YAZAN Menekşe Koçak
SEVGİLERDE
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
☆☆☆
Bitmeyen işler yüzünden
( Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
☆☆☆
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşla bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmedi.
☆☆☆
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı
Gecelerde ve yalnız
Vermeye az buldunuz
Yahut hiç vaktiniz olmadı.
Behçet Necatigil, şair duyarlılığıyla sevgimizi ifade etmeyi yarınlara ertelediğimizi belirtir ki bu görüş eğitim ve psikoloji alanındaki pek çok akademisyen tarafından da genellikle kabul görür ve kişisel gelişim kitaplarının temel konularından biridir. Ben de bu şiiri sınıfta öğrencilerimle okuduğumda hep sevgilerimizi ertelemememiz gerektiğini vurguladım yıllarca... Ancak oğlumun otizm olmasıyla başlayan 17 yıllık otizm yolculuğu bana, asıl sorunun sevgilerimizi yarınlara ertelemekten ziyade sevgimizi nasıl ifade edeceğimizi bilememekten kaynaklandığını öğretti.
Oğlumla, eğitim, terapi, uzman üçgeninde koştururken duyguların önemini fark ettim! Oğlum duygularının adını, bu duyguyu doğru biçimde nasıl ifade edeceğini bilmiyordu. Bu sadece oğluma has da değildi; tüm otizmlilere aitti. Bu durum, otizmle ilgili ilk kaynaklardan bazılarında otizmlilerin duyguları olmadığı düşüncesine neden olmuştu. Elbette çok yanlış bir düşünceydi ve bir anne olarak okuduğumda beni çok incitmiş ; “Benim oğlumun duyguları var !” diye isyan etmiştim.
Yıllar sonra anladım ki mesele otizmlilerin yaşadığı duygunun adını ve bu duyguyu nasıl ifade edeceğini bilememesiydi yani otizmli çocuk da seviyordu ama yaşadığı ona huzur, güven ve mutluluk veren hissin adının sevgi olduğunu ve nasıl ifade edeceğini bilmiyordu. Örneğin sevgi duygusunun beden diliyle ifadesi okşama, öpme, sarılmadır ve otizmlilerin çoğu okşamayı, bazıları da öpmeyi bilmez. Dokunma duyusunda sorun yoksa sarılırlar; ancak bu sarılma davranışı çok amaçlıdır; korktuklarında, otizmlilerde sık rastlanan bedenlerinde basınç hissetmek istediklerinde ve tabii ki adını bilmeseler de sevilmek istediklerinde sarılırlar. Konuşmada sorun yaşadıkları için sevgilerini ‘canım, bir tanem, seni seviyorum’ gibi sevgi sözleriyle de ifade edemezler...
Oğlum da konuşamadığı için sözlerle ifade edemez sevgisini. Öpmeyi bilmezdi, küçükken öğrettim ama “Anneye öpücük” dediğimde öperdi yani bana sevgisini göstermekten ziyade “öp” komutunu yerine getirirdi. Sevgisini ifade için beni öpmeye yeni yeni başladı. Halen okşamayı bilmez ve ben ona okşamayı öğretemediğim için çoğu zaman karşısındaki insanın canını acıttığını fark etmeyecek kadar bastırır ve insanlar canı acıdığı için ondan uzaklaşır yani sevgisini doğru olarak ifade edemediği için dışlanır.
Sevgisini doğru ifade edemediği için can acıtmak, sadece otizme özgü sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Çevrenize bakın sevdiği için birbirine zarar veren sayısız insan göreceksiniz: Çok sevdiği için öldürenler, çok sevdiği için zarar görür kaygısıyla sevdiğini koruma fanusuna alarak birey olmasına fırsat vermeyenler, çok sevdiği halde şımarır kaygısıyla sevgisiz çocuk büyütenler, çok sevdiği için çocuğun bir dediğini iki etmeyerek doyumsuz çocuklar yetiştirenler...
Soru şu: İnsanlar, sevgilerini ifade etmeyi yarınlara mı bırakıyor; sevgilerini can acıtmadan nasıl ifade edeceğini mi bilmiyor?
Bana göre oğlum yani özel gereksinimi olan tüm bireyler gibi tüm insanlık da sevgi duygusunu yarınlara bırakmaktan ziyade, can acıtmadan sevenin de sevilenin de mutlu olmasını sağlayacak biçimde sevgilerini ifade etmede sorun yaşıyor.
Öncelikle sevgi duygusunu ifade etmede yaşadığımız sıkıntının nedenini anlamak için beyni anlamak lazım. Beynimizin, böbrek veya kalp gibi diğer organlardan ayrılan özelliği, çevresindeki varlıklarla iletişime girerek zihin yani düşünce ve duygu üretiyor olmasıdır. Bu nedenle eğitim camiasının ilgi alanı zihindir ve zihnimizle ilgili araştırmalar, genellikle düşünce üzerinde yoğunlaştırılmıştır; çünkü düşünce bilgiyi doğurmuş, bilgi gelecek nesillere aktarılarak bilim ve teknolojiyi oluşturmuştur.
Peki, zihnimizin ürettiği duyguların yeri nedir yaşantımızda? Bizi birey yapmak, diğer insanlardan ayırmak yani insanın parmak izi gibi diğer insanlardan huy olarak farklı olmasını sağlamaktır. Sevgi duygusu bizlere bu bireyselliği kazandıran duygulardan biridir ve tüm duyguların temelidir.
İnsanlık düşüncenin ürettiği bilgiyi aktarmak için eğitim sistemleri geliştirirken duygu öğretiminin aile ve insan ilişkilerinin yoğun olduğu köy kasaba hayatında yaşayarak öğrenilmesini yeterli görmüştür. Ancak günümüzde değişen yaşam biçimi maalesef gelişen teknoloji insanların yalnızlaşmasına neden olmuş, iletişim azalmış, iletişim azalınca zamanla sevgi duygusunun ifade edilmesi için gerekli ortamları bulmak güçleşmiştir.
Köy kasaba hayatında çocuğun ahırdaki buzağıyı sevmesi, bahçedeki domatesi sulaması, toplaması emek ve sevgi bağını öğrenmesini sağlar. Annesinin verdiği yemeği hasta olan Ayşe teyzeye götürürken sevginin çevredeki insanların nasıl olduğunu takip ederek yardım etmek olduğunu öğrenir. Sokakta geç saate kadar top koştururken arkadaşlık ilişkisinde sevgi duygusunun nasıl ifade edildiğini öğrenir. Herkesin birbirini tanıdığı kasabasında bir ölümün yani sevileni kaybetmenin tüm kasabaya ait bir yas olduğunu yani ölüm ile sevgi arasındaki bağı fark eder. Büyük şehir yaşamına kıyasla çok daha güvende olduğu kasabasında annesi ona sürekli “Tanımadığın insanlarla konuşma, arabasına binme, verdiği şeyleri yeme” gibi öğütler vermez. Dolayısıyla sevgi ile güven arasındaki bağı, güven olursa sevginin güçleneceğini anlar.
Çocuk insan ilişkilerinin yoğun olduğu kırsal yaşamda, sevginin bin bir halini yaşayarak doğal yoldan öğrenir.
Büyük şehirlerde öncelikle güven duygusu azalır. Güvenin azaldığı ortamda sevgi duygusuna kaygı ve korku duygusu eşlik eder ve korunma içgüdüsü sevgiyi bastırır; insanlar sevgisini söylemekten çekinir. Bu nedenle şehir hayatının getirdiği güvensiz ortam ve bir yerlere yetişme telaşı, çocukların sevgi duygusunun ifadesinde doğru örnekleri görmesine ve sevgilerini nasıl ifade edeceklerini öğrenmelerine fazla imkân tanımaz.
Aile ve yakın çevre ise şairin dediği gibi sevgilerini anlatacak geniş zamanlar bekler; dar vakitlerde sevgiyi ifade etmez. Oysa sevgi duygusunu ifade eğitiminde sevginin içimizi coşturduğu anda ifade edilmesinin öğretilmesi esas olmalıdır çünkü zamanında ifade edilmeyen duygu ürkek bir çocuk gibidir; zamanında da elinden tutup kabuğundan çıkarılmazsa zamanla unutulur. Sevginin ertelendiği paylaşılmadığı toplumlar hoyratlaşır; hoyratlığın kol gezdiği ortamda sevgi yeşermez.
Değişen yaşam koşullarının neden olduğu bu kısır döngüden çıkmak için çocuklara sevgilerini nasıl ifade edeceklerini öğretmek gerekir. Bunun eğitim programlarında can acıtmadan insanı mutlu eden sevgi duygusunu tanıyabilmek, sevgi duygusunu doğru ifade edebilmek, sevgi duygusunu hissedildiği anda paylaşabilmek, sevgi duygusunu okşama, öpme, sarılma, özlemle bakma gibi bedenle ifade biçimlerini kavrayabilmek gibi kazanımlara yer vererek çocuklara rehber olmak gerekir.
Aslında şehir yaşamında sevgi paylaşımının azaldığının bizi yönetenler de farkında olduğu için doğum günü, anneler günü, babalar günü, sevgililer günü... Günlerin sayısı artıyor; çünkü bu günlerin özünde sevgi duygusunun paylaşımına ortam hazırlamak var. Ancak insanlara sevgilerini paylaşmaları yani ifade etmeleri için hediye almaları, maddi getirisi olan değişik etkinlikler düzenlemeleri empoze ediliyor ki bu sevgi duygusunun maddiyatla ilişkilendirilmesine neden oluyor, bu da sevginin en yanlış ifade biçimini yaygınlaştırıyor ve toplumda kabulünü sağlıyor.
Oysa sevgi dolu bir bakış ile de sevgi duygusunu ifade edeceğimizi, sevgi duygusunun keyifle geçen bir sohbetle de yaşanacağını, koruyarak özenerek saygı duyarak da sevebileceğimizi çocuklarımıza öğretmeliyiz. Zira sevgi duygusu için bugün söylemek, yarın söylemek hediye eşliğinde söylemek gibi bir çalışma takvimi hazırlamak doğru değildir. Anneler gününde annemize en yoğun sevgi duygusunu hissetmeyi planlamak ve bu sevgiyi yoğun olarak planlanan gün ve saatte yaşamak mümkün değildir. Sevgi duygusu gel dediğimizde gelen git dediğimizde giden emir erimiz değil; elde etmek için emek verdiğimiz nazlı bir prensestir. Ona sürekli sahip olmak için özen göstermek gerekir. Elbette anneler gününde annemize hediyesini alır, hâlini hatırını sorarız ama kendimizi yalnız hissettiğimiz anda annemizin kucağında yaşadığımız sevgi ve güven duygusunu, anneler günü hediyesini verdiğimiz anda yaşayamayız.
Bu nedenle sevgiyi özel günlerde ifadeye toplumu sevk etmek yerine sevgi duygusunu yaşadığımız anda ifade etmenin önemi üzerinde durmalıyız. Çocuklara da yaşandığı anda sevgiyi öğretmeliyiz; çünkü sevgi gönül işidir; gönlün de zamanla, parayla işi yoktur. Gönülde sevginin hissedildiği an vardır; bu an çok kıymetlidir. Bu anlar şairin dediği gibi gizli bahçemizde açan çiçeklerdir. Bu çiçekleri soldurmadan paylaşarak çoğaltmazsak huzura ve mutluluğa veda ederiz. Gelecek sayımızda teknolojinin ışıltılı dünyasının sevgiyi ifade etmedeki etkisi üzerine söyleşmek umuduyla; her daim sevgiyle kalmanız ve sevginizi çoğaltmanız dileğiyle hoşça kalın.
SEVGİLERDE
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
☆☆☆
Bitmeyen işler yüzünden
( Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
☆☆☆
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşla bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmedi.
☆☆☆
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı
Gecelerde ve yalnız
Vermeye az buldunuz
Yahut hiç vaktiniz olmadı.
Behçet Necatigil, şair duyarlılığıyla sevgimizi ifade etmeyi yarınlara ertelediğimizi belirtir ki bu görüş eğitim ve psikoloji alanındaki pek çok akademisyen tarafından da genellikle kabul görür ve kişisel gelişim kitaplarının temel konularından biridir. Ben de bu şiiri sınıfta öğrencilerimle okuduğumda hep sevgilerimizi ertelemememiz gerektiğini vurguladım yıllarca... Ancak oğlumun otizm olmasıyla başlayan 17 yıllık otizm yolculuğu bana, asıl sorunun sevgilerimizi yarınlara ertelemekten ziyade sevgimizi nasıl ifade edeceğimizi bilememekten kaynaklandığını öğretti.
Oğlumla, eğitim, terapi, uzman üçgeninde koştururken duyguların önemini fark ettim! Oğlum duygularının adını, bu duyguyu doğru biçimde nasıl ifade edeceğini bilmiyordu. Bu sadece oğluma has da değildi; tüm otizmlilere aitti. Bu durum, otizmle ilgili ilk kaynaklardan bazılarında otizmlilerin duyguları olmadığı düşüncesine neden olmuştu. Elbette çok yanlış bir düşünceydi ve bir anne olarak okuduğumda beni çok incitmiş ; “Benim oğlumun duyguları var !” diye isyan etmiştim.
Yıllar sonra anladım ki mesele otizmlilerin yaşadığı duygunun adını ve bu duyguyu nasıl ifade edeceğini bilememesiydi yani otizmli çocuk da seviyordu ama yaşadığı ona huzur, güven ve mutluluk veren hissin adının sevgi olduğunu ve nasıl ifade edeceğini bilmiyordu. Örneğin sevgi duygusunun beden diliyle ifadesi okşama, öpme, sarılmadır ve otizmlilerin çoğu okşamayı, bazıları da öpmeyi bilmez. Dokunma duyusunda sorun yoksa sarılırlar; ancak bu sarılma davranışı çok amaçlıdır; korktuklarında, otizmlilerde sık rastlanan bedenlerinde basınç hissetmek istediklerinde ve tabii ki adını bilmeseler de sevilmek istediklerinde sarılırlar. Konuşmada sorun yaşadıkları için sevgilerini ‘canım, bir tanem, seni seviyorum’ gibi sevgi sözleriyle de ifade edemezler...
Oğlum da konuşamadığı için sözlerle ifade edemez sevgisini. Öpmeyi bilmezdi, küçükken öğrettim ama “Anneye öpücük” dediğimde öperdi yani bana sevgisini göstermekten ziyade “öp” komutunu yerine getirirdi. Sevgisini ifade için beni öpmeye yeni yeni başladı. Halen okşamayı bilmez ve ben ona okşamayı öğretemediğim için çoğu zaman karşısındaki insanın canını acıttığını fark etmeyecek kadar bastırır ve insanlar canı acıdığı için ondan uzaklaşır yani sevgisini doğru olarak ifade edemediği için dışlanır.
Sevgisini doğru ifade edemediği için can acıtmak, sadece otizme özgü sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Çevrenize bakın sevdiği için birbirine zarar veren sayısız insan göreceksiniz: Çok sevdiği için öldürenler, çok sevdiği için zarar görür kaygısıyla sevdiğini koruma fanusuna alarak birey olmasına fırsat vermeyenler, çok sevdiği halde şımarır kaygısıyla sevgisiz çocuk büyütenler, çok sevdiği için çocuğun bir dediğini iki etmeyerek doyumsuz çocuklar yetiştirenler...
Soru şu: İnsanlar, sevgilerini ifade etmeyi yarınlara mı bırakıyor; sevgilerini can acıtmadan nasıl ifade edeceğini mi bilmiyor?
Bana göre oğlum yani özel gereksinimi olan tüm bireyler gibi tüm insanlık da sevgi duygusunu yarınlara bırakmaktan ziyade, can acıtmadan sevenin de sevilenin de mutlu olmasını sağlayacak biçimde sevgilerini ifade etmede sorun yaşıyor.
Öncelikle sevgi duygusunu ifade etmede yaşadığımız sıkıntının nedenini anlamak için beyni anlamak lazım. Beynimizin, böbrek veya kalp gibi diğer organlardan ayrılan özelliği, çevresindeki varlıklarla iletişime girerek zihin yani düşünce ve duygu üretiyor olmasıdır. Bu nedenle eğitim camiasının ilgi alanı zihindir ve zihnimizle ilgili araştırmalar, genellikle düşünce üzerinde yoğunlaştırılmıştır; çünkü düşünce bilgiyi doğurmuş, bilgi gelecek nesillere aktarılarak bilim ve teknolojiyi oluşturmuştur.
Peki, zihnimizin ürettiği duyguların yeri nedir yaşantımızda? Bizi birey yapmak, diğer insanlardan ayırmak yani insanın parmak izi gibi diğer insanlardan huy olarak farklı olmasını sağlamaktır. Sevgi duygusu bizlere bu bireyselliği kazandıran duygulardan biridir ve tüm duyguların temelidir.
İnsanlık düşüncenin ürettiği bilgiyi aktarmak için eğitim sistemleri geliştirirken duygu öğretiminin aile ve insan ilişkilerinin yoğun olduğu köy kasaba hayatında yaşayarak öğrenilmesini yeterli görmüştür. Ancak günümüzde değişen yaşam biçimi maalesef gelişen teknoloji insanların yalnızlaşmasına neden olmuş, iletişim azalmış, iletişim azalınca zamanla sevgi duygusunun ifade edilmesi için gerekli ortamları bulmak güçleşmiştir.
Köy kasaba hayatında çocuğun ahırdaki buzağıyı sevmesi, bahçedeki domatesi sulaması, toplaması emek ve sevgi bağını öğrenmesini sağlar. Annesinin verdiği yemeği hasta olan Ayşe teyzeye götürürken sevginin çevredeki insanların nasıl olduğunu takip ederek yardım etmek olduğunu öğrenir. Sokakta geç saate kadar top koştururken arkadaşlık ilişkisinde sevgi duygusunun nasıl ifade edildiğini öğrenir. Herkesin birbirini tanıdığı kasabasında bir ölümün yani sevileni kaybetmenin tüm kasabaya ait bir yas olduğunu yani ölüm ile sevgi arasındaki bağı fark eder. Büyük şehir yaşamına kıyasla çok daha güvende olduğu kasabasında annesi ona sürekli “Tanımadığın insanlarla konuşma, arabasına binme, verdiği şeyleri yeme” gibi öğütler vermez. Dolayısıyla sevgi ile güven arasındaki bağı, güven olursa sevginin güçleneceğini anlar.
Çocuk insan ilişkilerinin yoğun olduğu kırsal yaşamda, sevginin bin bir halini yaşayarak doğal yoldan öğrenir.
Büyük şehirlerde öncelikle güven duygusu azalır. Güvenin azaldığı ortamda sevgi duygusuna kaygı ve korku duygusu eşlik eder ve korunma içgüdüsü sevgiyi bastırır; insanlar sevgisini söylemekten çekinir. Bu nedenle şehir hayatının getirdiği güvensiz ortam ve bir yerlere yetişme telaşı, çocukların sevgi duygusunun ifadesinde doğru örnekleri görmesine ve sevgilerini nasıl ifade edeceklerini öğrenmelerine fazla imkân tanımaz.
Aile ve yakın çevre ise şairin dediği gibi sevgilerini anlatacak geniş zamanlar bekler; dar vakitlerde sevgiyi ifade etmez. Oysa sevgi duygusunu ifade eğitiminde sevginin içimizi coşturduğu anda ifade edilmesinin öğretilmesi esas olmalıdır çünkü zamanında ifade edilmeyen duygu ürkek bir çocuk gibidir; zamanında da elinden tutup kabuğundan çıkarılmazsa zamanla unutulur. Sevginin ertelendiği paylaşılmadığı toplumlar hoyratlaşır; hoyratlığın kol gezdiği ortamda sevgi yeşermez.
Değişen yaşam koşullarının neden olduğu bu kısır döngüden çıkmak için çocuklara sevgilerini nasıl ifade edeceklerini öğretmek gerekir. Bunun eğitim programlarında can acıtmadan insanı mutlu eden sevgi duygusunu tanıyabilmek, sevgi duygusunu doğru ifade edebilmek, sevgi duygusunu hissedildiği anda paylaşabilmek, sevgi duygusunu okşama, öpme, sarılma, özlemle bakma gibi bedenle ifade biçimlerini kavrayabilmek gibi kazanımlara yer vererek çocuklara rehber olmak gerekir.
Aslında şehir yaşamında sevgi paylaşımının azaldığının bizi yönetenler de farkında olduğu için doğum günü, anneler günü, babalar günü, sevgililer günü... Günlerin sayısı artıyor; çünkü bu günlerin özünde sevgi duygusunun paylaşımına ortam hazırlamak var. Ancak insanlara sevgilerini paylaşmaları yani ifade etmeleri için hediye almaları, maddi getirisi olan değişik etkinlikler düzenlemeleri empoze ediliyor ki bu sevgi duygusunun maddiyatla ilişkilendirilmesine neden oluyor, bu da sevginin en yanlış ifade biçimini yaygınlaştırıyor ve toplumda kabulünü sağlıyor.
Oysa sevgi dolu bir bakış ile de sevgi duygusunu ifade edeceğimizi, sevgi duygusunun keyifle geçen bir sohbetle de yaşanacağını, koruyarak özenerek saygı duyarak da sevebileceğimizi çocuklarımıza öğretmeliyiz. Zira sevgi duygusu için bugün söylemek, yarın söylemek hediye eşliğinde söylemek gibi bir çalışma takvimi hazırlamak doğru değildir. Anneler gününde annemize en yoğun sevgi duygusunu hissetmeyi planlamak ve bu sevgiyi yoğun olarak planlanan gün ve saatte yaşamak mümkün değildir. Sevgi duygusu gel dediğimizde gelen git dediğimizde giden emir erimiz değil; elde etmek için emek verdiğimiz nazlı bir prensestir. Ona sürekli sahip olmak için özen göstermek gerekir. Elbette anneler gününde annemize hediyesini alır, hâlini hatırını sorarız ama kendimizi yalnız hissettiğimiz anda annemizin kucağında yaşadığımız sevgi ve güven duygusunu, anneler günü hediyesini verdiğimiz anda yaşayamayız.
Bu nedenle sevgiyi özel günlerde ifadeye toplumu sevk etmek yerine sevgi duygusunu yaşadığımız anda ifade etmenin önemi üzerinde durmalıyız. Çocuklara da yaşandığı anda sevgiyi öğretmeliyiz; çünkü sevgi gönül işidir; gönlün de zamanla, parayla işi yoktur. Gönülde sevginin hissedildiği an vardır; bu an çok kıymetlidir. Bu anlar şairin dediği gibi gizli bahçemizde açan çiçeklerdir. Bu çiçekleri soldurmadan paylaşarak çoğaltmazsak huzura ve mutluluğa veda ederiz. Gelecek sayımızda teknolojinin ışıltılı dünyasının sevgiyi ifade etmedeki etkisi üzerine söyleşmek umuduyla; her daim sevgiyle kalmanız ve sevginizi çoğaltmanız dileğiyle hoşça kalın.
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.