eminekamci@hotmail.com
Açık kahverengi saçlarını toplamış, üzerinde siyah montuyla, açık alanda, gülümsüyor.
Bir kişi, yoğun metin içeren bir kitabın sayfalarını bir büyüteçle okuyor. Büyüteç, metnin bir kısmını büyütüyor ve kişi büyüteci tutan eliyle sayfayı sabit tutuyor. Kitap eski ve sayfaları hafif sararmış görünüyor. Metin küçük puntolarla yazılmış.

Bu kez de İzmir Karşıyaka Çarşı Kültür Merkezi’nde söyleşiliyordu. Sunumda, Filiz Gülmez’in ‘Kıyıdaki Öyküler,’Hicran Efe’nin ‘Komşu Duvarı’ adlı kitapları tanıtılıyordu. İki bölümden oluşan söyleşi Hülya Soyşekerci tarafından yönetiliyordu.



İlk bölümde çocuk kitapları üzerinde duruldu. Bir çocuk kitabı nasıl olmalı, özellikleri nelerdi, dahası çocuk edebiyatında kriter neydi? Sorulan sorular üzerine konuşmacı yazarlar görüşlerini açıkladılar. Kimi görüşlerce, korku olgusu taşımayan, eğlenceli, güldüren, öğütler vermek yerine, kurgulanmış olaylarla öğreten, düşündüren yazılar olması gerektiği ileri sürülürken bir görüşse işkence olgusunun hiçbir zaman çocuk öykülerinde yer almaması yönündeydi. Başka bir görüşse, kitaplara yaklaşımın çocuktan çocuğa değişebileceğini, kırsalda çocukla kentte yaşayanın ya da zengin veya yoksul ailede doğan çocuğun yaklaşımının aynı olmadığını ileri sürüyor ve çocuklar içinde gerilimden hoşlananların da olduğuna vurgu yapılıyordu. 



İkinci bölümde yetişkinlerle edebiyat ürünlerine değiniliyordu. Özellikle özgürce yazabilmenin altı çiziliyor, evrensel ögelere ve konulara dikkat çekiliyordu.



Bir ara izleyicilerden biri kalkıp özgür olmaya ilişkin kendinden bir örnek verdi. İşleri nedeniyle eve geç geldiğinde, geciktiği için eşinden özür dilemek yerine, karşısında dik durarak yapmış olduğu işleri sıralayarak zamanın yetmediğini ve ertesi gün işlerine devam edeceğini açıkladığını söyledi bize.



Evet, bu kadın yazarımız, eşine hesap vermemiş, kendisini ifade etmesini bilmişti. Bana göre o şanslı kadınlardan biriydi. Karşısındaki erkek farklı bir yaklaşım içinde olabilir, belki ağzını açmasına bile fırsat kalmayabilirdi.



Bunları dinlerken aklıma, izlemiş olduğum bir tiyatro geldi. Oyunda aşk evliliği yapan bir çift anlatılıyordu ve kadın öyküler yazıyordu. Oysa adam kadının yazdıklarını küçümsüyor, öyküdeki karakterleri kendine göre yorumluyor, eşine çirkin yakıştırmalar yaparak ona saldırıyordu. Tabii ki bu saldırı ve kıskançlıklar birlikteliklerinin kaçınılmaz sonunu hazırlıyor ama bu o kadar da kolay olmuyordu. Belki bu kadın da başka kadınlara göre şanslı sayılabilirdi sonunda ayrılabildiği için. Çevremizde ayrılmaya cesaret edemeyen kadınları gözlemlememiz olası.



Öykülere dönecek olursak, Özgürce yazmanın değeri tabii ki yadsınamaz. Ancak tam olarak özgürleşemeyen yazarları da görmekte, fark etmekteyiz.  Örneğin, ufak tefek şeyler yazan ben, özgürleştiğimi söyleyebilir miyim?



Bir ara “İnsanlar yaşadıklarını yazar.” gibi bir görüş atıldı ortaya. Örneğin yazarlardan biri, kırsalda doğduğunu, bir süre orada yaşadığı için o çevredeki olaylardan etkilendiğini söylemişti. Ardından da şöyle bir hikâye anlatmıştı. Bu yazarın kitabını okuyamadığımdan söz konusu olayın kitabında yer alıp almadığını bilmiyorum ama muhtemelen almıştır diye düşünüyorum. Olay yıllar önce yaşanmıştı. Bir kargaşada köyden küçük bir çocuk kaybolmuş, kısa bir zaman sonra da bulunarak karakola getirilmişti. Polislerin çocuğu almaları için velilerine çağrıda bulunmaları üzerine çocuğun annesi, karakoldan korktuğunu, almaya gidemeyeceğini söylemişti. Bu hikâyeyi anlatan yazar o günlerde yalnızca on yaşında olduğu halde, çocuğu almak için arkadaşıyla kendisinin gidebileceğini belirtmiş, aynı yaşta olan iki kız çocuğu karakola yollanmıştı. Olay ilginçti. İki çocuğun karakola gönderilmesi yerine, başka alternatifler ileri sürülebilecekken bu yol uygun görülmüştü.



Söyleşide daha birçok ilginç konuya değinildi ama ben aklımda kalanları siz izleyicilerimle paylaşmak istedim. 



Sorular, yanıtlar, söyleşiye katkı sunmalar derken çok keyifli birkaç saat geçirdik. Sonrasında kutlamalar, fotoğraflar, küçük küçük muhabbetlerle oradan ayrılarak evlerimize dağıldık.



27 Şubat 2024

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.