere koşturuyordu.
18 Ocak 2013 günü halkın hukuk bürosundan avukat arkadaşlarıyla beraber göz altına alındı.
Neydi suçu? Bir parti ilçe başkanına suikast planlamakla suçlanıyordu, aynı İlçe Başkanı, davasında avukatlığını yaptı. Provokasyon boşa çıktı ama Ebru 14 ay cezaevinde bırakıldı.
12 Eylül 2017’de bir çok avukatla beraber tekrar gözaltına alındı, 20 Eylülde tutuklandı.
İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi, 14 Eylül 2018’de görülen duruşmada tutuklu avukatların tamamını tahliye etti.
Ancak kararın uygulanmasının üzerinden 24 saat geçmeden savcı tahliye kararına itiraz etti. Bu kez mahkeme tahliye edilen avukatların tekrar tutuklanmasına karar verdi. Avukatlar, bir gün dışarıda kaldıktan sonra tekrar tutuklanarak ayrı kentlerdeki hapishanelere gönderildiler. Bu arada tahliye kararı veren mahkeme heyeti de değiştirildi.
Mahkeme 20 Mart 2019’da karar açıkladı, 18 avukata toplam 159 yıl 1 ay 30 gün hapis cezası verildi. Dijital olan deliler ortada yoktu. Hatta Ebru’yu kaybettikten sonra gelen bilirkişi raporu da dijital kayıtların hukuka uygun elde edilmediğini, gerçek olup olmadıklarından emin olunamayacağını söylüyordu. İstinaf cezayı onadı. Yargıtay bir türlü dosyayı ele almıyordu.
Ebru bu adaletsizliğe sessiz kalamadı. Biri bir şeyler yapmalı diye düşündü?
Her zaman her yerde sorumlulukları öncelikle üstlenen Ebru bu adaletsizliği yaşamını feda ederek yerle bir etmek istedi.
Ebru, 5 Nisan 2020 tarihinde adil yargılanma talebiyle başlattığı açlık grevini ölüm orucuna dönüştürdü. Dışarıda da adil yargılama talepli bir mücadele verildi. Ne yazık ki vicdandan ve adalet duygusundan habersiz yöneticiler görmedi, duymadı. Biz Ebru’muzu fiziken kaybetmiş olduk.
Sevginin, emeğin, fedakarlığın adıydı o. Vefa, en temel değerlerinden biriydi. İnsan sevmeyi de öğrenir demişti bir gün bir avukat arkadaşına. Ben kahraman değilim, adalet tanrıçası hiç değilim derdi. Hep farklı olanı arıyoruz, oysa sıradan olan çok daha samimi ve gerçekçidir diye düşünürdü.
Kadının ezilmesi ve sömürülmesi konusunda çok hassastı.
Sakin ve anlayışlı bir mizacı olmasına rağmen, eğer bir yerde halka düşman olanların halkı ezmeye çalıştığını görürse dayanamazdı.
İçinden geldiğinde arkadaşlarına şiir okumaya başlayan, türkü söylemeyi ve dinlemeyi çok seven bizlerden biriydi Ebru. Bulunduğu kalabalıklarda özellikle yalnız gördüğü kişilerle daha yakın olup sohbet ederek, onları anlamaya, tanımaya çaba gösterirdi.
Kocaman bir yüreğe sahip, önce ben değil önce biz diyen özgüvenli bir can ayrılmış oldu aramızdan.
Çatışmada yaralanmış müvekkilinin hastanede katledilmemesi için hastane koridorlarını inleten, müvekkiliyle orada görüşe bilmek için volkana dönüşen bir mücadelesi vardı.
Hapishanede en az ziyaretçisi olanlarla ilgilenirdi daima. Müvekkillerinin ailelerine her koşulda zaman ayırırdı. İnandığı dava uğruna gece gündüz demeden çalışırdı.
Ölümünden sonra Avrupa ülkelerinden hukuk örgütleri ve barolar, 14 Haziran’ı Uluslararası Adil Yargılanma Hakkı Günü ilan etti.
Yazımızı Ebru’nun kendi sözleriyle bitirelim:
Bir gün kardeşiyle sohbetinde dökülüverir bu kelimeler ağızından: “insanın ne için yaşadığı ve ne için öldüğü önemlidir, gerisi tali bir durum”
Seni asla unutmayacağız. Mücadelenle bizlere öğretmeye ve öncülük etme devam edeceksin Ebru.
Bağımsızlık demokrasi ve sosyalizm mücadelesi veren insanların gücüne güç katacak senin örnek duruşun ve yaşamın.
Yıldızlar yoldaşın olsun.
Bu yazıyı yazarken zaman zaman Ebru Timtik’in yol arkadaşı ve kardeşi Barkın Timtik’in ve Avukat Aytaç Ünsal’ın Ebru’yu anlatan yazılarından yararlandım.
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.