Kemalettin Tuğcu’dan Firuzan’a
“Bir 8 Mart’ı daha acısıyla tatlısıyla geride bıraktık.” Diyebilmek isterdim ama maalesef bir 8 Mart’ı daha acılarla geride bıraktık. 8 Mart geçti ama acılarımız hâlâ katlanarak sürüyor. Erkekler âdeta yarışırcasına ve sanki ayrıntılı medya haberlerinden de hem cesaret buluyor hem yöntem öğreniyor. Bu, haberler konusu veriliş biçimiyle tartışmaya muhtaç. Geçenlerde bir arkadaşımın girdiği bir dükkân sahibi, şu ‘iyi hal indirimi nedeniyle bizim kravat satışlarımız arttı,’ demiş. Ben de diyorum ki, ‘demek ki çok suçlu var.’ Mahkemelerde ise çok az biz kadınları sevindiren karar var. Örneğin ‘Yargıtay iki kez bozdu mahkeme kararında direndi–(Sektör Gazetesi) başlıklı yazıdan öğreniyoruz (ki ben bu haberi aslında Fox TV’de izlemiştim) Yargıtay tarafından iki kez 'Hukuka aykırı' denilerek bozulan 17 Oca 2024 Manisa'nın Yunus emreilçesinde 42 yaşındaki Canan Çeviren'i tabancayla vurarak öldüren Ferhat İnne'nin Manisa 5. Ağır Ceza Mahkemesinde verilen indirimsiz müebbet hapis cezası kararı, Manisa 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yeniden verildi. Buna mukabil, bir sürü mahkemeden de katiller ‘iyi-hal indirimi, haksız tahrik indirimi…’ gibi indirimler almaya devam ediyor. Hin erkekler, cin erkekler, can kadınları öldürüyorlar.
Allah’ım ben bu ruhumu, vicdanımı doğrayıp darmadağın eden konuya nereden geldim yine… Buraya saplanınca işin içinden çıkamıyorum. Halbuki benim bir an önce esas konuma dönmem gerekiyor. Ne olur takipçilerimiz beni bağışlasın.
Geçen ay öykü ve dil ustası yazarımız Firuzan’ı kaybettik. Ben ilk kadınlık bilincimi firuzan’ın kitaplarıyla kazandım. İlkokul zamanlarımda öğretmenlerimiz bize bol bol Kemalettin Tuğcu kitapları okurlardı. Tuğcu’nun romanları alabildiğine içimizi acıtır fakat nihayetinde olaylar bir rastlantı sonucu anlaşılır, çözülür, kötüler cezasını bulur, mutlu sona erişilirdi. Deyim yerindeyse, onlar ererdi muradına, biz de çıkardık kerevetine… Bu da bizi önce öfkelendirir, üzer sonuçta da mutlu ederdi, yanmış olan yüreğimize su serperdi. Adeta her roman veya öykü başlarken bilirdik ki sonunda kötülük cezalandırılacak.
Fakat o da ne!? Ortaokul yıllarımda hocalarımızın ve bizden büyük arkadaşlarımızın teşvikiyle Adalet Ağaoğlu, Firuzan gibi gerçekçi yazarları okumaya başladık ve de gördüm ki hiç de kötülükler cezalandırılmıyor, iyilikler de ödüllendirilmiyordu. Meğer yaşım büyüdükçe anladım ki gerçekler de böyleymiş yani kötülüklerin cezalandırılması da, iyiliklerin ödüllendirilmesi de mutlak değilmiş. Hatta giderek şunu da idrak ettim ki kötülüklerin cezalandırılması için de, iyiliklerin ödüllendirilmesi için de çook çaba sarf etmek, çook mücadele etmek gerekiyormuş. Ben özellikle kendi ülkem için “Hiçbir iyilik cezasız kalmaz,” sloganını buldum.
En çok da kadınlara karşı, giderek de çocuklara karşı işlenen suçların cezalandırılmadığını ya da cezaların çok yetersiz, adeta ödül niteliğinde olduğunu görüyorum ve bunu ilk olarak ruhu şad olsun Firuzan’dan öğrendim.
Beni hayata hazırlayan güzel insan, sana çok müteşekkirim. Eminim bu ülkenin aklı başında olan kadınları da benimle aynı duygular içerisinde. Bu arada sevgili Adalet Ağaoğlu’na da teşekkürü bir borç bilirim.
Ne zaman ki kadın ölümleri caydırıcı cezalarla son bulur, işte o zaman 8 Mart ‘Dünya Kadınlar Günü’ biz kadınlara şenlik, bayram olur.
Biz yine de “İnadına isyan, inadına özgürlük!...” şiarımızdan vazgeçmiyoruz.
Umudumuzu deyim yerindeyse aslanın ağzından çekip alıyor, ona sımsıkı sarılıyoruz.
21 Mart 2024
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.