sulesepin06@gmail.com
Bir masada oturmuş, ciddiyetle önündeki kağıtları inceliyor. Kısa, koyu kahverengi, küt saçları, vişne çürüğü uzun kollu, çizgili bir kazağı var.
Açık tenli, sarı uzun saçlı ve gözlüklü Elif Gamze Bozo yakın plan çekimde gülümsüyor. Dudaklarında kırmızı ruj var, gözlerinde siyah eyeliner dikkat çekiyor. Arka plan parlak yeşil renkte. Yüzünde hafif bir makyaj var ve samimi bir ifadeyle kameraya bakıyor.
SÖYLEŞİYİ YAPAN: Şule SEPİN İÇLİ

Şule: Sevgili izleyicilerimiz, Arı Kovanı köşemizin bu ayki konuğu, Elif Gamze Bozo. Ben Kendisini tanıyorum. Kendi sesinden onu size tanıtmak istiyorum. Hoş Geldin, Elif Gamze.
Elif: 1985 Ankara doğumluyum, cam kemik hastasıyım. İlk ve Orta okula normal örgün eğitimle Başladım. Rahatsızlığım, Kırıklarım ve geçirdiğim kaza yüzünden öğrenimimi Açık Lise ve Anadolu Üniversitesi Açık öğretim Fakültesi’nde sürdürdüm. Halkla ilişkiler ve Gazetecilik okudum. Arkasından Türk Telekom Çağrı Merkezi okulu. Sonra da Atatürk Üniversitesi Açık öğretim fakültesi Adalet Bölümü. Şimdi de Hukuk fakültesi Akdeniz Üniversitesi Kıbrıs araştırma birimi var, üçüncü sınıftayım. Yani avukatlığa bir yıl kaldı. Asıl mesleğim gazetecilik. Bir yıl da Almanya’da bir üniversiteden medya hukuk araştırmaları üzerine eğitim aldım. Medya Hukuk araştırmaları üzerine çalışmalara uzun süre devam ettim. 25 Yıldır gazetecilik yapıyorum. Evrensel Gazetesi, Sol Fa Sol TV, Gazete sol Fa Sol, gibi kurumlarda çalıştım. Halen Özgür Yurttaş haber genel Yayın yönetmenliği yapıyorum. Bu süreç içinde farklı mecralarda sanatsal üretimlerim de oldu. Beş kitap yazdım. İlki, “ille de Hayat”, ikincisi ‘Gitmek İçin Gelir Aşk’, üçüncüsü “Kambur Güvercin”. Bir de “Kendime Engel Olamıyorum Senegal” var ki iki defa yayınlandı farklı hikâyeler barındırdığı için. Son kitabım da “Akrilik lirik”. Bu arada gazetecilikten dolayı fotoğrafçılık benim olmazsa olmazım. 2015’ten sonra, geçirdiğim kaza sonucu resim yapmaya başladım.
Şule: Nasıl bir kaza?
Elif: Tekerlekli sandalyem su mazgallarından birine takılınca ters döndü, havada taklalar attım. Pek çok kırığım oldu. Bu talihsizliğin nedeni şehir planlamasının engelliler düşünülerek yapılmaması.2016’de bir de trafik kazası geçirince eve kapanmak zorunda kaldım. Gazeteciliği uzun süre yapamadım. Yöneticiliğime devam ettim. Yazılar yazdım. Annemin bir sözü üzerine Alçılar içinde yatmakta olduğum bir gün anneme “Gazeteye gidemiyorum. Fotoğraf da çekemiyorum. Ne yapacağım ben?” deyince o da “Çekemediğin fotoğrafların resmini yap.” diyerek bana resim malzemeleri getirdi. Resmim gittikçe kendi yolunu buldu, gelişti. Hayal ettiğim şeylerin birer birer resmini yaptım. Resimlerimin beğenilmesi üzerine fotoğrafların arasında bunları da sergilemeye başladım. Yetmiş kişisel sergim oldu. 15 uluslararası sergide yer aldım. Japonya’da, Yunanistan’da, ABD’de, İtalya’da sergilere katıldım. Gazeteciliğim süresince Engelli hakları üzerine çalışıyordum zaten. Bu konuda araştırmalar yapıyor, yazılar yazıyordum. Adalet bölümünü okurken, medya hukuk araştırmaları eğitimim sırasında engelliler alanının ne kadar kırılgan olduğunu anladım. Adalet bölümünü yüksek onur belgesiyle bitirince, bunu bir hukuk fakültesiyle taçlandırmak gerektiğini düşündüm. Üçüncü sınıftayım. Bu arada engelli hakları, engelli bireylerin adalete erişimi, Ceza İnfaz hukuku açısından durumları, sığınma evlerindeki koşulları üzerine çalışmalar yaptım. Bir Kimliğin, bir grubun öncülüğünü yaparken buldum kendimi. Yaptığım çalışmaları, üretimlerimi kapsayan bir sergi açtım 25 Kasım kadına karşı şiddetle mücadele gününde. “Saçlarımı savururum, haklarımı savunurum” başlıklı bu sergilerde Daha sonra İstanbul Kadın müzesinin de katkılarıyla sanatımı toplumsal alanda bir mücadele sürdürmek için kullandım.
Şule: Bayağı azimli, mücadeleci, meşakkatli, geniş yelpazede bir yaşamın olmuş. Bu durumun tek tek üzerinden geçerek anlatalım istersen. Cam kemik hastalığının olduğundan bahsettin. Engeller yüzünden vücutta kırılmalar oluyor. Nasıl önlemler aldın mesela? Ev ortamında en azından? Nasıl hayatını sürdürüyorsun?
Elif: Ev bana göre düzenleniyor, akülü ve aküsüz tekerlekli sandalyemi rahatça kullanabileceğim şekilde. Küçük kazaları önlemek için banyo düzenlemesi gibi küçük adımlarla başladık mesela. Ev içindeki erişilebilirliği temin etmeye çalışıyoruz. Bir taraftan da tedavime devam ediyorum. Fizik tedavi, su tedavisi, kas güçlendirme çalışmalarıyla, nefes egzersizleriyle yaşam sürüyor. Bu arada iş yaşamı devam ediyor. Haber geçmek, haber yapmak, ders çalışmak, dernek çalışmaları… derken oldukça faal bir hayatım var. Kuşadası’nda Engelsiz Engelliler Yaşatma derneği başkan yardımcılığını da üstlendim.
Şule: Nerede yaşıyorsun Gamze?
Elif: Ben hem Ankaralıyım hem Kuşadasılıyım.
Şule: bayağı ilgili bir ailen var bildiğim kadarıyla. Annenle tanışmıştık. Her konuda destek oluyor. Tek başına bu kadar işin altından kalkılmaz çünkü. Bir de ilaçlar aldığını söylemiştin ya… Cam kemik hastaları kalsiyum içeren ilaçlar mı kullanıyor?
Elif: Her cam kemik hastalığının seyri ve tipi farklı oluyor. Bazısında kalsiyum veya demir ilacı, bazılarında her ikisi birden verilebiliyor. Ben daha çok kolajen almaya çalışıyorum. Bir taraftan da kemik yapısını oluşturacak ilaçlar alıyorum damar yoluyla. Bir taraftan da fizik tedavi alıyorum.
Şule: Bu kadar çok bölüm okumanın nedeni ne acaba? Sadece merak mı, okul sırasında engellenmiş olmanın getirdiği bir açlık mı?
Elif: Beni yaşam yolculuğum bu noktaya getirdi, sanırım. Ailem beni çok zor koşullarda okula kaydettirdi. Özellikle akrabalardan baskılar geldiğini biliyorum. “Bu kız için doktorlar çok yaşamaz diyorlar. Okuyup da ne olacak? Diğer kızın için çaba göstersene.” şeklinde. Benim engelli olmayan bir de ablam var. Annem de babam da ikimize eşit davrandı. Ablam nasıl okula gitti ise ben de gittim. Annem, bazen babam, bazen de ablam götürüyordu ayrımcılık yoktu. Arkadaşlardan da bir ayrımcılık görmedim. Asıl ayrımcılığı öğretmenler ve velilerden gördüm. “Ben sakat öğrenci istemem. Sınıfın görüntüsü bozuluyor.” gibi sözleri çok duyduk. Hatta, bende iz bırakan bir olay da şudur: Süper liseyi kazanmıştım. Kayıt yaptırdığımız zaman müdür izinliymiş. Dönünce beni fark edip, annemle beni odasına çağırtarak “siz torpille mi bu okula geldiniz?” diye sordu. Annemin “kızımın not ortalaması yeterince yüksekti.” Demesi üzerine inanmayıp “Kızınızı alıp götürün. Ben sakat öğrenci istemem.” deyince müdür, ikimiz de sert tepkiler gösterip odadan çıktık. Ama müdür yirmi gün süreyle her gün gelip “sen hâlâ burada mısın? Ben sakat öğrenci istemiyorum. Seni alıp götürsünler.” Dediğinde nasıl utandığımı, kendimi nasıl iğrenç biri gibi hissettiğimi tahmin edersiniz. Belimdeki kırıklar yüzünden süper liseden ayrılıp Açık liseye devam ettim sonradan. Buna rağmen Hacettepe Radyo Televizyon bölümünü kazandım. Ama kampüsün bana uygun olmaması nedeniyle açık öğretime devam etmek zorunda kaldım. Bu olaylar beni teşvik etti. Herkese kendimi kanıtlamak amacıyla okudum.
Şule: Çok ayrımcıymış gerçekten. Senin durumunu görünce kendisi utanmıştır, umarım. Hukuku da uzaktan mı bitiriyorsun?
Elif: Evet. Engelliler için büyük kolaylık, dijital ortamda devam edebiliyorum. Ama açık öğretim gibi değil. Sanal da olsa gerçek bir sınıf ortamı. Her dersi görüyoruz normal fakültelerde okutulan.
Şule: Onlar gerçek yükümlülüklerini yerine getiren bir üniversiteymiş demek ki. Gazetecilik konusunda engellilik bir sorun oluşturdu mu, yoksa şanslı bir ekibin içine mi düştün? Destek nasıldı? Pek çok gazetede yer aldığını söylüyorsun.
Elif: Çok şanslıydım. Evrensel Gazetesi’nde arkadaşlar, bana engel çıkarmadıkları gibi engelleri kaldırıyorlardı önümden, yol gösterdiler, yönlendirdiler. Bugün genel yayın yönetmeni olduysam onların ve Aydın Çubukçu’nun sayesindedir. Sermaye bağlı gazete ve televizyonlar engelli bireyleri çalıştırmazlar, ama benim gittiğim kurumlar hiç zorluk çıkarmadı. Hiçbir zaman “sen bu işi yapamazsın,” sözünü duymadım. Hatta “Elif, bu senin işin.” Deyip bana haber pasladıkları çok olmuştur.
Şule: Engellilik dışında da haberler yapıyorsun, değil mi?
Elif: Evet. Sol Fa Sol TV’de siyaset, gündem haberlerini içeren uzun programlar yaptım. Engelli hakları üzerine de haberler yapıyordum.
Şule: Genel yayın yönetmenliği alanında engelli olarak teksin, sanırım.
Elif: Evet. Hatta kadın olarak da ilkim. Başka kadın genel yayın yönetmenleri var mı, bilmiyorum.
Şule: Bundan bir ücret alıyor musun?
Elif: zaman zaman alıyoruz.
Şule: Harika gerçekten. Peki, beş kitap yazdığını söyledin. Bunlardan konuşalım biraz. Hayallerin nedir?
Elif: ilk kitaplarım biraz gençlik heyecanıyla, amatör ruhla yazılmış, yazarlık denemesi sayılacak kitaplardı. ‘Kendime Engel Olamıyorum Senegal’ kitabım benim için en gözde ve önde gelen kitabımdır. Çünkü ben bir batı Afrika gezisine gittim. Safariye çıktım, belgesel çektim. Siyahi insanlarla yaşadım. Fotoğraf çektim, Aynı sofraya oturdum. Çok güzel bir deneyim oldu. Bir cam kemik hastası için tehlikeli olacağını söyleyerek beni engellemeye çalışanlara karşı durdum. Bunu doktorumun, Prof. Dr. Özgür Demir hocamın cesaretlendirmesiyle yaptım. Kitabın adı da buradan geliyor. Bütün aşılarımı yaptırdım, tedavilerimi tamamladım. Sağlık kontrollerimi yaptırıp Senegal’e annemle gittim. Birçok ülkeyi gezdim, fotoğrafladım. Bu fotoğraflar hem kitaba girdi hem sergilendi, videolar belgesele dönüştü. Altyazılı, sesli betimlemeli bir belgesele hem de.
Şule: Bundan sonra yazmayı düşünüyor musun?
Elif: Tabiî, Engelli hakları üzerine bir kitabın yazılması sürüyor bile.
Şule: bizim dergimizi izleme imkânın oldu mu hiç?
Elif: Zaman zaman inceliyorum, bazı şeyler alıyorum da.
Şule: Bizim için bir şeyler yazmayı düşünür müsün?
Elif: Düşünürüm ama ‘Özgür Yurttaş’ çok dolu dolu gidiyor. Hep siyasetçilerle röportajlar yapıyorum. Ama fırsat buldukça, senede iki defa olur belki.
Şule: Röportaj da yapabilirsin. Biz de seve seve dergimizde seninle birlikte çalışırız. Fotoğraftan resme geçmek güzel bir dönüşüm olmuş, annenin tavsiyesiyle. Ne ile çalışıyorsun, suluboya, yağlı boya?
Elif: Akrilik. Son kitabıma da o ismi verdim. Resimlerle ilgili yazılar da yer aldı. Bazı şeyleri sözle ifade etmek yetmeyince sanat devreye giriyor. Ben de sanatla derdimi anlatmaya çalışıyorum. Mesela, insan hakları üzerine kaygılarımı. Sokakların bize uygun olmayışı, insanların gözündeki ayrımcılık, bu tür dertlerimi sanatla anlatıyorum.
Şule: Çok güzel bir sıçrama olmuş. Haber konusunda, haber mi hazırlıyorsun, söyleşiler mi yapıyorsun?
Elif: bir ekibimiz var. Ben özel haberleri yapıyorum. Siyasetçilerle söyleşiler… Zamanımızın çoğu mecliste geçiyor. Basın açıklamalarını kaçırmamaya çalışıyoruz. Ekip arkadaşları birbirini yönlendiriyor. Ekipten Murat Mehmet Yıldırım ile beraber karar veriyoruz. Bu haber nereye uygundur? Yayınlanmalı mıdır? Bazen telefon elimizde 24 saat bir haberi takip ettiğimiz oluyor. Haberleri haber merkezinden aldığımız gibi kendimiz de özel haberler yapabiliyoruz. Güzel bir ekibimiz var. Güzel işler çıkarıyoruz. Gazetecilik de zaten bir sermaye bağlantılı kurumda değilseniz gönül işidir. Bu işe yeni başlayacak kişilere yardımcı oluyoruz. Tecrübelerimizi paylaşıyoruz.
Şule: ekip ruhu işi hızlandırıyor, zevkli hale getiriyor. Kadınlarla ilgili haberlerde önyargılar çok oluyor. Bu konuda çevrendekilere nasıl destek oluyorsun?
Elif: Bizimle ilgili haber yaptıklarında bunları gözden geçirip eleştirilerde bulunuyoruz. Engelliler ve kadınlarla ilgili haberlerde bu grupların acınası varlıklar olduğu yolunda bir izlenim oluşmasın diye meslektaşlarıma eleştiriler yöneltebiliyorum. Gerek eğitim sırasında Gerekse çalışma sırasında kullandığımız dil çok önemli. Bu konuda arkadaşlarımı uyardığım çok olmuştur.
Şule: Ülkenin durumuyla ilgili öngörülerin var mı? Hem bir gazetecisin hem de bir kadın.
Elif: söylenecek şey çok. Öncelikle bir adalet boşluğumuz var. Hukukun üstünlüğü çok uygulanmıyor. Bu konuda siyasetçilerin bir şeyler yapması gerekiyor. Medyanın rolü çok önemli. Medya onları nasıl anlatıyorsa toplum da öyle yönleniyor. Sosyal medyanın dili de çok önemli. Mesela, kadın cinayetleri her gösterilişte sanki normal bir şeymiş algısı artıyor. Normal olmaması gereken normalleşti. Toplum olarak bir çürümeye doğru gidiyoruz. Mecliste bizi temsil edenler, adalet alanında çalışanlar, avukatlar da dahil, bu çürümenin içinde. Dikkatli olunmalı.
Şule: Maalesef öyle. Son olarak bize söylemek istediğin şeyler varsa onları da alalım.
Elif: çok teşekkür ediyorum, dolu dolu güzel bir röportaj oldu. Umarım siz de keyif almışsınızdır. Bana da zaman ayırdığınız için ayrıca teşekkür ediyorum. Okuyucunuz bol olsun, yolunuz açık olsun.
Şule: Bizim için de güzel bir yolculuk oldu. Senin her yönünü konuşmak, bu kısa sürede ancak bu kadar mümkün oldu. Ayrıca gazetecilerin, kadınların, engellilerin görüşleri bizim için önemli. Bize yönelik eleştirilerin varsa seve seve duymak isteriz. Ben de 22 Temmuz gününden okuyucularımıza sevgi, saygı ve selâmlar gönderiyorum. Umarım, umutlu günler bizi bekliyordur.

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.