YAZAN: Gülümsün CAMBAZOĞLU
Antik çağdaki adı “Pisidia” olan Isparta “Eski taş” devrinden başlayan yaşamını Lidya/ Frig/ Pers/ Helen/ Roma/ Bizans/ Selçuklu ve Osmanlı ile zenginleştirmiş. Çevresinde Antiocheia, Adada, Agrai/ Seleulceia Sidera ve daha birçok antik kenti barındıran Isparta Kaya Mezarları/ St. Paul yürüyüş yolu/ Su kemerleri/ Kervansaray ve Medreseleri ile bilinen ve gezilenin çok ötesinde...
Hüzünlü kiliseler ve ahşap işçiliğine övgüler dizeceğiniz; yaşlarının haklı gururunu taşıyan camiler ve mezar taşları kardeşçe yaşadıkları yılların izlerini taşıyorlar halen.
Türkiye’nin 4. büyük doğal tatlı su gölü olan Eğirdir’de ise Apollo Kelebeğinin özgürce kanat çırpışına tanık olmak, tüm gün boyunca değişik renklere bürünen gölü izlemek gerçekten büyüleyiciydi. Göl ve çevresi Arzava Krallığı’na ev sahipliği yapmış Eğirdir'de Lidya Kralı Krezus’un yaptırdığı (M.Ö. 5.yy) kalenin yıkık görkemi bile göz kamaştırmakta. Hamidoğulları Beyliği döneminde ise en zengin haline bürünmüş Eğirdir. Dündar Bey Medresesi ve karşısındaki Hızır Bey Camii’nin (13. yy) kemer üzerine inşa edilmiş zarif minaresi bende hayranlık uyandıran bir şaşkınlık yarattı. Özel ve ender yapılardan kabul edilmesi boşa değil tabi ki...
En çok üzüldüğüm, türünde tek orman olan Yukarı Gökdere Köyü’nde bulunan ve sadece Türkiye’de yetişen “Kasnak Meşesi” ormanını görememek oldu. (Bu tür, parkecilik, kaplamacılık ve ağaç fıçı yapımında kullanılıyor.)
Kuyucak lavanta ve Isparta gül bahçeleri, halı-kilim müzesi, eski evleri, Roma Dönemi adıyla kartal yuvasını andıran “Parlais” ve dönüştüğü “Barla” ... Ünlü yemekleri Kabune ve Banak yenilmeden dönülmedi tabi... Ödüllü kesme gül yapraklı dondurması başımı fena döndürdü, yüzümde güller açtırdı. Yemeğe doyamayacağınız elmalar ve kirazlar da cabası...
Göremediğim, tadamadığım daha birçok güzellik için yeniden buluşacağımız güne kadar,
Hoşçakal Isparta...
Antik çağdaki adı “Pisidia” olan Isparta “Eski taş” devrinden başlayan yaşamını Lidya/ Frig/ Pers/ Helen/ Roma/ Bizans/ Selçuklu ve Osmanlı ile zenginleştirmiş. Çevresinde Antiocheia, Adada, Agrai/ Seleulceia Sidera ve daha birçok antik kenti barındıran Isparta Kaya Mezarları/ St. Paul yürüyüş yolu/ Su kemerleri/ Kervansaray ve Medreseleri ile bilinen ve gezilenin çok ötesinde...
Hüzünlü kiliseler ve ahşap işçiliğine övgüler dizeceğiniz; yaşlarının haklı gururunu taşıyan camiler ve mezar taşları kardeşçe yaşadıkları yılların izlerini taşıyorlar halen.
Türkiye’nin 4. büyük doğal tatlı su gölü olan Eğirdir’de ise Apollo Kelebeğinin özgürce kanat çırpışına tanık olmak, tüm gün boyunca değişik renklere bürünen gölü izlemek gerçekten büyüleyiciydi. Göl ve çevresi Arzava Krallığı’na ev sahipliği yapmış Eğirdir'de Lidya Kralı Krezus’un yaptırdığı (M.Ö. 5.yy) kalenin yıkık görkemi bile göz kamaştırmakta. Hamidoğulları Beyliği döneminde ise en zengin haline bürünmüş Eğirdir. Dündar Bey Medresesi ve karşısındaki Hızır Bey Camii’nin (13. yy) kemer üzerine inşa edilmiş zarif minaresi bende hayranlık uyandıran bir şaşkınlık yarattı. Özel ve ender yapılardan kabul edilmesi boşa değil tabi ki...
En çok üzüldüğüm, türünde tek orman olan Yukarı Gökdere Köyü’nde bulunan ve sadece Türkiye’de yetişen “Kasnak Meşesi” ormanını görememek oldu. (Bu tür, parkecilik, kaplamacılık ve ağaç fıçı yapımında kullanılıyor.)
Kuyucak lavanta ve Isparta gül bahçeleri, halı-kilim müzesi, eski evleri, Roma Dönemi adıyla kartal yuvasını andıran “Parlais” ve dönüştüğü “Barla” ... Ünlü yemekleri Kabune ve Banak yenilmeden dönülmedi tabi... Ödüllü kesme gül yapraklı dondurması başımı fena döndürdü, yüzümde güller açtırdı. Yemeğe doyamayacağınız elmalar ve kirazlar da cabası...
Göremediğim, tadamadığım daha birçok güzellik için yeniden buluşacağımız güne kadar,
Hoşçakal Isparta...
Yorumlar
Gezi Yazısı : Isparta'yı Gezmenin Dayanılmaz Haffliği
Isparta'ya iki, üç defa gezmek amaçlı gitmiştim. Ama bu kadar detaylı anlatımla tekrardan gezmiş gibi oldum. Tekrar gidesim geldi. Sonbaharda da çok güzeldir gül kokulu sokaklarıyla...Dilerim Gülüsün hanım gezi yazılarına devam eder.