YAZAN: Sultan ÇAMUR KARATAŞ
Merhaba Umudun Kadınları izleyicileri.
Siz de benim gibi öfke içinde misiniz? Sanırım hepimiz toplumsal bir travma yaşıyoruz. Haberleri izlemek benim için eziyet haline geldi. Yine de topluma karşı sorumluluk duygusuyla, kendimi izlemekten alıkoyamıyorum ve kaygı düzeyim giderek artıyor.
Yaşadığım travmanın etkileriyle baş etmeye çalışıyorum ki depresyona, yabancılaşmaya, bana ne’ciliğe doğru gitmeyeyim.
Uzun zamandır yaşadığımız vahşet ortamında sağlıklı kalabilene aşk olsun. Çocuk cinayetleri, kadın cinayetleri, terör saldırıları ve bebek cinayetleri. Daha ne organize kötülükler karşımıza çıkacak diye bekler durumdayız.
Hukuk çökmüş, ahlak çökmüş, yönetim çökmüş. Para ve iktidar uğruna her şey mübah sayılmış.
Günlerdir yenidoğan çetesi diye bir vahşeti izliyoruz. Bu ifadenin yaşanan vahşeti anlatmakta yetersiz olduğunu düşündüğüm için yazının ismini ‘şimdi de organize bebek cinayetleri vahşeti mi?’ koydum. Yaşananlar, insan olanın aklının ermeyeceği, vicdanının kabul etmeyeceği, yüreğinin dayanmayacağı bir vahşet.
Bunlar yaşanırken, güvenmek istediğimiz hukuk sistemi, kamu gücü, sorumlu yönetim, emniyet güçleri hiçbir müdahalede bulunmazken bir de “Bu kötülük organizasyonunun işbirlikçileri miydiler?” diye düşünmek, sıkışmışlık ve yetersizlik duygumu en üst düzeye çıkardı.
Türkiye’de son 20 günde en az 28 kadın öldürüldü.
Çocuklar istismara uğradı.
Narin kuzumuzun cinayeti ile ilgili iddianame hazırlandı ama içinde cinayeti kim ve ne için işledi sorusunun yanıtı yok.
1 yıldır en az 12 sağlıklı bebek katillerin elinde yaşamını kaybetti ve soruşturma yürüten savcı tehdit edilene kadar, sorumlular seyretti. Konu ortaya çıktıktan sonra bile sorumluluk üstlenmiyorlar. Bu durum insan haklarına dayalı herhangi bir ülkede yaşansa şimdiye kadar istifalar gelmiş olurdu.
Bu vahşetin nedeni Sosyal Güvenlik Kurumundan alınacak para mıydı yoksa yeni doğmuş bebeklerden elde edilen kök hücreler ve yenidoğan bebeklerin kanlarından elde edilen hücre yenileyici maddeler ya da organ nakli için bebeklerin katledilmesi miydi, öğrenebilecek miyiz? Açığa çıksa bile bebeklerini bu şekilde kaybetmiş olan ya da yüreğine
kaygı düşen ailelerin acısı diner mi? Bu vahşet yeni doğanlarla sınırlı mı başka hastaları da etkiledi mi?
Mahkemesine, okuluna, hastanesine, karakoluna güvenemediğimiz bir ülkede güven duygusu içinde yaşanır mı?
Bu olaylar sonucunda verilecek kamuoyu tepkisini engellemek için getirilen yayın yasağı kararları, sosyal medya kısıtlaması ve etki ajanlığı adını verdikleri, medyayı ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını sınırlandırmak için kullanılacak yasa tasarısının tekrar Meclise gelmesi, bizi nasıl bir gelecek beklediğine ilişkin göstergeler.
Bunlar yaşanırken ben ne yapıyorum? Öfke, üzüntü, isyan duygularıyla başa çıkmak için yine benim gibi ülkesi için kaygı duyan ve mücadele eden yol arkadaşlarımla birlikte olup hem bu haberlerin gündemden düşüp unutulmasını engellemek için hem de baskı gücü ile bu vahşeti yapanların caydırıcı güçte ceza almalarını sağlamaya çalışıyorum. Yoksa gelecekte torunlarımın bana soracağı “Bunlar olurken sen ne yapıyordun anneanne?” sorusuna verecek yanıtım olmaz. Sağlam durmak ve dayanışma içinde olmak dışında bir yolumuz yok. Bu kâbusun biteceği günlere kadar umutla kalın.
23 Ekim 2024
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.